Edu Montesanti: Kitabınızın Vietnam Savaşı ile ilgili bölümünde Amerikan silahlı kuvvetlerinin bu küçük ülkeye 2. Dünya Savaşı’nda kullanılanlardan daha fazla bomba attığı gösteriliyor. Bunu ayrıntılandırabilir misiniz lütfen? Ve bunun niçin gerçekleştiği hakkındaki yorumunuzu alabilir miyiz Prof. Kuznick?
Peter Kuzinick: ABD küçük Vietnam’a, tarihin bütün savaşlarının tüm taraflarının attığı bombalardan daha fazlasını ve 2. Dünya Savaşı’ndaki tüm bombaların da üç katını attı. Bu savaş 2. Dünya Savaşı’nın tamamlanmasından sonra görülen yabancı işgallerin en kötüsü, en berbat kıyımdı. Ülkenin kırsal alanındaki bitkisel hayatı öldürmek için 19 milyon galon zehir kullanıldı. Vietnam’ın güzel saçaklı ormanları etkili bir şekilde yok edildi. ABD, Güney Vietnam’ın 15.000 küçük köyünün 9000’inini ortadan kaldırdı.
ABD, Kuzey Vietnam’daki 6 sanayi şehrinin tamamını, 30 taşra şehrinden 28’ini ve 116 kasabayı yok etti. Pek çok kez nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Henry Kissenger bunun gerekliliğini tartışıp savunanlardan biriydi. Sabık Savunma Bakanı Robert McNamara öğrencilerime savaşta 3,8 milyon Vietnamlının öldüğüne inandığını söylemişti.
Kısacası savaş gerçek anlamda çok korkunçtu ve Amerikalılar bu cinayetler için hiçbir kefaret ödemediler. Henry Kissenger savaşı bitirdiği için Nobel Barış Ödülü alacağına insanlık karşısında işlediği bu suçlar yüzünden Lahey Mahkemesi’nde yargılanmalıydı.
Edu Montesanti: 1960’lardaki Vietnam tecrübelerinizden ve ABD’nin bu ulus karşısında niçin savaş başlattığından bahseder misiniz?
Peter Kuznick: Oliver ve ben savaşa farklı perspektiflerden yaklaştık. O, Yale’deki eğitimini bırakıp Vietnam Savaşına gönüllü gitti. İki kez yaralandı ve bir madalya aldı. Ben ise ABD’nin Vietnam işgaline en başından şiddetle karşı çıktım.
Üniversitede yeni bir öğrenci olarak savaş karşıtı bir grup oluşturdum. Savaşa karşı insanları aktif bir şekilde örgütledim. Savaştan ve buna yol açan insanlardan nefret ediyordum. Hepsinin savaş suçlusu olduğunu düşünüyordum ve şimdi de aynı fikirdeyim. Pek çok savaş karşıtı yürüyüşe katıldım, konuşmalar yaptım. Dostum Daniel Ellsberg’in söylemeyi sevdiği gibi “yanlış tarafta olmadığımızı” anlamıştım. Biz “yanlış taraftık”.
ABD savaşa tedrici bir şekilde dahil oldu. İlk önce Fransızların sömürgeci savaşlarını finanse ettiler ve sonrasında Vietnamlılar Fransızları yenilgiye uğratınca kendileri savaşı üstlendiler. Başkan Kennedy savaşa 16.000 “danışman” yolladı, fakat savaşın haksız olduğunu anlamıştı ve eğer öldürülmeseydi buna son vermeyi de planlıyordu. (İslam Devrimi Muhafızlarının Suriye ve Irak’a yolladıkları operasyonel güçleri için “danışman-müşteşar” ifadesini kullanmalarının Amerikalıların bu tanımlarına verilen ironik bir cevap olduğu gözden kaçmasın; Medya Şafak.) ABD’yi bu savaşta motive eden unsurlar karışıktır. Ho Şi Minh sadece milliyetçi değil bir komünistti de. Hiçbir Amerikalı lider dünyanın herhangi bir yerindeki komünistler karşısında bir savaş kaybetmek istemezdi.
Bu durum komünistlerin Çin’deki 1949 zaferinden sonra özellikle doğruydu. Pek çokları Vietnam’ın domino etkisinin güneydoğu Asya’da komünist zaferlere yol açacağından korkuyordu. Bu durum Japonya’yı izole edecekti ve Japonya da en nihayetinde müttefik ve ticari ortaklar bulmak için yüzünü komünist bloka döndürecekti. Dolayısıyla bir motivasyon jeopolitikti.
Başka bir neden de ekonomiktir. Amerikalı liderler Hindiçin’deki ucuz işgücünü, hammadde ve pazarları kaybetmek istemiyordu. Bir diğer sebep ise ABD’deki askeri-sanayi kompleksinin, “savunma” endüstrisi ve bunlarla ittifak içindeki askeri liderlerin savaşla semirip zenginleşmesiydi. Savaş varlık nedenleriydi ve bundan aşırı kârlar ve teşvikler yoluyla büyük menfaatler devşiriyorlardı.
Dolayısıyla tüm bunlar Amerikan dünya hâkimiyetinin sağlanması, ABD ekonomik menfaatlerinin savunulması ve tüm dünyadaki komünistlerin yenilgiye uğratılmasını amaçlayan dik kafalı ve şedit antikomünist zihniyetin kombinasyonuydu.
Edu Montesanti: ABD’nin Sovyetler Birliği karşısındaki Soğuk Savaşı’nın gerçek nedenleri neydi peki?
Peter Kuznick: Kuşatma teorisinin rasyonalitesinin arkasındaki şahıs olan ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi George Kennan, 1948 yılındaki çok aydınlatıcı bir bilgi notunda Soğuk Savaş’ın ekonomik saiklerini şu şekilde tanımlamıştı: “Dünya zenginliğinin yaklaşık %50’sine sahibiz fakat nüfusunun sadece %6,3’ünü oluşturuyoruz. Kıskanç bir gücenikliğe maruz kalmamamız imkânsız. Gelecek dönemdeki asıl vazifemiz bu eşitsiz pozisyonumuzu sürdürmemize izin verecek bir ilişkiler modeli icat etmektir.”
ABD işte bu görevi takip etti. Bu bazen vahşi diktatörlüklerin, bazen de demokratik rejimlerin desteklenmesini gerektirdi. Savaş politik, ideolojik, ekonomik ve kültürel sahalarda sürdürüldü.
Time ve Life dergilerinin yayımcısı Henry Luce 1941 yılında “20. yüzyılın Amerikan asrı olması, ABD’nin dünyayı yönetmesi gerektiğini” söylemişti. ABD bunun gereklerini yapmaya girişti. Doğu Avrupa’da iki kez işgale uğrayan Sovyetler kendileri ve Almanya arasında bir tampon bölge istediler. ABD Amerikan ekonomik sızmasını sınırlayacak böylesi ekonomik ve politik alanların varlığına karşıydı.
ABD ve Sovyetler hiçbir zaman savaşa girmemelerine rağmen pek çok tehlikeli vekâlet savaşı verdiler. İnsanoğlu bu kasvetli dönemi atlattığı için şanslıdır.
Devam edecek…
Kaynak: Medya Şafak