Fal açmıyorum, tahminde de bulunmuyorum. Lütfen beni bir kahin olarak da görmeyin. Çünkü okuduğum kitaplarda güçlü devletlerin sicili bu tip örneklerle dolu. Bu filmi memleketimde de gördüm. Şimdi yer ve halklar ayrı ama konu hep aynı.”
Konu ne? Tabii ki: Savaş ve Kadın!
Türkiye’nin yakın veya gönül coğrafyasında hiç eksik olmuyor.
Suriye, Irak, Afganistan, Bosna Hersek, Yemen ve Libya’da en çok kadınlar mağdur oluyor.
Neyla, geçmişinde ağır yaraları olan güçlü bir kadın.
Gazeteci kimliğiyle yaşadığı topraklardan kalkıp Ortadoğu’da kaynayan bir kazanın ortasına, savaşın, vahşetin, insanlık dışı muamelelerin yaşandığı bir bölgeye gider. IŞİD’in elinde esir kadınlara yardım etmek için kendi canı pahasına da olsa cehennemi bir mücadeleyi atılır.
Nayla, IŞİD’in neden olduğu kaos ve krizin yaşandığı Irak’ta meydana gelmiş gerçek olaylardan hareketle yazılmış romanın kahramanı.
Onbinlerce insanın öldürüldüğü binlerce kadının kirletildiği Bosna Hersek’ten kalkıp Irak’a Ezidi kadınların yardımına koşan Müslüman bir kadın.
Onun karşılaştığı hadise, belki de yüzbinlerce kadının başına geldi.
Yazar Tecelli Sercan Sırma’nın kaleme aldığı romanın kahramanı Nayla ve diğerlerinin yaşadıklarını üzerinden günümüz kadınlarının sorunlarını konuştuk.
2003-2017 yılları arasında Irak’ta bulundunuz. Bu uzun süreçte ne yaptınız, göreviniz neydi?
Türk-İngiliz ortaklı bir petrol şirketinin müdürü olarak görev yaptım.
İletişim Yayınlarından çıkan Wansa, İyiliği ve Kötülüğü Bilme Ağacı ve son kitabınız Savaş ve Kadın’da, o coğrafyanın; inançlarını, tarihini, bugünü ve geçmişini irdeliyorsunuz. Görevinizi yaparken bunu yapmaya nasıl vakit buldunuz?
Petrol gibi prestijli bir sektörün yöneticisi olmanın avantajını kullandım. O yüzden her türlü farklı statüdeki kişilere ulaşarak kolayca bilgiye ulaştım. Bunun yanında Irak’ta hemen hemen gitmediğim bölge kalmadı. Hatta bu gezilerde zaman zaman ölüm tehlikeleri atlattım. Çatışmaların ortasında kaldım. Bağdat’ta kaldığım otel bombalandı. Kakai ve Şebek, Feyli, Caferi, Ezidi, Mandei, Süryani gibi inanç gruplarını, IŞİD’den kaçan Ezidileri ziyaret ettik. Ezidi ve diğer göçmenlerin kamplarına maddi yardımlarda bulunduk. Sınır Tanımayan Doktorları destekledik. Onların yardımıyla çok sayıda sohbet ve röportaj yapma fırsatım oldu. Ayrıca daha önce dostluklarını kazandığım Tüm Dünya Ezidileri Başkanı Mir Tahsin ve ruhani liderleri Baba Şeyh sayesinde hep onlara yakın oldum.
“IŞİD, 5 bine yakın kadın ve çocuğu esir aldı”
2014’te Irak’ta neler oldu?
IŞİD, Haziran 2014’te Musul’u işgal etti. 11 Haziran’da Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na saldırdı ve 49 kişiyi rehin aldı. 3 Ağustos’ta Şengal (Sincar) Dağı ve eteklerindeki Ezidilere saldırdı. 500 civarında Peşmerge mevzilerinden çıkarak Suriye’ye kaçtı. 5 bine yakın kadın ve çocuğu esir aldı. 7 Ağustos 2014 Perşembe günü Erbil’e 30 kilometre yaklaştı. Beş yüz bin kişi kentten kaçtı. Kentin boşalmasını çıkışları tutan güvenlik güçleri durdurabildi. IŞİD’in yolları üzerinde en yakın bölge olan benim de kaldığım çoğunlukla yabancıların oturduğu İtalian ve English Village ile Royal City’ye 20 kilometreye kadar yaklaştı IŞİD mensupları. ABD uçakları onları bombalayınca geri dönmek zorunda kaldılar.
“Yaşam cazibesi ya da rastlantı”
Sizler de rehin alınabilirdiniz yani öyle mi?
Evet… Petrol firmalarının başındaki yöneticilerin başına 10 milyon dolar fidye koyduklarını duydum.
IŞİD nasıl öyle kolay ilerledi? Hükümet güçleri ve Peşmerge savaşmak yerine kaçmayı mı tercih etti?
IŞİD’in, Suriye ve Irak’ta kolayca ilerlemesinin iki ana nedeni olduğunu düşünüyorum.
Birincisi: Moğol askerlerinin yarattığı korku gibi askerlerin kazanma umudunun yok olmasıydı. İkincisi: Savaşmaları için çok önemli bir nedenleri olmamaları.
Yaşam cazibesi ya da rastlantı… Afganistan hükümet güçleri de Taliban’a karşı aynı tavrı gösterdi.
“‘Tarihin gördüğü en açık ‘cariye pazarını’ kurdu”
IŞİD, özelde Ezidilere genel de kendinden olmayanlara ne yaptı?
Erkekleri öldürdü. 5 bine yakın kadın ve çocuğu esir aldı. Çocukları militan olarak yetiştirdi. Kadınları ise “cazibeli kafir” adı altında cariye olarak kullandı. Sonra da “Derin internet” üzerinden Arap ülkelerine açık artırma ile sattı. Tarihin gördüğü en açık “Cariye Pazarı”nı kurdu. Bunları ayrıca cihatçı kazanmakta ödül olarak kullandılar. 5 bin ile 25 bin euro karşılığında “Derin internetteki” açık artırmada büyük paralar karşılığında verdiler.
“Gerçek olaylardan yola çıkarak yazdım”
“Savaş ve Kadın” isimli romanınızda geçen olaylar gerçek mi? Benzer olaylar daha önce yaşandı mı?
Maalesef gerçek olaylardan yola çıkarak yazdım o kitabı. Bosna Hersek’teki savaş (1992-1995) sırasında Sırplar tarafından tecavüze uğrayan 50 bin Müslüman Bosnalı kadının durumunu yerinde inceledim. Yaşanılanları Bosna’da savaş mağduru kadınlardan dinledim. O trajediden 22 yıl sonra benzerini Suriye ve Irak’ta bu kez IŞİD tarafından dünyanın gözü önünde tekrarlanmasını insanlık adına utanç verici görüyorum.
“Kadın bazen ganimet, bazen ödül, bazen de zevk aracı olarak görülüyor”
Savaş, kriz, çatışma ve kaoslarda neden kadınlar ilk hedef olarak seçiliyor?
Çünkü kadın, erkekler tarafından bazen ganimet, bazen ödül, bazen de zevk aracı olarak görülmüştür. Onlar için her ne kadar zaman zaman dini veya başka bir gerekçe uydurulsa da çoğunlukla hiçbir nedene de ihtiyaç duymazlar. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Bunun dini, milliyeti yoktur. Savaş tarihlerinde buna benzer örneklerle doludur.
Örneğin: II. Dünya Savaşı’nda Rus askeri 2 milyon Alman kadına tecavüz etti. Bugün hala Almanya’da onlardan doğan çocuklar var.
Japonlar, askerleri için savaş alanlarında Çin ve komşu ülkelerden esir aldıkları 200 bin kadından ‘Rahatlama İstasyonları’ dedikleri 400 genelev kurdular.
Vietnam Savaşı’nda da (1964-1975) Güney Kore askerleri, Vietnamlı 10 bin kadına tecavüz etti.
Latin Amerika, Afrika iç savaşlarında hala kadınlar kaçırılıp tecavüze uğruyor.
Taliban yönetimi kafir ilan ettikleri Şii 400 kadını ” Cazibeli kafir ” diye cariye yaptı.
Onun için “Kadına tecavüz” sorunu bölgesel değil bir dünya sorunudur. Olaya böyle bakmak gerekir.
‘Kadını en çok kadın anlar ve yardımcı olur’ anlayışıyla roman kahramanım Bosna’da tecavüze uğramış Müslüman bir kadının, Ezidi ve diğer dinlere ait kadınları kurtarmak için IŞİD’in merkezi Rakka ve Musul’a ölümcül bir yolculuğa çıkıyor. Bu romanı savaş mağduru tüm dünya kadınlarına adadım.
“Karışık kan’ denilen savaş çocuklarını kimse hatırlamak istemiyor”
Bir de “savaş çocukları”na dikkati çekiyorsunuz…
Savaşta maalesef tecavüze uğrayan ve öldürülen kadınlar ilk sırada geliyor. Bir de bunun yanında savaşlarda tecavüze uğramış kadınların çocuklarının durumu geliyor. Vietnam dilinde “Lai Dai Han” yani “karışık kan” denilen bu savaş çocuklarının durumunu kimse hatırlamak ve gündeme getirmek istemiyor. Avrupa’da tecavüze uğrayan kadınların hakkını ise yine kadınların kurduğu sivil toplum kuruluşlarında (STK) bir araya getirenler dile getiriyor. Sorun kadının kurtulması ile son bulmuyor. Tecavüze uğramış kadın, kirli olarak görülüyor. Tekrar kendi ailesine, toplumuna geri dönmek istemiyor. IŞİD kurbanı Ezidi kadınlar, onun için ailelerine dönmek yerine Avrupa Birliği üyesi devletler ve Kanada gibi ülkelerde izlerini kaybetmeye çalıştılar.
“Kadın-erkek ayrımı yok, sadece insan var”
Taliban da aynı şeyi yapar mı?
Maalesef kurmak istedikleri sözde “İslam devleti” içtihadı bunu yapmaya uygun. Savaş esiri bulamazlarsa adet gören her kız çocuğu onlar için potansiyel ikinci, üçüncü, dördüncü eş durumundadır. Taliban, IŞİD’ın benzer uygulamaları hayata geçirebilir.
Sizce bu kadının bir kaderi midir?
Hayır! Bunun kaderle bir ilgisi yok. Kadını romanımda da anlatmak istediğim gibi erkek ve kadın beraber kurtaracak. Kadın, eğitim görecek, yaşama katılacak, çocuklar da bu bilinçle büyütülecek. Sloganımız şu olmalı: Kadın-erkek ayrımı yok, sadece insan var.
Röportaj:Adem Demir/Independent Türkçe
Tecelli Sercan Sırma kimdir?
1956’da Siirt’in Pervari ilçesinde doğdu.
Hatay, Siirt ve Eskişehir’de il tarım müdürlüklerinde çalıştı.
1980’de Pervari’de “Kara Çadır” adlı öyküsünün sahnelenmesi üzerine sürgüne gönderildiği Eskişehir’de çalışırken görevinden istifa edip İstanbul’da özel sektöre geçti.
İngiltere’de dil eğitimi gördü. Su ekonomisiyle ilgili ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Rusya Federasyonu’na bağlı birçok ülkede fuar, seminer ve toplantılara katıldı yurtiçinde bildiriler sundu.
Gazete ve dergilerde makaleler yazdı, televizyon programlarına katıldı. Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı.
2003-2017 yılları arasında Kuzey Irak’ta, Türk-İngiliz ortaklı petrol şirketinde ülke müdürü olarak çalıştı.
Öyküleri Almanca ve İngilizceye çevrildi. Wansa, İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı, Berfin, Botan, Ferman, Kasaplar Deresi ve Nurhak isimli kitapları bulunuyor.