Amerika Birleşik Devletleri’nde kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimleri, bütün dünyada olduğu gibi Ortadoğu’nun da yakın takibinde. Arap dünyası, ABD başkanlığı için yarışan iki adayın bölgeyle ilgili hassas konularda farklı düşünceleri dolayısıyla bu seçimlere ayrı bir önem addediyor.
Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleri Trump’ın İran’a yönelik sert tutumlar takınması ve Joe Biden’ın Trump’ın tek taraflı olarak çekildiği nükleer anlaşmaya geri döneceğini açıklamasından dolayı Biden’a sıcak bakmıyor. Bazı yazarlara göre, Arap dünyasında ve dünyada Trump’ın gitmesini en çok Filistinliler istiyor.
ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik siyasetinin belli temeller üzerine oturduğunu ve başkanlar arasında bazı konularda farklı düşünceler olsa da ABD’nin Arap dünyasına yönelik siyasetinin gerçek manada değişmediğini savunan görüşler de az değil. Bu görüşlere göre ABD’nin Ortadoğu siyasetinin temelinde petrol bölgelerinin korunması ve İsrail’in güvenliği yatıyor ve Beyaz Saray’da kimin oturduğunun bu açıdan pek önemi bulunmuyor.
Bu hafta Arap dünyasında en çok konuşulan konulardan biri de Lübnan oldu. Eski başbakan Saad Hariri’nin belirli şartlar ışığında yeni hükümeti kurmaya talip olduğunu açıklaması ve bu açıklamayı geçtiğimiz yıl Ekim ayının 17’sinde başlayan kitlesel gösterilerin yıl dönümüne birkaç gün kala yapması, “Lübnan’da her şey geriye sarıyor” şeklinde yorumlara neden oldu.
Bazı yazarların isyanın birinci yıldönümünde aradan geçen bu bir senelik süreyi “Lübnan’ın kayıp bir yılı” olarak değerlendirmesi de dikkat çekti.
Hariri hükümetinin istifasından sonra göreve başlayan Hassan Diyap hükümeti de Beyrut Limanı patlamasından sonra görevi bırakmış ve sadece geçici hükümet olarak devam edeceği açıklanmıştı. Fransa’nın girişimi ve baskısıyla geçtiğimiz haftalarda hükümeti kurmakla görevlendirilen Mustafa Edib de başarısız olmuştu.
Uzun süredir Arap dünyasının gündemini meşgul eden “İsrail ile normalleşme” konusu bu hafta Sudan gündeminin üst sıralarındaydı. General Abdülfettah El Burhan başkanlığındaki Geçici Egemenlik Konseyi, İsrail ile normalleşmeyi savunurken Abdullah Hamduk başkanlığındaki hükümet ise buna karşı çıkıyor.
Rai Al Youm gazetesinde yer alan bilgilere göre, kamuoyu araştırmalarında Sudan halkının sadece yüzde 13’ünün İsrail ile normalleşmeyi desteklediği sonucu çıkıyor.
‘DESPOT ARAP REJİMLERİ TRUMP’IN KAZANMASI İÇİN DUA EDİYOR’
“Amerikan başkanlık seçimlerinin yapılacağı tarih yaklaştıkça, iki aday Joe Biden ve Donald Trump arasında birçok konuda karşılıklı restleşmeler giderek artıyor. İki aday birçok konuda olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de birbirinden farklı söylemlerde bulunuyor. Özellikle de Ortadoğu’nun işin içinden çıkılamayan konularında.
Amerikan başkanlık seçimleri Ortadoğu açısından bir yol ayırımı niteliğinde ve bölgeyi bir bilinmezle karşı karşıya bırakıyor. ABD’deki seçimlerin sonuçları, ABD’nin uluslararası alandaki konumu nedeniyle bütün dünyada çok fazla etkiye sahip olacak.
Trump’ın seçilmesi durumunda, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap despot yönetimleri bu duruma çok sevinecek. Zira bu ülkelerin yöneticileri Trump’ın siyasi ve manevi desteğini aldı. Trump’ın yeniden seçilmesiyle bunlar baskıcı ve despot uygulamalarına devam edecek. Trump’ın döneminde Amerikan dış politikası bölgede insan haklarının daha fazla çiğnenmesinde daha fazla rol oynadı. Özellikle de Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE ve Yemen’de. Bu yüzden birçok despot Arap rejimi bugün Trump’ın yeniden seçimleri kazanması için namaz kılıp dua ediyor.” (Ali Anvuzla/El Arabi El Cedid gazetesi)
‘TRUMP’IN GİDİŞİNİ EN ÇOK FİLİSTİNLİLER İSTİYOR’
“Uluslararası alanda birçok kesim, Trump’ın birçok alanda krizler yaratmasından dolayı onun gitmesini istiyor. Trump’ın yarattığı krizler sadece ABD’nin geleneksel hasımlarıyla değil, ABD’nin NATO’daki ve AB’deki müttefikleriyle de yaşandı.
Belki Trump’ın gidişini en çok isteyen kesim Filistinlilerdir. Çünkü Trump’ın Filisitin davasına verdiği zararı 1967’den bu yana hiçbir ABD Başkanı vermedi. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı ve Amerikan Büyükelçiliği’ni oraya taşıdı, BM’ye bağlı UNRUWA’ya olan desteğini bitirdi, Yüzyıl’ın Planı’nı gündeme getirdi, uluslarası alanda üzerinde mutabık kalınmış anlaşmaları ve uygulamaları kaldırdı, güvenlikle ilgili konular haricinde Filistin yönetimine yönelik maddi desteğini kesti. Ayrıca Arap devletlerine Filistin yönetimine desteği kesmeleri konusunda baskı yaptı ve bazılarını da İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye sürükledi. (Eşref El Acrami/Filistin El Eyyam gazetesi)
‘TRUMP’IN GİDİŞİ TRUMPİZMİ BİTİRMEZ’
“Bazı uzmanlara göre Trump seçimlerde kaybetse bile onun içeriye ve dışarıya yönelik politikaları etrafında dönen tartışmalar dolayısıyla etkisi uzun süre kalmaya devam edecek. Zira Trump’ın bu politikaları artık bir gerçek ve demokratlar kongre seçimlerinde de kazansalar bile bu politikaları ve etkilerini bir çırpıda silemez.
Artık Trump’ın düşünme biçimine inanan ve destekleyen bir kesim var. Özellikle de ‘Önce Amerika’ sloganını. Trump’ın yönetimde kalmak için direnmesi küreselleşmeyi kırıp ulusal kimlikleri ön plana çıkarmak isteyen popülist sağın direnmesini beraberinde getirdi. (Londra merkezli El Arab gazetesi)
LÜBNAN’IN KAYIP YILI
“Eski başbakan Saad Hariri’nin hükümet başkanlığına geri dönmeye yönelik niyetini açıklamasından bu yana akıllara bir sene önce 17 Ekim’de başlayan gösteriler sonucunda istifa etmesinden sonraki süreç geldi. Zira Hariri o dönemde teknokratlardan oluşacak bir hükümetin başına dönebileceğini açıklamıştı.
Gelinen noktada Lübnan’da atmosfer hâlâ aynı. Sadece arada bir fark var ve bu fark da, Saad Hariri’nin kendi girişimine destek bulabilmek için farklı siyasi gruplarla temas kurup Lübnan’da şu iki senaryodan birine ulaşılması için verdiği çabadır: Bu senaryoların ilkine göre, parlamentoda çoğunluğu sağlayan kesim feragatta bulunup Hariri başkanlığında teknokrat hükümeti kurmasına onay verecek. Veya diğer taraf bu şartından vazgeçecek ve ülkede yine daha önceki gibi bir hükümet kurulacak.
Hariri’nin başbakanlığa dönmesi konusu bir yana, ülkedeki siyasi tabaka, herhangi bir ilerleme sağlanmamasıyla Lübnan’a ve Lübnanlılara bir sene kaybettirdi. Halbuki aradan geçen bu bir sene bir geçiş dönemi olabilirdi.” (Mahir El Hatip/Lübnan El Nashra gazetesi)
‘İSYAN SOLMUŞ OLABİLİR AMA ETKİLERİ DEVAM EDİYOR’
“Lübnan’da daha önce görülmemiş bir biçimde Lübnanlıların sokağa inerek siyasi tabakanın gitmesi talebini haykırdığı hareketlilikten bir sene sonra, ilk günkü gösterilerin hamaseti kaybolmuş durumda. Ama bu gösteriler ve hareketlilik boşuna değildi. Bir sene zarfında iki hükümet devrildi ve gösteriler bazı tabuları yıktı. Ayrıca bazı sendikal haklar kazanıldı ve sivil inisiyatif girişimleri başarılı oldu.
17 Ekim 2019’da binlerce Lübnanlı başkent Beyrut’ta, ülkenin kuzeyinde ve güneyinde, Bekaa Vadisi’nde mezhepsel ve siyasal aidiyet duvarlarını yıkarak sokaklara indi ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin sorumlusu olarak gördükleri hakim siyasi tabakaya karşı seslerini yükseltti.
Bugün sokağın coşkusu solmuş olabilir ancak değişim isteyen herkesin dilinde ‘devrim’ veya ‘intifada’ sözcükleri hâlâ dökülüyor.
Gösteriler durma noktasına gelse de bunun etkileri devam ediyor. Bakan veya milletvekillerinden birçok siyasetçi halen lokanta ve çarşı gibi kamusal alanlarda bulunmaktan kaçınıyor.” (Beirutoberver.com)
‘SUDAN’DA İSRAİL İLE NORMALLEŞME YÖNETİMİ BÖLDÜ’
“Sudan’da İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi konusu, yönetimdeki güçler arasında bir bölünmüşlük atmosferi yaratıyor. Sudan Egemenlik Konseyi, Amerika Birleşik Devletleri tarafından getirilen bu normalleşme önerisine destek verilmesi çabalarının başını çekerken, Abdullah Hamduk başkanlığındaki bakanlar kurulu bunu reddediyor.
Hükümet Başkanı Abdullah Hamduk, Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin İsrail ile normalleşmeye karşı olan bazı fraksiyonlarının desteğine sahip olsa da çatı kuruluşu bu konuda ortak bir tutum göstermekten hâlâ uzak.
Egemenlik Konseyi, çarşamba günü yaptığı toplantıda normalleşme konusunu da masaya yatırdı. Konsey üyelerinin çoğu İsrail ile normalleşmeye Sudan’ın ABD’nin terör listesinden çıkarılması meselesi nedeniyle destek veriyor ve ABD’nin bu girişiminin Sudan için bir daha ele geçmeyecek bir fırsat olduğunu düşünüyor.” (Sudan El Taghyeer gazetesi)