Öykü A. ile Marbuta’da yayımlanan makalesinde bahsettiği Haavara Analaşmasının detaylarını ve Yahudi düşmanı olan Naziler ile Yahudiler için bir ulus devlet kurma iddiasındaki Siyonistler neden ve nasıl işbirliği yaptığını konuştuk.
İsrail’in kuruluşuna öncülük eden Siyonist Hareket ile Nazilerin işbirliği artık bir iddia değil, tarihsel bir gerçeklik olarak kabul ediliyor. Öykü A., bu gerçeği hatırlatmak ve altını kalın çizgilerle tekrar çizmek için tarihsel etno-ekonomi temelli Nazi-Siyonist ilişkisi üzerine bir makale yazdı. Marbuta Haber’de yayımlanan “Haavara Anlaşması ve Nazi-Siyonist İlişkileri” başlıklı bu makale katmanlı doğası sebebiyle arkeolojik bir derinlemesine okumayı gerektiriyordu.
Öykü A. ile makalesinde bahsettiği Haavara Analaşmasının detaylarını ve Yahudi düşmanı olan Naziler ile Yahudiler için bir ulus devlet kurma iddiasındaki Siyonistler neden ve nasıl işbirliği yaptığını konuştuk.
***
– Marbuta’da yayımlanan makalenizde Siyonistlerin Nazilerle ilişkisini Haavara adlı bir anlaşma üzerinden açıklıyorsunuz. Haavara anlaşması nedir?
– Nazi Almanya’sı ile Siyonistler arasında yürürlüğe konulan Haavara anlaşması iki taraf arasında ortak çıkarlar temelindeki işbirliğini kapsıyordu. Haavara Anlaşması ile Nazi Almanya’sı üzerindeki ekonomik boykotun etkileri kırıldı ve Yahudiler bölgeden çıkarılmış oldu. Böylece Siyonistler de Filistin’e Yahudi göçü hedeflerinde çok büyük bir ilerleme kaydettiler ve bu göçle aynı zamanda Filistin’e sermaye akışı sağladılar.
– Peki Haavara anlaşması, Siyonistler için ne gibi avantajlar sağladı?
– Haavara anlaşmasına giden yol, Hitler’in iktidara gelişinden beş ay sonra Mayıs 1933’te açıldı. Siyonist yerleşimciler tarafından kurulmuş bulunan ve Filistin’de faaliyet gösteren Hanotea adlı narenciye şirketi Almanya’dan sermaye transferi için izin istedi ve Almanya bu izni verdi.
Hanotea adlı Siyonist şirket, Almanya’dan mal satın aldı ve aldıklarının parasını Yahudi göçmenlerin Almanya’daki banka hesaplarından ödedi. Yahudi göçmenler, banka hesaplarından yapılan ödemenin karşılığını Filistin’de gayrimenkul olarak aldılar. Bu satın alma işlemi Nazi Almanya’sı üzerindeki boykotun etkilerinin hafiflemesine de yardımcı oldu. Bu süreç, Siyonist liderlerce başarılı bir adım olarak görüldü çünkü amaçlarına; Filistin’e Yahudi göçüne önemli katkılarda bulunmuştu.
Haavara müzakerelerinin ayrıntılarını okurlarımız Marbuta’da yayımlanan yazıda bulabilir. Anlaşmanın ardından iki şirket kuruldu: Tel Aviv’de Haavara ve ona kardeş şirket olarak Berlin’de Paltreu.
Prosedür şöyle uygulanıyordu: Yahudi göçmen, Haavara kapsamındaki Alman bankalarına (Berlin’de Wasserman Bank ya da Hamburg’da Warburg Bank) ödeme yapıyordu – minimum tutar bin Sterlin civarındaydı. Bu parayla Yahudi ithalatçılar Filistin’e ihraç etmek için Alman malları alıyordu ve eşit miktarı Filistin poundu olarak Filistin’deki Anglo-Filistin bankasına yatırıyordu. Yahudi göçmen, Filistin’e vardığında bu hesaptan Almanya’da ödediği meblağın eşdeğerini alıyordu.
Haavara anlaşmasının Siyonistlere sağladığı en büyük avantaj, Filistin’e Yahudi göçü ve sermaye aktarımı sağlamasıydı. Nazilerin anlaşmadan sağladıkları yararsa Almanya’dan Yahudilerin çıkarılması ve bu anlaşmanın boykot altındaki Nazi Almanyası ekonomisine can suyu olmasıydı.
– Siyonist program nasıl bir Yahudilik anlayışını kapsıyordu ve Siyonizm ve Nazi Almanya’sı arasındaki ilişkinin temelinde ne yatıyordu?
– 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan Siyonizm, Yahudilik dininden bir ulus icat etmek ve bir “Yahudi yurdu” kurmak amacındaydı; Yahudiliği bir din değil bir çeşit ulus hatta Nazilerin benimsediği ırk teorileriyle paralel olarak bir ırk olarak görüyordu. Yazıdaki Gerhart Holdheim alıntısı bunu özlü biçimde açıklıyor: “Siyonist program, ulusal bir temelde homojen ve bölünmez bir Yahudilik anlayışını kapsar. Dolayısıyla Yahudiliğin ölçütü dini ikrar değil, kan ve tarihi bağlarla birbirine bağlı (…) bir ırksal topluluğa ait olma duygusudur.”
Siyonizm, kuruluşunun ardından geçen on yıllar boyunca Yahudiler arasında çok küçük bir grup tarafından benimsendi; Yahudiler doğal olarak kendilerini içinde yaşadıkları ulusun bir parçası, Yahudiliği ise dini inançları olarak görüyorlardı ve ‘Yahudi yurdu’ fikri, ülkelerini bırakıp bir ‘Yahudi yurdu’na yerleşmek gündemlerinin dışındaydı. Siyonizm, geniş Yahudi kitleler arasında marjinal bir düşünce biçimi olarak değerlendiriliyordu.
Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in günlüğüne “Anti semitikler en güvenilir dostlarımız ve anti semitik ülkeler müttefiklerimiz olacak,” diye yazmış olması bu bağlamda çok açıklayıcı. Yahudilerin kendi ülkelerinde yaşamlarının zorlaştırılması doğrudan Siyonizm’i besleyen ve Siyonist hedeflere giden yolları açan bir etken olacaktı.
Nitekim Ocak 1933’te Hitler’in iktidara gelişinin ardından Siyonistler tarafından yazılanlar da bu ilişkinin temelinde yatanları açıkça ortaya koyuyor.
Ayrıca yazıda Nazi Partisinin baş ideoloğu Alfred Rosenberg’den yapılan “Siyonizm kuvvetli biçimde desteklenmelidir böylece yıllık olarak belirli sayıda Alman Yahudisi Filistin’e nakledilecek ya da en azından ülkeden çıkacaktır,” alıntısı da ilişkinin temellerine dair bir diğer açıklayıcı noktaya işaret ediyor.
– Siyonistler, Nazi Almanya’sı tarafından neler ile ödüllendirildi?
– Başta Siyonist olmayan Yahudiler olmak üzere Almanya’daki tüm anti faşist güçler çok ağır baskı altındayken; pek çok organizasyonun üyesi hapiste ya da toplama kamplarındayken Siyonistlerin önüne herhangi bir engel konulmadı.
Pek çok gazete yasaklanmışken ya da doğrudan Propaganda Bakanlığı denetimi altında çıkarken Siyonist yayınlara herhangi bir kısıtlama getirilmedi. 1 Nisan 1933’teki pogromu “Yahudilerin uyanış ve Rönesans günü olabilir,” şeklinde değerlendiren Siyonist Jüdische Rundschau gazetesi, 1938’e kadar çıkmaya devam etti. Siyonist gazetelerin yanı sıra Siyonist yayınevleri de kısıtlamalardan muaftı.
1938’e kadar Jüdischer Verlag ve Schochen Verlag yayınevleri Berlin’de faaliyet gösterdi ve Siyonist literatürü hiçbir engelle karşılaşmadan yayınladı. Nazi Almanya’sında Weizmann, Ben Gurion ve Arthur Rippen gibi Siyonistlerin kitapları hiçbir yasal sınırlama olmaksızın basılmayı sürdürdü.
– Makalenizde bir gemiden bahsediyorsunuz. Gemiyi özellikli kılan şey isminin Tel Aviv olması ve üzerinde Nazilerin sembolü olan Svastika bayrağının bulunması. 1935 başlarında Almanya’nın Bremerhaven limanından Filistin’in Hayfa limanına yolculanan ve direğinde Svastika bayrağı asılı olan ‘Tel Aviv’ adlı gemi ne taşıyordu?
Fotoğraf: https://www.invaluable.com/auction-lot/photo-of-tel-aviv-ship-with-the-nazi-flag-71-c-d904129964
– Söz konusu gemi, Almanya’dan Filistin’e yerleşimci taşıyordu.
– Bir de SS’ler konusu var. SS birlikleri Nazilerin en korkunç ve seçkin birlikleri olarak bilinir. Nazi Almanya’sının SS birlikleriyle Siyonistler arasında nasıl bir işbirliği vardı?
– SS bünyesinde yüzbaşı dengi bir rütbe taşıyan ve “Nihai Çözüm”ün mimarı Adolf Eichmann, Hagana’dan gelen Feivel Polkes adlı Siyonist ile 1937’de ilki Berlin’de ikincisi Kahire’de olmak üzere iki görüşme yaptı.
Polkes, Berlin’deki görüşmede özetle temel amacının her şeyden önce Filistin’e Yahudi göçünü artırmak; böylece Filistin’de Yahudilerin nüfusunun Arap nüfusunu geçmesi olduğunu, bu çerçevede kişisel hedefleriyle çelişmediği sürece Nazi Almanyasına her türlü enformasyonu taşıyabileceğini belirterek işbirliği teklif etti.
Kahire’de gerçekleşen görüşmedeyse Eichmann’ın yanında bir diğer üst düzey Nazi yetkili Herbert Hagen de vardı. Bu görüşmedeki en önemli satırbaşlarından biri de Polkes’in, milliyetçi Yahudi çevrelerin Almanya’nın Yahudilere yönelik politikasından memnuniyetini ifade etmesiydi. Bu çarpıcı ilişkilerin ayrıntıları için okurları yazıyı okumaya davet ediyoruz.
– Peki Revizyonist Siyonistlerin II. Dünya Savaşı esnasında Hitler’e sundukları ittifak teklifi neleri içeriyordu?
– Revizyonist (sağ kanat) Sağ kanat Siyonistlere Revizyonist denmesinin nedeni Balfour deklarasyonunu revize ederek Şeria nehrinin doğusunu, bugün Ürdün adlı verilen bölgeyi de ‘Yahudi yurduna’ dahil etmek istemeleriydi. Ben makaleyi olabildiğince kısa tutmak için yazıya eklememiştim, ama şimdi bu bilgiyi aktarmak isterim.
Nazi Almanya’sına karşı boykot kararı alınmayışına itiraz etmelerinin ya da Haavara Anlaşmasına karşı pozisyon almalarının nedeni Nazi Almanya’sı tarafından asıl muhatap alınan tarafın kendileri değil daha geniş kitleleri oluşturan sol ve merkez Siyonist çevreler oluşuydu.
Nitekim Revizyonist Siyonistlerin 1933 öncesinde pek çok fırsatta Hitler ve Mussolini gibi figürlere hayranlıklarını ifade ettiklerini görüyoruz. Yazıda bu konuyla ilgili pek çok ayrıntı bulabilirsiniz.
Teklifi Nazi Almanya’sına sunanlar Irgun içinden çıkan, öncülüğünü Abraham Stern’in yaptığı ve o dönemde Ulusal Askeri Organizasyon adını kullanan Lehi/ Stern grubuydu.
Teklif metninin bir kısmı şöyle:
“Nasyonal Sosyalist Almanya’nın önde gelen devlet adamlarının konuşmalarında sıkça dile getiriliyor ki Avrupa’da Yeni Düzen’in kurulmasının ön koşullarından biri Yahudi sorununun tahliye yoluyla radikal çözümüdür. (Yahudisiz Avrupa)
Geniş Yahudi kitlelerin Avrupa’dan tahliyesi Yahudi sorununun çözümünün önkoşuludur; fakat bu çözüm ancak tarihsel sınırları dahilinde bir Yahudi devleti kurulması ve bu kitlelerin Yahudi anayurduna, Filistin’e yerleştirilmesiyle mümkün olabilir ve tamamlanabilir.
Alman Reich Hükümetinin ve yetkililerinin Almanya’daki Siyonist faaliyetlere ve Siyonist göç planlarına yönelik iyi niyetini bilen Ulusal Askeri Organizasyon (Stern/ Lehi) şu fikirlere sahiptir:
Avrupa’da Alman anlayışıyla uyumlu bir Yeni Düzen’in kurulması ve Yahudi halkının Ulusal Askeri Organizasyon tarafından somutlaştırılan gerçek ulusal arzuları arasında ortak çıkarlar mevcut olabilir.
Yeni Almanya ve yenilenen İbrani ulusu arasında işbirliği mümkün olabilir.
Ulusal ve totaliter esaslara dayanan ve Almanya’ya anlaşma ile bağlı bir Yahudi devletinin kurulması Almanya’nın gelecekte Yakın Doğu’daki iktidar pozisyonunun sürdürülmesinin ve güçlenmesinin çıkarına olacaktır.
Bu düşüncelerden hareketle, Filistin’deki Ulusal Kurtuluş Ordusu, Yahudi kurtuluş hareketinin yukarıda belirtilen ulusal arzularının Alman Hükümeti tarafından tanınması koşuluyla savaşta Almanya’nın yanında aktif rol almayı teklif ediyor.
Askeri, siyasi ve istihbarat düzeylerinde geçerli, Filistin’in içini ve Filistin dışındaki belirli örgütsel hazırlıklara göre Filistin’in dışını kapsayan bu teklif, Avrupa’da Yahudi insan gücünün Ulusal Askeri Organizasyon’un liderliği ve komutası altında askeri eğitimine bağlı olacaktır. Bu askeri birimler, böyle bir cephenin açılması durumunda Filistin’in fethi savaşında rol oynayabilir.”
– Peki Naziler ile Siyonistler, İsrail’in kurulmasından sonra da ilişkilerini sürdürmüş müdür?
– Evet, Siyonist projenin, “İsrail”in hayata geçmesinin ardından Mossad’ın eski SS komandosu ve Hitler’in ünlü askerlerinden birini, Otto Skorzeny’yi bünyesine alması işbirliğinin “yurt” kurulduktan sonra da devam ettiğinin göstergelerinden yalnızca biri.
YDH