Hem Güney Afrika hem de İsrail, 1948’de imzalanan Soykırım Sözleşmesi’nin tarafları. Anlaşmaya varan tüm devletler sadece soykırım yapmamakla değil, aynı zamanda “soykırımı önlemek ve cezalandırmakla” da yükümlü. Antlaşma soykırımı “ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek amacıyla işlenen fiiller” olarak tanımlıyor.
‘TÜM KOŞULLAR OLUŞTU’
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanına (UAD) yaptığı 84 sayfalık başvuruda “İsrail, Gazze’deki Filistin halkına karşı soykırım eylemlerinde bulunmuştur, bulunmaktadır ve bulunmaya devam edebilir.” vurgusu yapıldı. Dava dosyasında, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin “Filistinli ulusal, ırksal ve etnik grubun önemli bir bölümünün yok edilmesini amaçladığı için” soykırım niteliğinde olduğu belirtildi.
“Söz konusu eylemler Gazze’deki Filistinlileri öldürmeyi, onlara ciddi bedensel ve zihinsel zarar vermeyi ve fiziksel yıkımlarına yol açacak yaşam koşullarını dayatmayı içermektedir” ifadelerinin kullanıldığı başvuruda, bahsi geçen eylemlerin tümünün, “soykırımı önlemede başarısız olan ve Soykırım Sözleşmesi’ni açıkça ihlal ederek soykırım suçu işleyen İsrail’e atfedilebilir.” denildi.
ACİL ÖNLEM
Güney Afrika başvurusunda soykırımı niteleyen “tüm koşulların oluştuğuna” dikkat çekerek, mahkemeden İsrail’in Gazze’deki savaşını durdurması için “geçici önlemler” almasını da talep etti ve bunun “Filistin halkının haklarına daha fazla, ciddi ve onarılamaz zararlar gelmesini önlemek için gerekli olduğunun” altını çizdi.
Londra merkezli bir avukat ve uluslararası hukuk uzmanı Daniel Machover CNN’e verdiği demeçte, geçici tedbirin soykırım konusunda nihai bir karar verilmeden önce alınacak hızlı bir önlem olması gerektiğini söyledi. Machover’a göre Güney Afrika’nın tek yapması gereken, “davayı açabilecek durumda olduğunu, soykırımı önleme görevini yerine getirdiğini, Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine ya da edilebileceğine dair makul bir hukuki argüman olduğunu ve mahkeme nihai kararını vermeden önce Gazze halkına telafisi mümkün olmayan zararlar verileceğine dair gerçek ve yakın bir riskin mevcudiyetini, dolayısıyla mahkemenin İsrail’e savaşı durdurma emri vermesi gerektiğini göstermek.”
‘SOYKIRIM NİYETLİ İFADELER’
UAD’ye yapılan başvuruda ayrıca başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun kabinesi ve ordu yetkilileri olmak üzere İsrailli liderlerin “soykırım niyetli ifadeleri” de ayrıntılı olarak ele alınıyor.
Boston Üniversitesi Uluslararası İnsan Hakları Kliniği Başkanı Susan Akram İngiliz The Guardian’a verdiği demeçte, İnsan hakları örgütlerinin yayımladıkları raporlara atıfta bulunarak “Soykırım niyetini kanıtlamanın çok zor olduğu varsayılır ancak bu çatışmanın yürütülmesinden sorumlu olan İsrailliler, Gazze’deki Filistin nüfusunu ‘tamamen veya kısmen yok etme’ niyetini kolayca kanıtlayan çok sayıda açıklama yaptı” dedi. Akram örnek olarak İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Gazze’deki Filistinlilerden “insansı hayvanlar” olarak bahsetmesine ve İsrail ordusu Tümgenerali Ghassan Alian’ın “İnsansı hayvanlara bu şekilde muamele edilmelidir. Gazze’de elektrik ve su olmayacak, sadece yıkım olacak. Cehennemi istediniz, cehennemi göreceksiniz.” sözlerini işaret etti.
TEL AVİV SAVUNMADA
İsrail, bu davaya sebep olan gerekçeleri kesin bir dille reddediyor. Başbakan Binyamin Netanyahu konuyu “yanlış bir suçlama” olarak nitelendirerek asıl “soykırım yapanın HAMAS” olduğunu iddia etti. Başbakana bakılırsa İsrail ordusu “en ahlaki şekilde” hareket ediyor ve “sivillere zarar vermemek için her şeyi yapıyor.”
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog salı günü yaptığı açıklamada, ülkesinin Gazze’de sivil kayıpları önlemek için “son derece karmaşık koşullar” altında “elinden geleni” yaptığını göstermek için “meşru müdafaa kullanarak” bugün yapılacak ilk oturumda kendini savunacağını söyledi.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lior Haiat, soykırım davasını reddederek, “İsrail, Güney Afrika’nın UAD’ye yaptığı başvuruda yaydığı kan iftirasını tiksintiyle reddediyor” dedi. Haiat, “Güney Afrika’nın iddiası hem olgusal hem de hukuki temelden yoksundur ve mahkemenin alçakça ve aşağılayıcı bir şekilde istismar edilmesi anlamına gelmektedir.” ifadelerini kullandı
LOBİ İŞ BAŞINDA
Axios internet sitesinin İsrailli yetkililere ait bir diplomatik yazışmaya dayandırdığı haberine göre İsrail, “diplomatlarını ev sahibi ülkelere Tel Aviv’in pozisyonunu desteklemeleri ve davaya karşı uluslararası baskı oluşturmaları için lobi yapmak üzere harekete geçirdi.” Buna göre İsrail’in “stratejik hedefinin” mahkemenin tedbir talebini reddetmesi, İsrail’i soykırım yapmakla suçlamaktan kaçınması ve uluslararası hukuka uygun hareket ettiğini kabul etmesi olduğu belirtiliyor. Axios’un aktardığına göre yazışmada, “Mahkemenin vereceği bir kararın sadece hukuki değil, pratikte de ikili, çok taraflı, ekonomik ve güvenlikle ilgili ilişkilerde önemli potansiyel sonuçları olabilir.” deniliyor.
‘İSRAİL MAHKEMEYE SALDIRACAK’
Bu daha önce benzeri görülmemiş bir dava. Yahudi devletinin ilk kez bu kapsamda bir suçlamayla karşılaştığını belirten uzmanlar İsrail’in, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudi halkına karşı işlenen zulümler ışığında hazırlanan Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi kapsamında yargılanacağını söylüyor. BM’nin internet sitesinde sözleşmenin “kısmen Holokost sırasında Yahudilerin sistematik olarak öldürülmesine yönelik Nazi politikalarına tepki olarak” geliştirildiği belirtiliyor.
Uzmanlar, UAD’nin İsrail’in soykırımdan doğrudan sorumlu olduğuna hükmetmesi halinde, ilk kez bir devletin soykırım yaptığına karar vermiş olacağını ifade ediyor. Tel Aviv Üniversitesi Uluslararası Hukuk Profesörü Eliav Lieblich CNN’e yaptığı açıklamada, mahkemenin savaşla ilgili bir tedbir kararı alması halinde İsrail’in çatışmaları tamamen durduracağından kuşku duyduğunu söyledi. Lieblich’e göre İsrail bunun yerine “bazılarının Tel Aviv’i tanımayan devletlerden olduğu düşünüldüğünde mahkemenin ve yargıçlarının meşruiyetine saldırabilir.” Profesör ayrıca “kararın oybirliğiyle alınıp alınmamasının da önemli olduğunu” sözlerine ekledi.
İsrail’in karara uymaması haline ortaya çıkacak sonuçların “itibar zedelenmesi ve siyasi baskıdan üçüncü devletlerin yaptırım ve diğer önlemlerine ya da BM’de yeni kararlara kadar” uzanabiliceğini belirten Lieblich, “İsrail için kilit nokta muhtemelen önemli müttefiklerinin böyle bir durumda nasıl davranacağı olacaktır.” gözleminde bulundu.
‘BIDEN VE ABD ADI SOYKIRIMLA ANILACAK’
Davanın en ilgi çekici yönlerinden biri de konunun İsrail dışına taşma olasılığı. Uzmanlara göre aleyhte bir karar İsrail’in en yakın müttefiki “ABD‘yi utandırmakla” kalmaz, aynı zamanda “Washington’u Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali iddiasında suç ortağı” olarak da gösterebilir.
Amerikalı siyaset bilimci John Mearsheimer kendi internet sitesinde yayımladığı makalede, “Güney Afrika’nın başvurusu İsrail’e odaklansa da ABD, özellikle de Başkan Joe Biden ve başlıca yardımcıları için büyük etkileri var” diye yazdı. “Neden mi? Çünkü Biden yönetiminin İsrail’in savaşında suç ortağı olduğuna dair çok az şüphe var.” ifadelerini kullandı. Mearsheimer Joe Biden’ın, İsrail’in Gazze’de “ayrım gözetmeksizin” bombardıman yaptığını kabul ettiğini ve savaş sırasında İsrail’e askeri teçhizat satmak için Kongreyi iki kez baypas ettiğini de hatırlattı. Siyaset bilimci, “Davranışının yasal sonuçları bir yana, Biden ve Amerika’nın adı sonsuza dek bu olayla anılacak” diye yazdı.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Türkiye, Malezya, Bolivya, Ürdün, Maldivler, Namibya ve Pakistan’ın yanı sıra çok sayıda hukuk kuruluşu ve sivil örgüt Güney Afrika’yı davasında desteklediğini açıkladı.