Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Batı ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak istediği mesajlarını vermesinin ardından gözler Türkiye politikalarında eşgüdüm arayışında olan Washington ve Brüksel’e çevrildi. Geçmişte ABD Dışişleri Bakanlığında görev yapan, halen de Brüksel’de düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (GMF) başkan yardımcılığını yürüten Lesser, hem ABD hem de AB’nin nabzını en iyi tutan isimlerden biri.
ABD-Türkiye ilişkilerini de yakından izleyen uzmanlardan Ian Lesser, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Joe Biden’ın ABD başkanlığını devralmasıyla birlikte Washington-Brüksel hattında, Türkiye’ye yönelik politikalar konusunda çok daha yakın bir koordinasyon beklediğini söyledi. Lesser sözlerini “Hem Biden Yönetimi hem AB’nin Dış ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ABD-AB ilişkilerini oluşturan gündem maddeleri arasında Türkiye ile ilişkilerin de yer alacağı sinyalini verdiler. Çünkü konuşulacak çok şey var” şeklinde sürdürdü.
Lesser’e göre, ABD ve AB’nin Türkiye konusundaki istişarelerinin ana gündem maddeleri arasında iki tarafın da Türkiye’ye ilişkin endişelerinin örtüştüğü Doğu Akdeniz gibi konular ağırlıklı yer tutacak. Gerilimin düşmemesi halinde, Ankara’nın politikalarına nasıl yanıt verileceği, uygulanacak olası ilave yaptırımların, Washington ve Brüksel arasında istişare edilmesi bekleniyor.
“Bu istişarelerde ayrıca Doğu Akdeniz’de istikrarın sağlanması için sorunlara ortak bir yaklaşım belirlenmesi de söz konusu olabilir” diyen Lesser, “Şayet bölgede riskleri azaltacak nitelikte, etkili bir politika yürütmek istiyorsanız, o zaman ABD ve Avrupalı ortakların aynı noktada buluşması gerekir” şeklinde konuştu.
Türkiye dosyasındaki konular
ABD ile Avrupa ülkeleri arasındaki “Türkiye diplomasisi” zaten son yıllarda ivme kazanmıştı. Türk hükümetinin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alması, Suriye’deki tek taraflı askeri harekatları, ayrıca endişe konusu olan Libya, Güney Kafkaslar ve Doğu Akdeniz’deki askeri adımları, Washington ile Avrupa başkentleri arasında ele alınan konular arasındaydı.
Türkiye ile ilişkilerde gerilimin geçen yılın sonlarında daha da tırmanması, NATO üyesi Yunanistan ve Fransa’nın Türkiye ile askeri ihtilafın eşiğine gelmeleri, Brüksel-Washington hattındaki istişarelerin daha farklı bir boyuta taşınmasını beraberinde getirdi. Avrupalı liderlerin 11-12 Aralık zirve kararlarında da AB’nin “ABD ile Türkiye’ye ilişkin konular ve Doğu Akdeniz’deki durum ile ilgili olarak koordinasyon sağlamaya çalışılacağı” vurgulandı.
İhtiyatlı iyimserlik hakim
Biden’in seçimden zaferle çıkması sonrasında Erdoğan’ın gerek ABD gerekse de AB ile ilişkilerde yumuşama sinyalleri vermesi, Avrupa başkentlerinde “ihtiyatlı bir iyimserlik” ile karşılanmış durumda.
Türkiye’nin Akdeniz’de gerilimin tırmanmasına yol açan sondaj faaliyetlerini durdurmuş olması, Yunanistan ile istikşafi görüşmeler için yeniden masaya oturması, BM himayesindeki Kıbrıs görüşmelerine yeşil ışık yakması, Ankara’nın attığı somut yapıcı adımlar arasında.
Amerikalı uzmanı Ian Lesser, Erdoğan’ın ABD ve AB’ye yönelik yumuşama sinyali vermekle birlikte, bölgesindeki iddialı dış politika hedeflerinden çok da vazgeçme niyetinde olmadığı görüşünde. Bununla birlikte bu politikaların oluşturduğu yüksek maliyetlerin, Türkiye’yi bir noktada bazı dış politika hedeflerinden vazgeçmek zorunda bırakacağını aktaran Lesser, “İşte o noktada, Erdoğan’ın AB ve ABD ile daha etkin ve işleyen ilişkilere sahip olması, ona karşı karşıya geleceği bu zorluklarla daha kolay baş edebilmesi imkanını sağlayabilir” görüşünü dile getirdi.
Türkiye dış politikada makas değiştirir mi?
Erdoğan yönetimi, son yıllarda yaşanan gerginlikler nedeniyle hem AB hem ABD’nin yaptırımlarının hedefinde. AB, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları, ABD ise Rusya’dan satın aldığı S-400’ler nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uyguluyor. Erdoğan’ın özellikle gerilimi artıran söylemlerden kaçınması, dış politikasında da revizyona gitmesi gerektiği, aksi takdirde yaptırım baskısının daha da artacağına işaret ediliyor.
AB ve ABD’nin ortak beklentisi, “agresif” olarak nitelendirilen ve kimi Batılı müttefikleri tarafından “tehdit” olarak algılanmaya başlanan Türkiye’nin dış politikasında “makas değiştirmesi”, yüzünü yeniden Batı İttifakı’na dönmesi, sorunların çözümüne dönük yapıcı ve diyalog yanlısı bir tutum takınması.
AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas
İlişkileri “istikrar yörüngesine” sokma arayışı
Ian Lesser, Brüksel ve Washington’ın Türkiye ile artan sorunların bir gecede çözüme kavuşturulamayacağının farkında olduğuna da dikkat çekti. Lesser, “Atlantik’in her iki yakasında Erdoğan ile ilişkiler konusunda öncelikli hedef, gerilimlerle yaşanan iniş çıkışları azaltmak. Suların durulmasıyla da birlikte, Türkiye ile ilişkiler yeniden istikrar yörüngesine girebilir” dedi.
“Makyajdan mı ibaret, gerçek mi?”
Gelinen noktada Brüksel’de artık dikkatler Erdoğan’ın söylemlerine değil, dış politikada ve demokratikleşme konularında somut adımlar atıp atmayacağına çevrilmiş durumda.
Avrupa Reform Merkezi (CER) adlı düşünce kuruluşunun uzmanlarından Luigi Scazzieri, AB çevrelerinin yaklaşımını anlatırken, “Türkiye’nin yapıcı bir tavır sergilemesini beraberinde getiren son politika değişikliğinin sadece kozmetik mi yoksa gerçek ve kalıcı mı olduğu görülmek isteniyor” dedi. Öncelikli hedefin Türkiye ile gerilimlerin yatıştırılması olduğunu kaydeden Scazzieri, “İlişkileri olabildiğince makul bir seviyede muhafaza edebilme” hedefine vurgu yaptı.
Yaptırımlar masada
AB, hafta başında düzenlenen dışişleri bakanları toplantısında Türkiye ile ilişkilerdeki son gelişmeleri masaya yatırdı. Toplantıya katılan Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmelerinin yeniden başlamasından duyulan memnuniyeti, “Bunlar, uzun süredir beklediğimiz olumlu sinyaller ve biz bunları şimdi yaptırım kararlarıyla gölgelemek istemiyoruz. Ankara’nın sinyalleri devamlılık arz etmeli” açıklamasıyla dile getirdi.
AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise Avrupalı liderlerin Aralık zirvesindeki kararları doğrultusunda Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları nedeniyle genişletilmesi kararlaştırılan yaptırım listesi üzerindeki teknik çalışmaların devam ettiğine dikkat çekerek “Listeler henüz hazır değil. Ama rafa kaldırılmadı. Çalışmalar sürüyor” açıklamasını yaptı.
“Aslında AB, Türkiye’ye yaptırım uygulamak için çok da hevesli değil gayet tabii ki” diyen CER uzmanı Scazzieri, Birliğin Türkiye’nin yeni yıl itibariyle takındığı yapıcı tutumu sürdürmesini istediğinin altını çizdi.
Bununla birlikte yaptırımların hala masada olduğunu, liderlerin bir noktada bunların uygulanması gerektiğine kanaat getirmesi halinde düğmeye basmak için teknik hazırlıkların da sürdüğünü anlatan Scazzieri, “Kimse kısa vadede ne Kıbrıs sorunun çözümlenmesini ne de Yunanistan ile Türkiye arasındaki görüşmelerin sonuç vermesini bekliyor. Ama Türkiye’nin Akdeniz’de sondaj faaliyetlerini durdurması gibi gerilimi düşüren hamlelerini muhafaza etmesi halinde işte o zaman Mart’tan sonra Ankara ile daha yapıcı bir gündem için görüşmeler de başlayabilir” dedi.
Peki ya Biden yönetimi?
AB-Türkiye ilişkilerinde gerilimin düşürülmesinde mesafe katedilmiş olunsa da ABD- Türkiye ilişkilerindeki sorunların çözümünün çok daha zor olacağı belirtiliyor. ABD’li uzman Ian Lesser, Biden yönetiminin, Rusya’ya ilişkin bir dizi stratejik konuda Donald Trump’dan daha sert tavır takınmasının beklendiğine işaret ederken, S-400 meselesinin de bu kapsamda değerlendirilen bir konu olduğuna vurgu yaptı.
Erdoğan’ın Rus yapımı S-400’leri satın alma kararını “ABD ve Avrupa’nın benzer sistemleri uygun, kabul edilebilir koşullarda satmadığı” iddiasına dayandırmasının, “hiç ikna edici olmadığını” söyleyen Lesser, “Çünkü Erdoğan’ın Rusya’dan bu çapta bir sistem satın alınması, gayet bilinçi, siyasi ve stratejik bir tercihi yansıtıyor. Ve bu ABD için olduğu kadar Avrupa ülkeleri için de önemli çünkü Türkiye’nin daha geniş anlamda stratejik yönelimini sembolize ediyor” dedi.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye için “sözde müttefik” demesinin bir sürpriz olmadığını belirten Lesser, Washington’daki dış politika camiasının Türkiye algısının “çok ağır tahribata uğradığına”, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine ilişkin endişenin de “çok ciddi boyutlara ulaştığına” dikkat çekti.
20 Ocak’ta ABD başkanlığı görevini devralan Joe Biden, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Meksika Devlet Başkanı Manuel Lopez Obrador, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve hatta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü.
Ancak Biden’ın henüz Erdoğan’ı aramamış olması, bugüne kadar tebrik mesajına yanıt konusunda da bir açıklama yapılmamış olması dikkat çekiyor.
Değer Akal © Deutsche Welle Türkçe