Pazartesi, Kasım 25, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

ABD, İsrail’e verdiği koşulsuz destekle soykırıma iştirak suçunu işliyor

İsrail’e koşulsuz destek vermeye devam etmesi ve silah yardımını sürdürmesi, ABD devleti ve Amerikalı yetkililer açısından 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 3. Maddesi’nde yer alan ve soykırım suçundan ayrı bir suç olarak düzenlenen “soykırım işlenmesi için işbirliği yapmak” ve “soykırıma iştirak etmek” suçlarının ihlalini teşkil ediyor.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Bosna soykırımına ilişkin 26 Şubat 2007’de verdiği kararda, “soykırım işlenmesi için işbirliği yapmak” ve “soykırıma iştirak etmek” suçlarının kişilerin cezai sorumluluğunun yanı sıra devletlerin uluslararası sorumluluğunu kapsadığını belirtiyor.

İsrail’in Gazze’deki soykırım suçu ve Filistin topraklarındaki diğer ihlallerine iştiraki sebebiyle Nikaragua’nın Almanya’ya karşı UAD’de açtığı dava ile artık doğrudan soykırım suçunu işleyen devletin yanı sıra bu suçun işlenmesine katkı sağlayan, iştirak eden ve hatta soykırımın önlenmesi yükümlülüğüne aykırı hareket eden devletlerin sorumluluğu uluslararası mahkemelere taşınabiliyor.

Gazze’de devam eden İsrail soykırımının varlığı, bu soykırımın ABD tarafından bilinmesi, buna rağmen İsrail’e soykırım suçunu işlemesini kolaylaştıran askeri yardıma devam etmesi ve soykırımın önlenmesi için gerekli özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi, ABD’nin, “soykırıma yardım eden devlet” olarak anılması için gerekli şartların oluştuğunu gösteriyor.

Gazze’deki soykırımın varlığı

ABD’nin, İsrail’in soykırım suçuna iştirakinden söz edebilmenin yolu, İsrail’in Gazze’deki fiillerinin, Soykırım Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil etmesinden geçiyor.

İsrail’in Gazze’deki saldırılarının başlamasından bu yana çok sayıda İsrailli yetkili, soykırım niyetlerini açıkça ifade ederek Filistinlileri “insan hayvanlar” olarak nitelendirmek de dahil olmak üzere çok sayıda soykırım çağrısı yapan ifadeler kullanıyor.

İsrail ordusu, beyaz fosfor başta olmak üzere çok sayıda yasaklanan savaş yöntemini ve silahını sivil alanları ve altyapıyı bombalamak için kullanarak Filistinlileri su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç dahil olmak üzere hayatta kalmalarını imkansızlaştıracak şartlara itiyor.

Soykırım çağrıları, güvenli bölgelere yönelik saldırılar ve toplu katliamlar, ciddi bedensel ve zihinsel zarara neden olma ve grubun fiziksel olarak yok edilmesine neden olacak yaşam koşullarını yaratan açlığa itme ve topyekun abluka şartlarıyla birleştirildiğinde, Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımın işlendiği açıkça görülüyor.

Nitekim UAD’nin 26 Ocak 2024 tarihli kararı, İsrail’in, Gazze’de Filistinlilere karşı soykırım işlediğine ilişkin Güney Afrika tarafından açılan davadaki delillerin “makul” bulunduğunu gösteriyor.

Bu sebeple İsrail’in Gazze’de işlediği soykırımın varlığı, bu suçların işlenmesine imkan sağlayan ABD açısından “soykırıma iştirak” suçunun şartlarının oluşmasını sağlıyor.

Soykırımın işlendiğinin bilinmesi

İkinci olarak, ABD’nin soykırıma iştirakten sorumlu olması için bu soykırımın varlığından haberdar olması gerekiyor.

Batılı ülkeler dahil olmak üzere dünyadaki birçok devletin İsrail’e silah satışını durdurması, UAD’nin kararları ve hatta ABD’nin İsrailli yerleşimcilere yönelik silah satışındaki kısıtlamaları, Gazze’de işlenen soykırımın ABD tarafından bilindiğini veya en azından bilinmesi gerektiğini gösteriyor.

ABD’nin, Gazze’de soykırım riskini bilmesine rağmen İsrail’e silah sağlamayı sürdürmesi, bu silahların soykırım suçunda kullanılmasına rağmen bu riski göze alması, Sözleşme’nin 3. Maddesi’ndeki “soykırım işlenmesi için işbirliği yapmak” ve “soykırıma iştirak etmek” suçlarının şartlarını sağlıyor.

Gazze’de işlenen soykırımdan haberdar olmasına rağmen, İsrail’e destek vermesi, ABD’nin soykırıma yardım eden devlet olarak suçlanmasını mümkün kılıyor.

Soykırımın işlenmesine “esaslı” yardım

Üçüncü olarak, ABD’nin soykırıma iştirakten sorumlu olması için, İsrail’e yaptığı yardımın basit malzemeler değil, suçun işlenmesinde önemli olan ve doğrudan suçun işlenmesini kolaylaştıran malzemeler olması gerekiyor.

ABD’nin İsrail’e binlerce hassas güdümlü mühimmat, bomba, yer altı sığınaklarını hedef alan füzeler, hafif silahlar ve diğer ölümcül malzemelerden oluşan 100’den fazla askeri satış yapmasının yanı sıra İsrail’e 18 milyar dolar değerinde 50 adet F-15 savaş uçağı ile ilgili ekipmanları sağlamaya hazırlanması, İsrail’in doğrudan doğruya suç işlemek için kullandığı teçhizatın ABD tarafından sağlandığını kanıtlıyor.

Askeri yardımların kıyafet, yiyecek veya içecek gibi suçta doğrudan kullanılmayan malzemeler yerine; bomba, silah, füze, uçak gibi soykırım suçunun işlenmesinde “esaslı” ve “etkili” olan malzemenin İsrail’e verilmesi, ABD’yi Gazze’deki soykırımın iştirakçisi konumuna düşürüyor.

ABD’nin İsrail’e sağladığı siyasi, ekonomik ve askeri desteğin miktarı, türü, yapısı ve önemi bu yardımın Gazze’de işlenen soykırımda doğrudan etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Soykırımı önleme ve özen yükümlülüğünü ihlal

Son olarak ABD, İsrail’in Gazze’de soykırım işlediğini bilmesi veya bilmesi gerekmesi sebebiyle Gazze’deki soykırımı önleme ve İsrail’e destek vermeme yükümlülüğü altında bulunuyor.

ABD, Soykırım Sözleşmesi Uygulama Yasası’nı kabul etmesiyle, 25 Kasım 1988’den bu yana Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olarak kabul ediliyor.

Sözleşmeye taraf olması, ABD’ye ve Amerikalı yetkililere soykırımı önleme yükümlülüğü getiriyor.

Başlıca askeri ve siyasi destek sağlayıcısı olarak İsrail’in Gazze’deki eylemlerinde belirleyici olma ve soykırımı durdurabilme konusunda önemli bir güce sahip olmasına rağmen ABD’nin bu gücünü kullanmaması, soykırımı önleme yükümlüğüne aykırı hareket ettiğini ortaya koyuyor.

ABD’nin, İsrail’e destek açısından “kırmızı çizgilerinin olmadığını” söylemesi ve koşulsuz destek vermesi, bu desteğin İsrail’in ihlallerine katkı vermemesi için gerekli özeni göstermediğini ifade ederken; soykırıma yardım etmeme ve gerekli özeni gösterme yükümlülüğüne aykırı davrandığını ispatlıyor.

UAD’de dava açılmasındaki engel ve diğer yargı yolları

Soykırım Sözleşmesi’ndeki ihlallerin UAD tarafından karara bağlanmasına imkan veren 9. maddesinde ABD’nin çekincesi bulunuyor.

Bu sebeple Uluslararası Adalet Divanının, İsrail’i, Gazze’de soykırımdan mahkum etmesi halinde ABD’nin de soykırıma yardımdan sorumlu tutulmasını teorik olarak mümkün kılsa da bu maddedeki çekince ABD’ye karşı Divan’da soykırım davası açılmasını engelliyor.

Buna karşın, Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) devam eden Filistin soruşturması kapsamında Gazze’deki soykırıma iştiraki sebebiyle Amerikalı üst düzey yetkililer hakkında ceza davası açılmasının önünde engel bulunmuyor.

Ayrıca Gazze’deki soykırıma yardımı sebebiyle ABD’nin yerel mahkemelerinde Başkan Joe Biden olmak üzere diğer Amerikalı yetkililer hakkında açılan davalarda mahkumiyet verilmesi talep ediliyor.

ABD’nin, Gazze’de işlenen soykırıma yardım etmesi sebebiyle UAD önüne götürülmesi her ne kadar mümkün olmasa da diğer uluslararası ve yerel mahkemeler önünde Gazze’deki soykırıma iştirak sebebiyle dava açılması yolunun açık olduğu görülüyor.

UCM’ye yaptırım çabaları

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yönelik “yakalama kararı” başvurusunu değerlendirmesi sebebiyle UCM yetkililerine yönelik yaptırım uygulamaya hazırlanan ABD, UCM’ye yönelik baskı ve yıldırma politikalarıyla, İsrail’in ve İsrail’i destekleyen ülkelerin sorumluluklarına ilişkin incelemeleri engelliyor.

Daha önce Rusya ve Filipinler gibi ülkelerden UCM’ye yönelik saldırıları şiddetle kınayan Batılı devletlerin, ABD Temsilciler Meclisinin UCM’ye yaptırım öngören bir tasarıyı kabul etmesine gerekli tepkiyi göstermediği ve UCM’yi korumadığı görülüyor.

ABD’nin UCM’ye tehditlerine karşı herhangi bir yaptırım veya kınama ile karşılaşmaması, diğer Batılı devletlerin inşa etmek ve korumakla övündükleri “kurala dayalı uluslararası hukuk düzeni”nin, İsrail’in suçlarına ilişkin soruşturmaları engellemek için yıkılmasına göz yumduklarını gösteriyor.

UCM’nin 17 Mart 2023’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında aldığı yakalama kararı çıkarmasını ABD Başkanı Joe Biden “haklı” bir durum olarak nitelendirirken Dışişleri Bakanı Antony Blinken tüm UCM üyesi ülkeleri, bu kararı uygulamaya çağırmıştı.

Popüler Yazılar