Avrupa Birliği (AB), Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri nedeniyle tartışmalı sularda hareket ederek uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmekle suçladığı Ankara’ya yaptırım kartını 11-12 Aralık’taki liderler zirvesinde gösterdi.
Zirveden Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleriyle bağlantılı kişi ve kuruluşlara dönük yaptırım listesinin genişletilmesi kararı çıkarken, bu kararın uygulanmasının önümüzdeki mart ayına ertelenmesi dikkat çekti. Ankara için daha dikkat çekici olan; AB liderlerinin Türkiye’ye karşı izlenecek yol konusunda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile eşgüdüm içinde hareket edeceklerini duyurması oldu.
Özetle AB, 20 Ocak’ta başkanlık görevini Donald Trump’tan devralacak Joe Biden’la istişare ettikten sonra Doğu Akdeniz, yaptırımlar ve Türkiye’yle ilişkiler konusunu baştan aşağı gözden geçirecek. Hem Avrupalı hem de Türk diplomatlar bu gözden geçirmenin Doğu Akdeniz’le sınırlı kalmayacağını Suriye, Azerbaycan-Ermenistan çekişmesi, Balkanlar ve İran başta olmak üzere tüm ikili ilişkileri kapsayacağına dikkat çekiyor.
Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı için ABD’nin de yaptırım radarına doğrudan giren Türkiye’nin uzun süredir NATO müttefikliğinden yola çıkılarak Batı’dan uzaklaşıp uzaklaşmadığı kadar Rusya’nın başını çektiği Doğu bloğuna ne kadar yakınlaştığı uluslararası siyaset, askeri ve diplomasi çevrelerinde en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Bu sorgulamada Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları temelli reform gündeminden bir uzaklaşıp bir yakınlaşması da ele alınıyor. Uzmanlara göre, senenin son liderler zirvesinde bu sorgulamayı yeniden gündemine alan Avrupa Birliği’nin, Türkiye’yle ilişkilerin rotasının ABD ile istişare edecek olması bundan başka bir şey değil.
“Yegane ilaç daha fazla demokrasi”
Peki Avrupa Birliği Ankara’ya tam olarak ne mesaj verdi, Türkiye’yi Mart’a kadar neler bekliyor? Dahası, neden ABD ile istişare ederek hareket etmek istiyor?
Bir dönem Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği görevinde de bulunmuş olan emekli büyükelçi Namık Tan, Avrupa’nın ABD’yle istişare kararının temel nedeninin Trump’ın gidişiyle dış politikada kendini gösteren normalleşme arayışının yansıması olarak görüyor.
Tan DW Türkçe’ye, “Yani doğrudan Türkiye’den ötürü değil. Soğuk savaş sonrası kurulan düzen; zaman içinde popülist, otoriter rejimleri ortaya çıkardı. Trump en çarpıcı örnekti bu duruma. Avrupa-ABD ilişkileri koptu, sistem arızalandı. Trump’ın kararlarından tüm dünya etkilendi” diyor.
Namık Tan
Donald Trump ABD’yi NATO’dan çıkarma isteğini açıkça söylemiş, bu sözleriyle tüm dünyada dengelerin yok olacağına ilişkin endişeleri artırmıştı. Trump’ın dünyadaki dengeleri sarsan kararları arasında iklim değişikliği tehdidine karşı küresel tepkiyi güçlendirmek için Amerika’nın da aralarında olduğu 197 ülkenin imzasını taşıyan Paris İklim Anlaşması’ndan ülkesini çekmesi ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi de sayılıyor.
Namık Tan, “Örnekler çoğaltılabilir. Trump ve son dönemdeki pandemi koşulları tüm diplomatik ilişkilere zarar verdi. Şimdi Trump yüzünden Avrupa’yla bağları kopan Amerika tüm ilişkilerde fabrika ayarlarına dönmeye çalışıyor. Elbette Türkiye de Avrupa’nın bir parçası. Türkiye’nin bu sürece ne kadar katkı vereceği çok önemli” diyor.
Rusya’yla yakınlaşması ve S-400 hava savunma sistemi alarak adeta NATO’ya meydan okuması, Türkiye’nin Batı sisteminden kopup kopmayacağına ilişkin sorgulamaları artırırken, demokratik temel hak ve özgürlük gündeminin sürekli tartışılması da Türkiye’yi de hep gündemde tutmuştu.
“Türkiye’nin, Avrupa’nın tüm dünyadaki normal ilişki düzenine dönüş arayışına nasıl katkı sağlayacağı çok önemli. Bu katkının en somut göstergesi de; özgürlüklerin, insan haklarının genişletilmesiyle olacaktır. Eğer Ankara bu katkıyı sağlayamazsa Ankara için çok daha zor bir dönemin kapısı aralanacaktır. Ankara, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu demokrasiyi acilen gündeme somut adımlarla taşımalıdır” diyerek, AB’nin Ankara’ya bu yönde önümüzdeki süreçte daha yoğun çağrıları olacağını düşünüyor. Namık Tan’a göre, “Türkiye için yaptırımları önlemenin yegane ilacı daha fazla demokrasi ve daha fazla hukuktur”.
“Türkiye Batı ittifakında mı, başına buyruk mu? “
Uluslararası İlişkiler uzmanı Sezin Öney de, AB liderlerinin Türkiye’yle ilişkilerin geleceğini Amerika ile istişarelere göre belirleyecek olmasıyla Ankara-Brüksel ilişkisinin daha da kompleks olacağını öngörüyor.
Öney, DW Türkçe’ye “Sadece Brüksel’le değil, Washington’la olan diyalog da Ankara-AB ilişkisini etkileyecek” derken, bu sürecin Türkiye’yi bir tercihe de yönlendireceğini düşünüyor.
“Erdoğan başına buyruk bir dış politika çizgisindeydi son dönemde. Şimdi ya Batı ittifakında olduğunu gösterecek ya da yine kendi başına, Avrupa’dan bağımsız hareket edecek. Ancak Avrupa da –kararını ver- diyor” ifadesini kullanan Öney, “İşin bu boyutu belli ki önümüzdeki dönem gündemimizde ağırlık kazanacak” diyor.
Ankara’daki diplomatik kaynaklar Fransa ve Yunanistan’ın aksine diğer AB ülkelerinin Türkiye ile gerilimi tırmandırmaktan yana olmadığına dikkat çekiyor. “Önümüzdeki süreçte hem Washington’la hem de Brüksel’le diyalog daha da kuvvetlenecek” mesajını veren hükümet yetkilileri de, Türkiye’nin Batı ittifakının “ayrılmaz bir parçası” olduğunun unutulmamasını istiyor. Şimdi gözler, Ankara’nın uzun süredir gündemde tuttuğu reform söylemini nasıl somutlaştıracağında.
Hilal Köylü © Deutsche Welle Türkçe