ABD seçimleri nasıl yapılıyor? Başkan nasıl seçiliyor? Hangi eyalet kimi destekliyor? Türkiye seçim sonuçlarından nasıl etkilenecek?…
ABD’de 200 yılı aşan bir geçmişe sahip olan iki aşamalı seçim sistemi var. Sandığa giden seçmenler, kayıtlı oldukları eyaletin Seçiciler Kurulu’na göndereceği delegeleri, delegeler de başkan ve başkan yardımcısını seçiyor.
Seçimlerin uzun sürmesinin en temel nedenini oy verme işleminin haftalar önce başlaması oluşturuyor. Bir başka deyişle, 3 Kasım Salı günü aslında oy kullanmak için belirlenen son tarihi ve sayımın başlayacağı günü gösteriyor. ABD’de eyaletlerin büyük bir bölümü postayla ya da şahsen erken oy kullanma imkanı sunuyor.
Bu konudaki düzenlemeler tamamen eyaletlerin yetkisinde. Bu yıl koronavirüs salgını nedeniyle postayla ve erken kullanılan oyların sayısında ciddi bir artış görülüyor. Başkan Trump ve ekibi, postayla kullanılan oylardaki artışın usulsüzlüğü artıracağını iddia ediyor.
ABD’de eyaletlerde şubat ayında başlayan ön seçimler haziran ayı itibarıyla tamamlandı.Ön seçim döneminde Demokrat adayların büyük bir bölümü Biden lehine yarıştan çekildi. Koronavirüs salgını ön seçim sürecini de sekteye uğratırken, en sona kalan aday Bernie Sanders da yarışı bırakınca Biden’ın adaylığı kesinleşti.
Amerika Birleşik Devletleri’nde seçmen 3 Kasım’da sandık başına gidecek. Seçimlerin neticesinde ABD Başkanı’nın yanı sıra, 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin üyeleri ve 100 sandalyeli Senato’nun 33 üyesi belli olacak. Kendine özgü bir seçim sistemi ve başkan belirleme süreci olan ABD’de seçim süreci hakkında merak edilenleri derledik.
1- Kimler yarışıyor
ABD’de başkanlık seçimlerinde iki büyük parti belirleyici oluyor: Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti.
Demokrat Parti içerisinde sol popülizmden sosyal demokrasiye, muhafazakarlıktan merkezciliğe kadar geniş yelpazede ideolojik kanat olsa da parti, çoğunlukla modern liberalizmi veya sosyal liberalizmi temsil ediyor.
Cumhuriyetçi Parti’nin ideolojisi ise daha çok sağ, merkez sağ veya muhafazakarlık olarak tarif ediliyor. Özellikle dindar Protestan grupların desteğine sahip olduğu bilinen partide, kürtajın yasaklanması, serbest silah kullanımı, devletin ekonomiye müdahalesini asgariye indirme gibi politikalar öne çıkıyor.
Demokrat Parti’nin adayı daha önce Barack Obama döneminde başkan yardımcılığı da yapmış olan Joe Biden.Cumhuriyetçi Parti’nin adayı ise halen ABD Başkanı sıfatını taşıyan Donald Trump.
2-Seçmen nasıl oy kullanıyor?
ABD’de oy kullanma usülleri eyaletten eyalete farklılık gösteriyor. Belirlenen seçim merkezlerinde oy kullanma seçeneği her eyalette varken, posta yolu ile oy kullanmak da mümkün.
Bazı eyaletlerde seçmene doğrudan oy pusulaları gönderilirken, bazı eyaletler seçmenin posta yoluyla oy kullanmak için başvuruda bulunması gibi ek şartlar koşuyor. Bu yıl Kovid-19 pandemisi sebebiyle seçmenin, geçmiş yıllara göre daha yüksek bir oranda posta oyu kullanacağı tahmin ediliyor.
3 Kasım’da aslında posta yoluyla oy pusulası göndermeyen seçmenler sandık başına gidecek. Yine sandıkların açılma ve kapanma saatleri de eyaletten eyalete değişiklik gösteriyor. Ancak tüm eyaletlerde oy verme işlemi, 4 Kasım 2020 günü Türkiye saati ile 05.00’da sona erecek.
3-Başkan nasıl belirleniyor?
ABD’de halk oylamasında en yüksek oyu alan aday doğrudan başkan sıfatını alamıyor. Başkanın belirlenmesi dolaylı bir yoldan, Seçici Kurul aracılığıyla yapılıyor.
Seçmen, kayıtlı olduğu eyalette Seçici Kurul’da yer alacak delegeleri seçiyor. Bu delegeler, daha önce parti kurultaylarında belirlenmiş olan delegeler. Eyalette en çok oyu alan parti, o eyalet adına Seçici Kurul’a delegelerini gönderme hakkını da kazanmış oluyor.
Seçici Kurul’da toplam 538 delege yer alıyor. Başkan seçilmek için 270 delegeyi toplamak gerek. Halk oylamasında oransal olarak en yüksek oyu alan aday, her zaman seçimin kazananı olmayabiliyor.
Örneğin, önceki seçimlerde Demokratların adayı olan Hillary Clinton, toplamda rakibi Trump’dan ülke genelinde daha fazla oy almasına karşın, delegelerin dağılımı farklı bir tablo oluşturduğu için Seçici Kurul’da çoğunluğu sağlayamadı ve başkan seçilemedi.
Bu sebeple delege sayısı yüksek olan eyaletlerde seçimi kazanmak çok daha önemli olarak görülüyor. Eyaletlerin delege sayısı nüfusa göre bir oranla belirleniyor. En çok delegeye sahip eyaletler sırasıyla, Kaliforniya (55), Teksas (38), New York (29), Florida (29), Illinois (20) ve Pennsylvania (20).
Bunun yanında, bir de Salıncak Eyalet (SwingState) olarak bilinen eyaletler var. Geleneksel olarak Demokrat veya Cumhuriyetçilere oy verme eğiliminde olan eyaletlerin dışında iki parti arasında oy geçişkenliğinin nispeten daha yüksek olduğu bu eyaletlerdeki sonuçlar, seçim sonucunu belirlemede kritik öneme sahip.
ABD basınında “Salıncak Eyalet” sıfatıyla öne çıkan eyaletlerden bazıları, 11 delegesi olan Arizona, 29 delegesi olan Florida, 16 delegesi olan Georgia, yine 16 delege ile Michigan, 10 delegesi bulunan Minnesota, 15 delegeyle North Carolina, 20 delege ile Pennsylvania, 10 delege ile Wisconsin, 6 delege ile Iowa.
Sonuçta, tüm bu eyaletlerden gelen sonuçlar Seçici Kurul’da hangi partinin çoğunluğu sağladığını gösterecek. Seçici Kurul’un seçeceği başkan adayı da yeni ABD Başkanı sıfatını alabilecek.
Bütün bunlar dışında adaylardan hiçbirisinin Seçici Kurul’da mutlak çoğunluğa ulaşamaması halinde, Temsilciler Meclisi, genel seçimde en çok oy alan üç aday arasından başkanı seçiyor.
Senato da kalan diğer aday arasından başkan yardımcısını belirliyor.
Bu duruma tarihte bir kez rastlanıldı. 1824 yılında Demokrat aday John Quincy Adams, Temsilciler Meclisi’ndeki oylamayı kazanarak başkan oldu.
4- Sonuç ne zaman belli olacak?
Oyları sayma görevi 3 Kasım’dan itibaren resmi olarak başlayacak. Eğer yeniden sayım gibi bir durum söz konusu olmazsa eyaletler kasım ayı içerisinde oylarının sayımını tamamlamış olacak. Tüm seçmen oylarının Washington’a gönderilmesi için verilen tarih ise 16 Aralık.
Oy sayım işlemleri haftaları bulabilse de seçimin ardından yapılan sandık çıkış anketleri, büyük oranda ABD’nin bir sonraki başkanı hakkında resmi olmayan sonucu gösteriyor. Yani seçim akşamından sonra ABD’nin bir sonraki başkanının belli olması bekleniyor.
Ancak, seçimlerin sonucunda ABD Başkanı olarak seçilen kişi hemen göreve gelemeyecek.
Anayasa’ya göre seçilen başkanın dönemi 20 Ocak’ta yapılacak yemin töreniyle resmen başlıyor. Seçimi kazanan aday, 20 Ocak 2021’den 20 Ocak 2025’e kadar ülkeyi yönetecek.
5- Seçim kampanyası finansmanı nasıl sağlanıyor
İngiltere ve Fransa gibi bazı ülkelerden farklı olarak ABD’de adaylar istedikleri süre boyunca seçim kampanyası yürütebiliyorlar. Genelde seçim kampanyaları 18 ayı bulabiliyor.
Başkanlığa aday olan kişiler kampanyaları süresince milyonlarca dolar para harcıyor. Nitekim başkan adaylarının destekçilerinden bağış toplaması seçim kampanyası içinde değerlendiriliyor.OpenSecrets.org isimli gözlem kuruluşu, Hillary Clinton ve Donald Trump’ın yarıştığı 2016 seçiminin 2,4 milyar dolara mal olduğunu belirtiyor.
Amerikan seçim kampanyalarının finansmanı 4 ana yol ile sağlanıyor:
Küçük bireysel bağışçılar (200 usd’den az bağış yapanlar)
Büyük bireysel bağışçılar ( 200 usd’den çok bağış yapanlar)
Politik Eylem Komiteleri (Political Action Committee): Bir adayın seçim kazanması için oluşturulmuş özel eylem grupları. ABD Yüksek Mahkemesi’nin 2010 yılında şirketleri de “kişi” sayarak politikaya istedikleri katkı ve etki yapmalarını “kişisel ifade hürriyetinin bir yansıması” kabul etmesiyle “SuperPAC” denen yeni bir eylem komitesi oluştu. Federal Temyiz Mahkemesi’nin SuperPAC’lere sınırsız harcama yapma yetkisi vermesi ile şirketler istedikleri adaya büyük miktarlarda para verme olanağına kavuştu.
6-ABD Başkanlık Seçimleri: Sonucu etkileyebilecek kritik eyaletler hangileri?
2016’daki seçimlerde Başkan Donald Trump, Demokrat Partili rakibi Hillary Clinton’dan ülke genelinde yaklaşık 3 milyon daha az oy almasına karşın, yeterli delege sayısına sahip eyaletlerde seçimi kazanarak başkan seçilmişti.
Peki 2020 seçimlerinde kritik rol oynayan eyaletler hangileri? Buralarda son durum ne?
Wisconsin:
Trump, 2016’da büyük bir sürprize imza atarak ufak bir farkla da olsa bu eyaleti kazandı. Trump’ın kazanmasında eyaletin kırsal alanlarından ve işçi sınıfından beyaz kadınların desteği önemli rol oynadı.
Ancak aynı seçmen grubu, 2018’de eyaletin başına Demokrat Partili bir valinin seçilmesine de yardımcı oldu.
Yapılan son kamuoyu yoklamaları, Biden’ın 10 delegeye sahip olan bu eyalette yarışı önde götürdüğünü gösteriyor.
Trump’ın uyguladığı ticaret politikaları, bu eyaletteki süt çiftliklerinin ihracatlarını olumsuz etkiledi ve bu da fiyatların düşmesine, bazı tesislerin kapanmasına neden oldu.
Eyalette seçmen tavrını etkilemesi beklenen bir diğer gelişme de ırklar arası yükselen gerilim. Kenosha kentinde siyah bir adamın polis tarafından vurulmasının ardından eyalet genelinde büyük protestolar düzenlenmişti. Cumhuriyetçiler, Demokratların kazanmasının şiddeti ve kaosu daha da artıracağını öne sürüyor.
Arizona
2016’da Trump’ın kazandığı eyaletler arasında yer alıyor. Genellikle Cumhuriyetçi Parti adaylarının kazandığı bu eyaleti Trump, ancak yüzde 4 oy farkla alabilmişti. Bu yıl için yapılan kamuoyu yoklamaları ise ibrenin Biden’ı işaret ettiğini gösteriyor.
11 delegesi bulunan Arizona’da Latin Amerika kökenli nüfus ve şehirli orta-üst sınıf giderek büyüyor. Her iki seçmen grubu da ağırlıklı olarak Demokratları tercih ediyor. Burası ayrıca koronavirüs salgınının da en kötü etkilediği eyaletler arasında yer alıyor. Seçmenlerin önemli bir kısmı Trump’ın krizi kötü yönettiğini düşünüyor.
Ancak Trump’ın düzensiz geçişleri engellemek için Meksika sınırına duvar örmesi ve yabancılara yönelik çalışma vizelerini zorlaştırması gibi göç politikalarının bazı kesimlerden oy almasını sağlayabileceği belirtiliyor.
Kuzey Carolina
2008 yılında Barack Obama’nın zaferine kadar ülkenin en koyu Cumhuriyetçi eyaletlerinden birisiydi. Bu sonuçlar, 15 delege gönderen eyaletin artık Cumhuriyetçi Parti’nin kalesi olmadığını da ortaya koydu.
Bu yıl, hem Biden hem de Trump eyalet genelinde çok ciddi reklam kampanyaları yaparak seçmeni etkilemeye çalışıyor. Yapılan anketler, Biden’ın önde olduğunu gösteriyor.
Kuzey Carolina, postayla oy kullanma işleminin başladığı ilk eyalet ve bugüne kadar postayla oy kullanma talebinde bulunanların sayısı da rekor düzeye ulaşmış durumda. Bu talepte bulunanların yarısından fazlası Demokrat Parti üyesi.
Postayla kullanılan oyların nihai sonucu değiştirmesi, Trump’ın istemeyeceği bir sonucun çıkmasına neden olabilir.
Michigan
2016’da Trump 16 delegesi olan bu eyaleti sadece yüzde 0,3 farkla kazandı. Geleneksel olarak Demokrat Parti’ye oy veren, işçi sınıfının güçlü olduğu bir eyalet, imalat sektörünü canlandıracak ticaret politikaları uygulama sözü veren Trump’ı seçerek 28 yıllık bir geleneği de bozmuş oldu.
Babası otomobil satıcısı olan Joe Biden, eyalette otomotiv sektörünün kalbi Detroit ile derin gönül bağına sahip. Biden, başkan yardımcılığı döneminde de bu eyaleti sık sık ziyaret etti.
Hatta eyaletin sevilen Valisi GretchenWhitmer da bir dönem Biden’ın başkan yardımcılığı için değerlendirilen isimler arasında yer alıyordu.
Biden, güçlü ve ılımlı bir aday olarak görülüyor ve Michigan da genellikle bu profildeki isimleri tercih ediyor.
Pennsylvania
20 delegesi bulunan Pennsylvania, geleneksel olarak Demokrat adaya oy veren bir eyalet. Ancak dört yıl önce özellikle eyaletin batısında yaşayanların oylarıyla burada Trump kazandı.
Bu zaferin arkasında, eyaletin özellikle batısındaki en önemli ekonomik faaliyet olan enerji sektörüne yönelik Demokratların verdiği vaatlerin beğenilmemiş olması yatıyor.
Trump, seçim kampanyasında Demokratların kömür madenciliği ve kaya gazı sektörüne yönelik planladığı reformlara karşı eyaleti koruyacağını vaat etti.
Ancak Trump’ın bu vaadini ne kadar yerine getirdiği ise ayrı bir konu. Koronavirüs salgını başladığından bu yana işsizlik oranı çift haneli sayılara yükseldi.
Diğer yandan Biden bu eyalette, Pennsylvania’nın doğusunda bulunan Scranton kentinde doğmuş bir siyasetçi. Eyalet genelinde çok iyi tanınıyor ve biliniyor.
Florida
Florida, seçim yarışının hep çok başa baş geçtiği bir eyalet. Burası her ne kadar Donald Trump’ın sık sık ziyaret edip kaldığı bir yer olsa da, Trump 2016’da burayı ancak kıl payı kazanabildi.
Florida’nın 26 delegesinin olması ve belli bir partinin kalesi olmaması burayı da en kritik eyaletlerden biri haline getiriyor. Buranın bir başka özelliği de 1964 yılından bu yana bu eyaleti kazanan adayın başkanlık seçimini de kazanmış olması.
Bu kritik eyaletten çıkacak sonuçları ise demografik yapısının çok farklı grupları içinde barındırması ve sürekli değişken olmasından dolayı tahmin etmek oldukça güç.
Eyalette yoğun bir Latin Amerika kökenli göçmen nüfus bulunuyor ve bu grup da genel olarak Cumhuriyetçi Parti’ye yakın duruyor. Bununla birlikte bu seçmenler, genellikle eyaletin Demokrat Parti’yi destekleyen bölgelerinde yaşıyor.
Ayrıca başka eyaletlerde yaşadıktan sonra emekliliğini Florida’da geçiren çok sayıda insan var. Bu grup arasında seçime katılım oranı oldukça yüksek.
Demokrat Parti’ye oy verme eğiliminde olan genç seçmen sayısı giderek artarken, eyaletin kırsal alanlarında yaşayan seçmenler de son dönemde giderek Cumhuriyetçi Parti’den uzaklaşmaya başlamış gibi görünüyor.
Georgia
Georgia, 1960 yılından bu yana iki seçim dışında yapılan tüm seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayını destekledi. Yine de Biden, bu yıl 16 delegeye sahip bu eyaleti kazanma konusunda umutlu.
Irkla ilgili meselelerde yapılan kamuoyu yoklamaları, Biden’ın politikalarının Trump’a kıyasla burada çok daha fazla destek topladığını gösteriyor.
Bu yıl, Georgia’nın bazı bölgelerinde özellikle gençler Black LivesMatter protestolarına destek veren gösteriler düzenledi.
Ancak Trump kendisini “düzen ve huzuru” getirecek aday olarak tanımlıyor. Bu söylem de eyaletin siyasi rotasını belirleyen beyaz, muhafazakar seçmende karşılık buluyor.
Diğer birçok yerde olduğu gibi, burada da seçime katılım oranının kazanan adayın belirlenmesinde önemli rol oynaması bekleniyor.
7-Taraflardan biri sonucu kabul etmezse prosedür nedir? İlgili anayasa kurumu hangisidir?
ABD’de bir süredir gündemde olan konulardan birisi de bu.
Başkan Trump’ın kendisiyle yapılan bazı mülakatlarda kaybetmesi halinde seçim sonuçlarını kabul edeceğini net bir dille söylememesi bu konudaki tartışmaların şiddetlenmesine yol açtı.
Kazananın netleşmesinin uzamasının ABD’yi bir anayasal krize sürüklemesinden ve sokak çatışmalarına kadar gidebilecek gerilimlerin yaşanmasından endişe ediliyor.
ABD Anayasası’na göre, başkan seçimlerinde sorun yaşanması halinde Yüksek Mahkeme ve Kongre’nin devreye girmesi öngörülüyor.
Daha önce 2000 yılındaki seçimler Yüksek Mahkeme’ye taşınmıştı. Mahkeme, Florida eyaletindeki oy sayımıyla ilgili Cumhuriyetçi Parti adayı George W. Bush lehine karar vermiş ve Demokrat Parti adayı Al Gore da konuyu Kongre’ye taşımayarak, yenilgiyi kabul etmişti.
Kongre’nin anayasal sorumlulukları arasında ise Seçici Kurul oylarının sayılması da var. Kongre’de normal şartlar altında sembolik ilerleyen bu süreç, üç aşamada gerçekleşiyor. Bu yıl itirazların sürmesi halinde bu sürecin de sıkıntılı geçmesinden endişe ediliyor.
İlk etapta, eyaletlerin yapılacak itirazları karara bağlaması için 8 Aralık’a kadar vakti olacak. Eyaletlerin bu itirazları çözdükten sonra Seçici Kurul’a göndereceği delegelerin oy kullanma tarihi ise 14 Aralık.
İkinci aşamada yeni seçilen Kongre’nin her iki kanadı da Seçici Kurul oylarını saymak üzere, 6 Ocak’ta Senato’nun da başkanı olan Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığında ortak bir oturum düzenleyecek.
Adaylar arasındaki çekişme ve itirazlar bu noktaya kadar da çözülmemiş olursa üçüncü aşamada krizin büyümesinden endişe ediliyor. Benzer bir durum 1876 seçimlerinde de yaşanmış ve bazı eyaletlerden Kongre’ye iki farklı adayı destekleyen delege oyları gönderilmişti.
O dönemde bu kriz 20 Ocak’taki yemin töreninden yalnızca iki gün önce çözülebilmişti. Başkan’ın yemin törenine kadar belli olmaması halinde, geçici süreliğine vekaleten bir başkanın Beyaz Saray’a geçmesi öngörülüyor.
Diğer bir sorun da Trump, posta yoluyla gelen oyları beklemeden başkanlığını ilan edebilir mi? Ederse ne olur?
Etmesinin önünde bir engel yok. Üstelik bu, son dönemde ABD basınında sıkça gündeme getirilen senaryolardan birisi.
Bu senaryoya “kırmızı serap” adı veriliyor.
Yapılan kamuoyu yoklamaları, Trump’a destek veren seçmenlerin erken oy kullanmak yerine, seçim günü şahsen giderek oy kullanma eğiliminde olduğuna işaret ediyor.
Bu da sayımda seçim günü kullanılan oylara öncelik veren bazı kritik eyaletlerden gelen ilk sonuçların Trump lehine olabileceği anlamına geliyor.
Yine yapılan araştırmalar, postayla ya da şahsen erken oy kullanmayı tercih eden seçmenlerin ağırlıklı olarak Biden destekçileri olduğunu gösteriyor.
Bu nedenle uzmanlar, açıklanan ilk sonuçların yanıltıcı olabileceği ve bazı eyaletlerde durumun netleşmesinin zaman alabileceği uyarısı yapıyor.
Gelen ilk sonuçlara göre, Trump’ın zaferini ilan etmesi ve sonuçların değişmesi halinde yenilgiyi kabul etmemesinin ABD’de ciddi bir anayasal kriz tetiklemesinden endişe ediliyor.
8-ABD Başkanlık Seçimleri doları nasıl etkiler?
Reuters haber ajansı, Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi halinde, Türkiye’nin en büyük kayba uğrayacak ülke gibi göründüğü yorumunda bulundu.
Ajans yorumuna gerekçe olarak, Demokrat Parti’nin başkan adayı olan eski ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın başkanlık seçimlerini kazanması halinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış müdahaleleri ve Rusya ile yakınlaşmasına karşı daha sert bir çizgi izlemesinin beklenmesini yazdı.
Reuters’taki Jonathan Spicer imzalı analizin başlarında şu satırlar yer alıyor:
Yatırımcılar ve yorumcular Biden’ın yönetimindeki bir Beyaz Saray’ın, Ankara’nın Rusya’dan aldığı ve Washington’un NATO savunmasını tehlikeye attığını söylediği S-400 füzeleri nedeniyle uzun zamandır sözü edilen yaptırımları yürürlüğe koyması halinde, özellikle son aylarda büyük değer kaybeden Türk Lirası’nın daha da zarar görebileceğini düşünüyorlar.
Bilkent Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, seçimlerden sonra ABD Doları’nın coronavirüs salgınıyla birlikte kısa vadeli bir değer kaybına uğrayacağına dikkat çekerek, “Küresel dünyanın içerisinde bulunduğu bir salgın durumu var, burada zaten bir durgunluk ve telaş hakim. Bir yandan artan belirsizlik bir yandan da dünya ekonomisindeki güven ve istikrarın kaybolduğu bir ortamda ABD ekonomisine en azından kısa dönemde çok olumsuz yansıyacağını ve doların küresel piyasalarda değer yitireceğini öngörebiliyorum
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Başkanı Prof. Dr. Osman Altuğ da ABD’de seçimlerin paranın değerini belirlemediğini belirtiyor.
ABD’de gerçekleşecek seçimlerin dolar üzerinde çok büyük bir etkisinin olmayacağını belirten Altuğ şu değerlendirmede bulundu:
Paranın değerini o ülkenin üretim gücü belirler. Yani makine sesi belirleyicidir. Her ne kadar ABD seçimleri dünyada ekonomik yönden de önemli bir olay gibi değerlendirilse de paranın değerini ABD’deki seçim belirlemez. Her ülkenin kendine göre sorunları var, bu sorunlardan dolayı para değerinde düşmeler var veya yükselmeler oluyor. Ama bu düşme ve yükselmelerde seçimler değil, üretim gücü belirleyicidir.
Dolayısıyla Trump yeniden seçilirse dolar düşer mi yükselir mi demenin bir manası yok. ABD’nin ihracatı artarsa, ki dünyada en çok ihracat yapan ülkedir, o zaman paranın değerinde değişme olur. ABD’deki seçimlerde hangi adayın seçilmesi dolar için fark etmez. Çünkü ABD’de iktidarda her zaman para vardır. İster Trump’ın parası ister Biden’ın para olsun fark etmez.
Dolayısıyla ABD’nin parası en değerli paradır. Önemli olan ülkenin menfaatleridir. Her ikisi de ABD’nin çıkarını korumak için geliyor. Seçmen de kimi tercih ederse ona oy verecek. İki adayın şarkısı da aynıdır. Amerikan’ın menfaatidir, değişmez.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, ABD’de Demokrat Parti adayı Joe Biden’ın başkan seçilmesi durumunda döviz kurunun Türk Lirası üzerinde olumsuz baskı yaratabileceğini söylüyor:
Uluslararası siyasetin ülkelerin paraları üzerinde bir etkisi var tabi. ABD ile Türkiye’nin ilişkilerine baktığımız zaman şu anda mevcut iktidar Donald Trump’ın kazanmasını istiyor ve ilişkilerini daha kolay sürdürebileceğini düşünüyor. ABD’de başkanlığı Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden’ın kazanması durumunda Türkiye’de birtakım sıkıntılar olabilir. Dolayısıyla döviz kuru Türk Lirası üzerinden olumsuz baskı yaratır diye düşünüyorum.
9-Trump’ın tekrar seçilmesinin Türkiye için sonuçları ne olur?
Seçim sonrası iki ülke ilişkilerinde öne çıkması beklenen konular S-400, Suriye, Doğu Akdeniz, Halkbank, FETÖ, YPG, Türkiye’de insan hakları ile demokrasinin durumu olarak sıralanıyor. Bu konuda Trump ve Biden’ın yaklaşım farklılığı öne çıkıyor
Kamuoyuna konuşan yabancı uzmanların ortak görüşü, Trump’ın tekrar seçilmesinin Türkiye ile ilişkiler açısından daha olumlu olacağı yönünde.Trump’ın başkanlığının Türkiye ile ilişkiler konusunda ön plana çıkan bir diğer unsur da Erdoğan ile sahip olduğu yakın ilişkiler
Trump, “canım arkadaşım” sözleriyle hitap ettiği Erdoğan ile ilişkilerinden bulduğu her fırsatta siyatişle bahsetti. Trump’ın bu yaklaşımı zaman zaman liberal kanadın ve Demokrat Parti’nin eleştirilerine yol açtı.
Özellikle Halkbank ile Gülen’in iadesi gibi konularda Trump’ın başkanlık yetkisini aşan sözler vermiş olabileceği iddiaları ortaya atılırken, görevden azil soruşturmasına Türkiye ile ilişkilerinin de eklemlenmesi gerektiğini savunanlar da oldu.
Suriye’den asker çekme ve “Rahip Brunson olayı” dışında genel olarak Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile iyi ilişkileri olduğunu vurgulayan Trump, S-400 ve YPG/PKK sorunlarını çözmede diyaloğu kesmedi ama Türkiye’nin beklentilerini de karşılamadı
Seçim vaatlerinden biri IŞİD’i kısa sürede bitirmek” olan Trump, Pentagon ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) Suriye’de YPG ile kurmuş olduğu yakın iş birliğini sürdürme kararı aldı.2017 yılının mayıs ayında Pentagon’a “YPG’ye doğrudan silah yardımı yapılması” konusunda resmen izin veren Trump’ın bu yaklaşımı ve yapmış olduğu tırlar dolusu silah yardımı ikili ilişkilerdeki en büyük krizlerden biri oldu.
ABD Kongresi, 2 Ağustos 2017’de Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren CAATSA’nın (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) Türkiye’ye karşı uygulanmasını talep etti.Ancak hem CAATSA Yasası’nın uygulanmasını hem de Türkiye’ye karşı ayrıca yaptırımlar getirilmesini isteyen ve buna yönelik çok sayıda tasarıyı kabul eden Kongre’nin adımlarına Trump destek vermedi.
Rakibi Biden’ın dünya liderleriyle baş edemeyecek bir isim olduğunu savunan Trump, en çok Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı ŞiCinping ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı örnek gösterdi.Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurmuş olduğu diyaloğun, ikili ilişkilerdeki kriz anlarında çözümün anahtarı olmaya devam edeceği değerlendiriliyor
ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldiği 2017’den bu yana Türk-Amerikan ticari ilişkileri inişli-çıkışlı bir seyir izlerken, toplam ticaret hacminin de dalgalı bir seyir izlediği görüldü.
ABD Başkanı Donald Trump’ın 4 yıllık görev döneminde Türkiye ile ABD arasındaki ticari ilişkiler yaptırım tehditleri ve tarifeler kadar 100 milyar dolarlık ticaret hedefi gibi olumlu aksiyonlara da sahne oldu. İki ülke arasında yaşananlar ticaret hacminin de dalgalanmasına yol açtı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Trump’ın göreve geldiği 2017’de Türkiye ile ABD arasındaki ticaret hacmi 21,6 milyar dolar olurken, 2018 yılında bu rakam 22 milyar doları aştı. Fakat 2019 yılının tamamında bu kez iki ülke arasındaki ticaret 20,8 milyar dolara geriledi.
Rakamlara göre 2020 yılının ilk 9 ayında iki ülke arasındaki ticarette yine artış yaşandı. 2019’un aynı döneminde 15,5 milyar dolar olan ticaret hacmi 2020’de 16 milyar doların üzerinde gerçekleşti.
10-Biden’ın kazanmasının Türkiye için sonuçları neler olur?
Biden’ın seçimi kazanmasının ise ilişkileri daha olumsuz etkilemesi bekleniyor. Biden’ın hem Kongre ve dış politika kurumlarından gelen çağrılara uyma hem de ABD siyasi çevrelerinde “otoriterleştiği” düşünülen Türkiye ve Erdoğan ile arasına mesafe koymak isteme olasılığı daha yüksek görülüyor.
Biden’ın Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan konusundaki tutumuyla ilgili olarak dikkat çekilen olaylardan birisi de New York Times gazetesine aralık ayında verdiği mülakat oldu.
Biden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “otokrat” olarak tanımladığı söyleşide, Türkiye’deki durumdan büyük endişe duyduğunu aktardı.
Türkiye’de hem iktidar, hem de muhalefetten sert tepki çeken söyleşide Biden şu ifadeleri kullandı:
Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan’a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Bazı silahları ona satıp satmayacağımızla ilgili, bir bedel ödemeli. Özellikle de üzerinde F-15 uçurarak çözmeye çalıştıkları bir hava savunma sistemleri olduğunu düşündüğümüzde. Bunlar hakkında çok endişeliyim… Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, darbe ile değil, seçimle.
Biden, senatörlüğü döneminde uzun yıllar Türkiye’nin Kıbrıs politikasını sert dille eleştirirken, 1915 olaylarının ABD tarafından “Ermeni soykırımı” olarak tanınması için de faal olarak çalışmalar yürüttü.
Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs askeri müdahalesinden bir yıl önce senatör seçilen Biden, uzun yıllar boyunca Türkiye’ye Kıbrıs’tan çekilme çağrısı yaptı.
1987 yılında da Birleşmiş Milletler’in (BM) bu doğrultuda aldığı karara uymadığı için Türkiye’ye yeniden ambargo uygulanmasını öngören kanun taslağını hazırlayan ve Kongre’ye sunan isimlerden biri oldu.
Joe Biden’ın başkan yardımcılığı döneminde Türkiye ve Erdoğan hakkında yaptığı bazı açıklamalar büyük tartışma yarattı.
Biden, Türkiye’den iki kez özür dilemek zorunda kaldı.
Bu olaylardan ilkinde Türkiye’ye yaptığı ikinci ziyaretten birkaç ay sonra, Ekim 2014’te Harvard Kennedy School’da yaptığı bir konuşma yapan Biden, Orta Doğu’daki en büyük sorunlarını müttefikleri olarak tanımladı.
Biden, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin Suriye Devlet Bakanı Beşar Esad’ı devirmek adına çok ciddi paralar ve silahlar aktardığını söyledi.
Biden, “Bu ülkeler, Esad’la savaşan herkese yüzlerce milyon dolar para ve onlarca, binlerce ton silah verdi. Bu politikalar El Kaide bağlantılı grupların ve en sonunda da IŞİD’in işine geldi” dedi.
Biden ayrıca, Türkiye’nin Suriye’ye giden çok sayıda yabancı savaşçının sınırı geçmesine izin verdiğini kabul ettiğini de söyledi.
Bu sözler, Türkiye’nin tepkisini çekti.
Erdoğan, “Bakın bu konuda eğer Biden bu tür ifadeler kullandıysa benim için tarih olur. Sayın Biden eğer Harvard’da böyle bir şey söylediyse bizden özür dilemesi lazım. Öyle ufak tefek çevresinden dolaşarak yapılacak açıklamalar bizim kabulümüz değildir” dedi.
Biden da daha sonra Erdoğan’ı arayarak sözlerinden dolayı özür diledi.
Biden’ın ikinci özrü de 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından geldi.
Darbe girişiminden bir ay sonra Türkiye’ye yaptığı ziyarette Biden, “Amerikan halkı sizin yanınızda. Obama, Erdoğan’ı arayan ilk insanlardan biri oldu. Ancak yine de özür dilemek istiyorum. Keşke daha erken buraya gelebilseydim. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı (Erdoğan), halkınıza büyük hayranlık duyuyoruz ve bu zorluklara göğüs germe biçiminize hayranlık duyuyoruz” demişti.
Siyasi analistlere göre Biden’ın dış politikadaki en önemli önceliklerinden birinin, başta NATO olmak üzere ABD’nin uluslararası taahhütlerine bağlılığını yeniden vurgulamak olacağı düşünülüyor. Ancak analistlere göre Biden transatlantik ittifakı onarmak için de Türkiye’ye ihtiyaç duyacak, en azından Türkiye ile işbirliği yolu arayacak