Cumartesi, Nisan 27, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

Cumhuriyetçi Parti faşist oldu, artık dünyanın en tehlikeli tehdidi / Patrick Cockburn

Cumhuriyetçiler, seçimlerin kontrolünü ele geçirip seçmenleri sindirerek Amerikan demokrasisini yok ediyor

G7 toplantısı dikkatleri dünyanın karşı karşıya olduğu pek çok tehlikeye çekti fakat içlerinden en tehlikelisini, yani ABD‘de Cumhuriyetçi Parti‘nin faşizan bir harekete dönüşmesini ele almadı.

Donald Trump, Beyaz Saray’dayken sadece siyasi bir hakaret olarak değil, kelimenin tam anlamıyla faşist olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine dair epey tartışma dönüyordu. Trump’ın başkanlığı, otomatik olarak yeniden seçilme gibi çok önemli bir özellik dışında faşizan bir diktatörlüğün pek çok özelliğini bünyesinde barındırıyordu.

Fakat gelecekte Trump veya Trump benzeri liderler bu demokratik engelle karşılaşmak zorunda kalmayabilir. 1920’lerin ve 1930’ların Avrupa’sındaki faşizan hareketlerin yapısını taklit eden Cumhuriyetçiler sonunda bu yıl son yapı taşlarını yerleştirdi.

Cumhuriyetçilerin davranışlarından geçmişte de asla tamamen eksik olmayan iki strateji, tutumlarında çok daha merkezi bir hale geliyor. Bunlardan biri, Trump yanlısı göstericilerin 6 Ocak’taki Kongre Binası işgalinde ayan beyan ortaya çıktığı üzere rakiplerine karşı şiddete başvurma veya şiddet kullanımına müsamaha gösterme konusunda daha büyük bir isteklilik sergilemeleridir.

Cumhuriyetçilerdeki diğer değişiklikse üzerine çok daha az yorum yapılmasına rağmen daha tekinsiz ve önemli. Bu değişiklik, seçimleri denetleyen ve adil olmalarını sağlayan seçim mekanizmasının Cumhuriyetçiler tarafından sistematik bir biçimde ele geçirilmesidir. Yüksek makamlarda olmayan seçimlerden sorumlu yetkililer Amerikan demokrasisinin geleceği için bir anda hayati önem taşımaya başladı. Unutmayın, Trump’ın geçen kasımdaki başkanlık seçimlerini hileyle kazanmasını engelleyen tek şey bu görevlilerin Trump’ın tehdit ve tatlı sözlerine boyun eğmeyi reddetmesiydi.

Bu görevlilerin birçoğu gelecek seçimlerde aynı görevi yerine getiremeyecek. Cumhuriyetçi Parti ülke genelinde bu görevlileri ya değiştiriyor ya da onların gözünü korkutuyor, böylece görevliler işlerini bırakıyor veya makamlarından ayrılmaya mecbur ediliyor. Tıpkı Michigan ve Wisconsin gibi diğer salıncak eyaletlerdeki sayısız yetkili gibi, Trump’ın yenilgisinde çok önemli rol oynayan Pensilvanya eyaletinde de belediye seçim görevlilerinin üçte biri değişti. Yerlerini, çoğunlukla beğenmedikleri seçim sonuçlarını geçersiz kılma gücüne sahip olacak komplo teorisyeni partizanlar alıyor. Brennan Adalet Merkezi’nin yaptığı bir anket, her üç yerel seçim görevlisinden birinin taciz ve diğer baskılara maruz kaldığını söylediğini gösteriyor.

Küçük teknik hatalar yapan seçim gözetmenleri için Iowa’da 10 bin dolar (yaklaşık 85 bin TL), Florida’da 25 bin dolar (yaklaşık 220 bin TL) gibi ağır para cezaları talep eden yasalar çıkaran Cumhuriyetçi eyalet yasama organlarıysa bu toplu göçü hızlandırıyor. Trump’ın seçimi kazandığını söylemeyi reddeden Cumhuriyetçi yetkililer, partileri tarafından görevlerinden alınıyor. Cumhuriyetçiler 2020’de yapamadıklarını 2022 ve 2024’te yapabilmeli, yani seçim sonuçlarını istedikleri gibi geçersiz kılabilmeli ki sandıktan çıkan gerçek sonuç göz ardı edilebilsin. Basitçe söylemek gerekirse halkın iradesi artık hiçbir şey ifade etmeyecek.

Dünyanın dört bir yanındaki otoriter rejimler, bütün o oyları bastırma ve seçim bölgelerini kendi çıkarlarına göre ayarlama zahmetine girmektense istedikleri seçim sonucunu açıklamanın çok daha kolay ve kesin olduğunu gördü. Seçim mekanizmasının kontrolü bir kez sağlandıktan sonra demokrasi, iktidardakiler için hiçbir tehlike oluşturmaz. Faşist liderler iktidara gelmek için demokratik süreçleri kullanabilir ama bir kez iktidara geldiler mi, içgüdüleri merdiveni yukarı çekip başka kimsenin tırmanmasına izin vermemek olur.

Seçimlerin geçersiz sayılması, Cumhuriyetçi Parti’nin sahici bir faşizan parti olma yolundaki tuhaf yolculuğunun yalnızca son adımı. Özellikle Başkan Nixon’ın, Cumhuriyetçilerin Amerikan Güneyi’ni siyasi olarak ele geçirmek için Yurttaş Hakları kanunlarını kendi menfaatlerine kullandığı “Güney Stratejisi’ni” yarım yüzyıl önce kabul etmesi gibi, bu yolda atılan diğer adımların çok daha uzun bir geçmişi var. Eski köle eyaletleri, bir zamanlar köleleri serbest bırakan ve Konfederasyon’u yenen Cumhuriyetçi Parti’nin kaleleri haline geldi.

Cumhuriyetçilerin şu anda faşistlerle ne kadar ortak özelliği olduğunu değerlendirmek için faşizan hareketlerin başlıca özelliklerini sıralamaya değer. Muhtemelen faşizmin en evrensel özelliği etnik, dini ve kültürel nefretlerin sömürülmesidir. Diğerler özellikleri arasında bir kişi kültüne sahip ve altın bir gelecek sağlamak için mesihmişçesine ama belirsiz vaatlerde bulunan demagojik bir lider; kanun ve düzen çağrıları ama pratikte meşruiyeti hor görme; demokratik süreçlerin kullanımı, manipülasyonu ve nihayetinde marjinalleştirilmesi; fiziksel güç kullanmaya dair isteklilik; eğitimli elitleri ve özellikle basını şeytanlaştırmak; rejim değişikliğinden kâr sağlamak isteyen plutokratlarla karanlık ilişkiler var.

Cumhuriyetçiler liste tamamlanana kadar bu kutuları tek tek işaretledi. Çay Partisi hareketi Trumpizm yolunda önemli bir duraktı. Trump’ın bizzat kendisi de, her ne kadar kurumsal ve siyasi güç ayrılıklarıyla bir nebze kuşatılmış olsa da faşist bir liderin tipik özelliklerinin tamamını bünyesinde barındırıyor. Ne var ki yerel yasama organları, mahkemeler, seçim mekanizmaları ve bizzat Kongre, Trumpçı Cumhuriyetçiler tarafından kolonileştirildiğinden, gelecekte bahsettiğim engeller daha az olacak. Al Gore’un 2000’de, Hillary Clinton’ın da 2016’da halkın oyunun çoğunluğunu kazanmasına rağmen ikisinin de başkan olamadığı göz önünde bulundurulduğunda demokrasinin bu erozyonunun emsalsiz olmadığı görülebilir.

Amerikan faşizmi, Amerika’nın köleliğin mirasını taşıyan tarihi ve İç Savaş’ın hâlâ büyük bir bölücü olması nedeniyle Avrupa, Orta Doğu ve Latin Amerika’daki türlerinden ayrılıyor. Kölelik kaldırıldı, Konfederasyon savaşı kaybetti fakat birçok açıdan iç savaş hiç bitmedi.

1960’larda yurttaş haklarının yasalaştırılması, beyazların hâlâ daha devam eden karşı saldırısını fitilledi. Irksal eşitliğe muhalefet hiç bitmedi. Eyalet seçim yasalarındaki değişikliklerin federal düzeyde onaylanması gerektiğini beyan eden 1965 tarihli Seçmen Hakları Yasası’nın esas hükmü, Cumhuriyetçilerin 2013’te Yüksek Mahkeme’ye atadığı yargıçlar tarafından geçersiz kılındı. Yüksek Mahkeme Başkanı John G. Roberts, geçmişinde ayrımcılık bulunan eyaletlerde ırksal azınlıkların artık oy kullanmak için bir engelle karşılaşmadığını beyan ederek “Ülkemiz değişti” sözleriyle çoğunluğun görüşünü yansıtıyordu. Fakat Teksas’ın geçmişte engellenmiş bir seçmen kimliği yasasını yürürlüğe koymasıyla bunun abesliği hemen kendini gösterdi.

O zamandan beri seçmenlerin sindirilmesi arttı ama hiç bu yılki kadar yüksek bir seviyeye çıkmamıştı. Cumhuriyetçilerin kontrolündeki 14 eyalet kendi çıkarları doğrultusunda seçimleri mücrimleştiren, siyasileştiren ve seçimlere müdahale eden 24 yasa çıkardı.

Cumhuriyetçi Parti’nin faşizme düşmesini ne açıklar? Irk ayrımı çok şey açıklıyor. Amerikan kültürünün iç savaştakiyle aynı coğrafi hatlar boyunca bölünmesi daha da fazlasını açıklıyor. Bütün bunlara teknolojik değişim ve küreselleşmenin işçi sınıfı ve orta sınıftan beyaz Amerikalılara dayattığı korkutucu yerinden edilmeyi de ekleyin. Bir zamanlar Avrupa faşizminin yükselişine neden olanlara benzeyen kuvvetli güçler serbest bırakıldı ve şimdi aynısını Amerika’da yapıyor.

Popüler Yazılar