11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de (Manattan, New York Şehri) 4 Nisan 1973’te kullanıma açılan Dünya Ticaret Merkez’inin İkiz Kulelerine (World Trade Center, Twin Towers) yapılan saldırıların ardından 2003 senesine Irak’a karşı açılan savaşta “ABD hükumeti Ortadoğu’ya saldırı düzenleyebilmek için kendi kulelerini yıkarak bir bahane ürettiler”. Bu düşünce beraberinde bir sürü komplo teorisinin ortaya çıkmasına sebep oldu ve bu komploların üretilmesinde sadece Ortadoğulular değil ama aynı zamanda Amerikan halkından da birçok kişi rol oynadı. Bu saldırılarda 2996 kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 6000 kişi yaralandı. Elbette dünyanın farklı ülkelerinde gerçekleşen saldırılarda birçok sayıda insan acı bir şekilde öldürülmektedir ve sayıları kıyaslanamaz derecede fazladır, ancak İkiz Kulelerine olan saldırıların sık sık dile getirilmesinin sebeplerinden bir terörist saldırıların en üst sırasında yer almasıyla beraber türünde nadir bir saldırıdır. ABD hükumetine yönelik şüphelerin de giderek artmasına neden olmuş, aynı zamanda İkiz Kulelerin ‘bilerek’ patlayıcılarla düşürüldüğünü iddia eden mimarlar ve mühendisler de çalışmalarını “Architects & Engineers For 9/11 Truth” adlı sitede yayınlıyorlar.
Evrim Ağacı olarak daha öncelerinde MK-Ultra, Apollo Görevleri, GDO, Aşı-Karşıtlığı ve HAARP gibi çeşitli komplo teorileri hakkında paylaşımlar yaptık ve siyasi birer içerik olmalarına rağmen daha çok bilimsel analizlerine ağırlık verdik. Aynı uygulamayı bu yazıda da yapacağız, bu sebeple 11 Eylül Saldırılarına ait tüm iddiaları iki temel iddiaya indirgiyoruz:
İddia 1: İkiz Kulelerine olan saldırıyı Arap kökenli teröristler değil, ABD hükümetinin ta kendisi düzenlemiştir
İddia 2: İkiz Kulelerini aşağıya indirmek için kontrollü patlayıcılar kullanılmıştır
İlk iddia daha çok siyaseti ilgilendirirken ikinci iddia mühendisliğin alanına girmektedir. Şimdiden söylemek isteriz ki konunun siyasi kısmıyla fazla ilgilenmiyoruz çünkü bu Evrim Ağacı kriterlerine uygun değildir, aynı zamanda fazlasıyla karmaşık ve uzun bir mevzu olmasıyla düzenleyenlerin ABD mi yoksa Ortadoğulu teröristler mi olduğunu, ya da ABD’nin bunu Irak’a girmesi için bir bahane olarak kullanıp kullanmadığından bahsetmeyeceğiz. Bunu gerek altta listelediğimiz kaynaklardan gerekse diğer araştırmalardan inceleyerek bir sonuca ulaşabilir yada şahsi bir düşünce geliştirebilirsiniz. Sadece birkaç basit komplo teorisine yer vererek daha çok patlayıcılar ve kulelerin strüktürel yapısı üzerinde yoğunlaşmak istiyoruz (altta sıraladığımız 1-6 arası maddeler mühendisliği ilgilendiren iddialar ve 7-12 arası maddeler siyasi ile komplocu iddialardır). Ancak şunu da hatırlatmak isteriz ki, bir komploda ne kadar fazla kişi yer alıyorsa doğruluğundan bir o kadar şüphe edilir (Örnek: Dünya’daki bütün doktorların gizlice aralarında anlaşıp kanserin tedavisini sakladıklarına inanmak gibi, ya da Apollo görevlerinin bir stüdyoda çekildiğini sır gibi sakladıkları sanılan yarım milyon çalışan gibi).
Saldırılarla ilgili özet bilgiler
Tarih: 11 Eylül 2001
Saldırı Türü: Dünya Ticaret Merkezi’nin Bina 1 ve Bina 2’ye 2 farklı uçak çarptı.
Saldırıyı Üstlenen (Düzenlediği Söylenen): El Kaide
Saldıranlarla ilgili: Toplamda 19 terörist; 15’i Suudi Arabistan’dan, 2’si Birleşik Arap Emirlikleri’nden, 1’i Mısır’dan, 1’i Lübnan’dan
Uçaklar: Uçuş 11 (American Airlines, Boeing 767-223ER) saat 08:46’da Bina 1’in (Kuzey Kulesinin) 94-98 katları arasına tam merkezinden çarptı.
Uçuş 175 (United Airlines, Boeing 767-222) saat 09:03’te Bina 2’nin (Güney Kulesinin) 78-84 katları arasına kuzey-doğu tarafı bütünüyle hasar görecek şekilde yan çarptı.
Kulelerin Çöküş Süreleri: Bina 1 (Kuzey Kulesi) çarpışmadan 102 dakika sonra, Bina 2 (Güney Kulesi) de çarpışmadan 56 dakika sonra çökmeye başladı.
Ek Bilgiler: Pentagon’a saldırı düzenlendi ve Bina 7 çöktü.
Saldırıların gerçek görüntüleri. Görsel Kaynağı: Sean Adair (Reuters)
Saldırının çizimli anlatımı. Görsel Kaynağı: Wikipedia
1. Binalardaki çeliğin erimesi
İddia: Uçağın yakıtı yandığı zaman 400-800 santigrat dereceler arasında olurken ve çeliğin erimesi için 1500 derece santigrat derece olması gerekirken bu yapılar nasıl çökebilir ki?
Cevap: Verilen değer doğru (uçak yakıtı 426-815 derece santigrat, çeliğin erime noktası 1510 derece santigrat), ancak yapılan çıkarım eksik. Kulelerin çökmesi için çeliğin bütünüyle erimesine gerek yoktu, yapıyı taşımak için sergilediği strüktürel gücün zayıflatılması çökmesi için yeterliydi. Şöyle düşünün, siz salonda ağırlık kaldırırken bir arkadaşınız şaka amacıyla gelip kolunuzu çekiyor. Taşıdığınız ağırlığın düşmesi için illa kolunuzun koparılmasına lüzum yok, sadece daha fazla dayanamamanız ağırlığı düşürmenize yetecektir. Çelik 1500 santigrat derecede erir, ancak 600 dereceye yaklaşınca gücünün %50’sini ve 1000 dereceye ulaşınca %90’ını kaybeder. Yapılarda bulunan ısı yalıtımı da çarpışmanın etkisiyle yerlerinden söküldü ve yapı daha fazla ısıya maruz kaldı (sonuçta çalışanlar bina ısı yalıtımı yaparken “uçak çarpabilir ona göre önlem alalım” diyerek hareket etmiyor). Yapının daha fazla ısıya maruz kalmasıyla da birlikte içerideki bulunan eşyaların da alev alması yangının daha uzun bir süre devam etmesine yol açarak ortam sıcaklığının 1000 dereceye kadar ulaşmasını sağlamıştır. Bu durumda çelik konstrüksiyon erimese bile gücünün çoğunu kaybetmiş ve daha fazla dayanamamıştır (tıpkı salonda ağırlık kaldıran kolunuz gibi).
Soldaki fotoğraf kuledeki alevlerin aldığı rengi gösterirken sağdaki tablo alevlerin o rengi alabilmesi için hangi derecelere ulaştığını göstermektedir. Görsel Kaynakları: Louis Lazano / hearth.com
2. Patlayıcıların kullanımı
İddia: Kulelerin sadece uçak darbeleriyle yıkılmaları imkansızdır, bu tarz düşüşleri genellikle kontrollü patlayıcıların kullanımında görüyoruz.
Cevap: İşini bilen bir kontrollü patlayıcı uzmanı size bu çöküşün patlayıcılarla gerçekleşmediğini söyleyecektir. Eğer siz de birkaç yapının patlayıcılarla aşağıya indirilmesine dair birkaç görüntü izlerseniz, İkiz Kuleler’deki çöküş şeklinin farklı olduğunu, alanda uzman olmasanız bile görebilirsiniz. Yandan darbe alan bir yapının kendi üstüne çökmesi yerine bir tarafa doğru eğilerek düşmesini bekleyebilirsiniz. Profesyonel bir imha ekibin 50,000 çalışanın olduğu kulelerde kimseye yakalanmadan patlayıcıları doğru noktalara nasıl yerleştirdikleri düşüncesini bir kenara bırakırsak, patlayıcı olarak algılanan şey gerçekte strüktürel gücünü kaybedip daha fazla dayanamayan katların çökerek alt katlardaki havayı dışarıya beton tozuyla beraber atmasıdır. İşin içinde yer çekimi de rol oynadığından aşağı doğru büyük bir kuvvet uygulanmaktadır. Dışarıya atılan hava öylesine hızlıydı ki komşu yapılara saatte 800 kilometre hızla parçalar çarptı.
Kulelerin simetrik bir şekilde çökebilmesi için çekirdek kolonların çıkarılması gerektiği de söylenir; ancak İkiz Kulelerinde çekirdek kolonları çöken en son şey olmuştur. Kontrollü bir şekilde patlatılan bir yapıda “Serbest Düşüş”ün (Free Fall) gözlemlenmesi beklenir, ancak ana yapıdan enkaz parçaların çöküşten bile daha hızlı bir şekilde hem fotoğraflarda hem de video kayıtlarında düştüğü görülmektedir, bu da patlayıcıların kullanılmadığına dair yeterli bir açıklamadır.
Free Fall (Serbest Düşüş) ve Bina 1 ile Bina 2’nin düşüş zamanları gösterilmiştir. Çökme sırasında etrafa yayılan toz dumanından dolayı tam düşüş zamanlarını hesaplamak zordur.
3. Nano-termitlerin kullanımı
İddia: Çekilen bazı fotoğraflarda (alttaki fotoğraf gibi) kesik halde bulunan kirişler var. Böyle bir şeyi başarabilmek için nano-termitlerin kullanıldığı çok açık.
Cevap: Olay yerinde toplanan toz örneklerinde nano-termitlere dair bir iz görülmemiştir. Kesilmiş gibi görünen kirişlerin nedeni de, kolonların olay yerini temizleyen ekipler tarafından kesilmiş olmasıdır. Binadan arta kalan malzemeler, gerek tekrar kullanım, gerek müze/sergi amaçlı, gerekse de tamamen temizlik amacıyla daha küçük parçalara bölünmesi gerekiyordu. Bu nedenle ekipler tarafından kesildi. Buna dair her türlü raporlama ve fotoğraf mevcuttur (bir örneği aşağıdadır). Konuyla ilgili olarak buradan detaylı bir açıklama okuyabilirsiniz.
Yıkımdan arta kalan parçalar uzmanlarca kesilirken
4. Nükleer bombanın kullanımı
İddia: Kimsenin fark edemeyeceği bir şekilde yapıların altına birer nükleer bomba yerleştirildi, bu sebeple kuleler hızlı ve düz bir şekilde yerle bir oldular.
Cevap: Kulelerin çarpışma noktalarından itibaren çökmeye başladıkları kayıtlardan rahatlıkla görülebilir. Nükleer bombanın sadece kuleleri yıkacak şekilde ayarlanması ve yerleştirilmesi, hem de diğer ülkelere şok dalgalarıyla yakalanmayacak ve şehirde hissedilmeyecek şekilde patlatılması gerçekten akılları zorlamaktadır bu sebeple bu iddia geçersizdir. Dahası, nükleer bombaların toplam enerjisinin %5’i ölümcül olan iyonize radyasyon olduğu için, böyle bir bombanın patladığı bir bölgede, çok yüksek iyonize radyasyon oranlarının bulunması beklenir. Nagasaki’de patlatılan antik sayılabilecek atom bombası büyüklüğündeki bir atom bombası, arkasında ortalamada kilometre başına 1.8 Sievert iyonize radyasyon izi bırakacaktır. Yapılan incelemelerde böyle bir radyoaktiviteye rastlanmamıştır.
5. Bina 7’nin yıkılması
İddia: Bina 7’ye herhangi bir uçak çarpmadığı halde birden çökmüştür, bu da patlayıcıların kullanıldığına dair bir kanıttır.
Cevap: Bir çatışmanın ortasındasınız (aklınızda canlandırabilmek amacıyla söylüyoruz) ve arkadaşınız size doğru yürüyor. Ön tarafını görüyorsunuz, gayet iyi görünüyor. Ancak birden önünüzde diz çöküyor ve yere yığılıyor. Bir bakıyorsunuz ki arkasında bir sürü kurşun izi var. Arkasını görene kadar hiçbir şey anlayamadınız.
İşte Bina 7’nin de çöküşü aynı şekilde gerçekleşmiştir. Ön tarafı neredeyse kusursuz görünürken (ve komplo teorisyenleri tarafından hep bu tarafına ait fotoğraflar paylaşılırken), Güney tarafı Kuleler’den aldığı darbelerle yaralanmış ve çökmesine neden olmuştur. Kuzey tarafındaki izleyiciler neler olup bittiğini anlamadan gözleri önünde kusursuz gibi görünen bir yapının yerle bir olmasını izleyip şaşkına dönmüşlerdir. 47 katlı olan Bina 7’de, Bina 1’den fırlayan parçalardan aldığı darbelerle en az 10 kat boyunca alevlerin yükselmesiyle en az 20 kata kadar bir açıklık oluştu. Sonunda bina daha fazla ayakta duramadı.
Soldaki fotoğraf Kuzey görüntüsüdür, komplo teorisyenleri genellikle bu cepheyi gösterirler. Sağdaki fotoğraf ise Güney tarafını (Kulelere bakan yüzü) yani asıl hasarın olduğu yeri gösteriyor.
6. Pentagon’a saldırı
İddia: Pentagon’a olan saldırıda oluşan hasarın bir uçakla olması imkansız, o tarz bir hasar için kasıtlı olarak bir füze atılmıştır, görüntülerde de füze olduğu bir gerçektir.
Cevap: Uçuş 77 (Boeing 757) yerine Pentagon’a çarpan şeyin bir füze olduğu iddia edilse de olay yerine gelen ekip uçak parçalarını bulmuştu, fotoğraflarda da bunlar açıkça görülmektedir (altta ikinci fotoğraf bir örnektir). Komplo teorisyenleri tarafından yayınlanan birçok fotoğraf, ortalığın temizlenmesinden sonra çekilen veya kasti olarak hatalı açılardan yakalanmış karelerdir.
Olayı kaydeden video 6 kareden oluşmaktaydı ve izlenildiği zaman bir füze kadar ince bir şeyin geçişi görülmektedir. Bu kadar az sayıda kareden oluşan bir videodaki cisimleri tam olarak algılamak son derece güçtür. Dahası, çarpışmadan evvel saldırıda kullanılan uçak, yine komplo teorisyenlerinin ısrarcı iddialarının aksine, yolun üzerindeki ışık direklerini devirmişti (bir füze bunu yapamazdı). Oluşan hasarın bir uçağa göre küçük olduğu söylense de mühendisler hasarın boyutuna şaşırmamıştı.
Saldırı sonucu 58 yolcu, 6 uçak görevlisi ve 125 Pentagon çalışanı hayatını kaybetti.
Pentagon’un yanındaki uçak parçaları. Görsel Kaynağı: Mark D. Faram
Pentagon saldırısı sırasında kullanılan uçağın sökerek devirdiği direklerden ikisi
7. Uçuş 93
İddia: Uçuş 93 ya sağ salim iniş yaptı yada ABD hükumetine ait askeri jet tarafından vurularak düşürüldü.
Cevap: Uçuş 93 de kaçırılan bir diğer uçaktı maalesef. Kayıtlara bakılırsa yolcular onları kaçıranlara karşı koymaya çalıştı ve hedefe varılmadan evvel uçak düştü. Uçağın sağ salim inmediğini toplanan parçalardan biliyoruz ve bir jet uçağı tarafından vurulmadığını da biliyoruz. Eğer niyetiniz daha fazla can almak ise, neden füze niyetine kullandığınız uçağı düşürmeye kalkarsınız ki?
8. NORAD
İddia: NORAD (Kuzey Amerika Havacılık Savunma Komutası) rotasından sapan uçakları gidip durdurabilirdi ancak bunu yapmadığı için uçakların çarpışmalarına izin vermiştir.
Cevap: 11 Eylül’den evvel Ekim 1999 tarihinde NORAD sadece bir kez Kuzey Amerika’da -herkesin kabin dekompresyonu yüzünden baygın olduğu- bir uçağın yolunu kesmeye çalıştı fakat uçak düştü. Gönderilen F-16 uçağının kaza yerine varması 1 saat 22 dakika sürmüştü. Kısacası yolundan sapan bir uçağı hem tespit etmek hem de durdurmak için ona yetişmek kolay bir görev değildir ve 11 Eylül’de bunu yapabilmenin bir imkanı yoktu. Ancak eğer ki müdahaleyi yetersiz bulup hükümeti eleştirmek isterseniz, bunu yapmakta elbette özgürsünüz.
9. Muhabir hatası
İddia: Saat 11:07 iken CNN Bina 7’nin saat 10:45’te çöktüğünü söylemişti ancak Bina 7’nin kendisi hala ayaktaydı.
Cevap: CNN bu bilgiyi Reuters haber ajansından almıştı ancak bu bilgi hatalıydı ve bu anlaşıldığı zaman haberin kendisi geri çekildi. Muhabirlerin hata yapması gayet anlaşılırdır. Hatta aynı gün Forbes dergisi bakanlıkta bir araba bombasının patladığını ve CBS haberi de 8 tane uçağının ele geçirildiğini söylemişti, ancak bunların hiçbiri doğru değildi.
10. Larry Silverstein’ın itirafı
İddia: Dünya Ticaret Merkezi’nin kiracısı olan Larry Silverstein Eylül 2002 tarihinde “Geri çekin” (“Pull it”) dediği için Bina 7’nin bilerek patlatıldı.
Cevap: Sözün kendisi bağlam dışında kullanıldı ve “Aşağı çekin” (“Pull it down”) şeklinde algılandı. Larry yaptığı konuşmada kayıp sayısının çok olduğunu ve bina çökebileceği için olay yerinde bulunan itfaiye ekipleri zarar görmesin diye geri çekilmelerini söylemişti. Sonuçta herkesin izleyeceği bir röportajda “Evet ben patlayıcılar koydum ve binlerce insanı öldürdüm” demesini kimse bekleyemez.
11. İşe gitmeyen Museviler
İddia: 11 Eylül saldırıları sırasında Museviler işe gitmedi, bu da saldırının onların düzenlediğini kanıtlıyor.
Cevap: Anti-semitik insanlar çoğu olayı Musevilere bağlayabiliyor ve bu tarz iddiaları sıklıkla komplo teorilerinde rastlayabiliyoruz. İddiaya göre Mossad (İsrail Gizli Servisi) 4000’e yakın Musevinin saldırının olduğu gün işe gitmemelerini söylemiştir. Ancak olayın yer aldığı gün ölenlerin %10’dan fazlası Museviydi. Ayrıca bu saldırıyı planlayanlar onlar olsaydı ve kendi insanlardan can kaybını önlemek isteselerdi o zaman birkaç gün sonra olan “Rosh Hashanah” ya da “Yom Kippur” gibi Musevi bayramların gelmesini beklerlerdi.
12. Aaron Russo röportajı
İddia: Aaron Russo yaptığı bir röportajda 11 Eylül saldırıların önceden olacağını ve bunun sonucunda Irak ile Afganistan’a saldırı düzenleneceği gerçeğini öğrendiğini söyledi.
Cevap: Film yapımcısı ve siyasi aktivist olan Russo 1990’lardan sonra siyasetle ilgilenmeye başlamasıyla hükumeti birçok konuda suçlayıp komplo içerikli belgesellerin çekiminde yer almıştır. Bununla beraber kanser olan Russo 24 Ağustos 2007 tarihinde hayatını kaybetmeden evvel bir diğer komplo teorisyeni olan Alex Jones ile yaptığı bir röportajda 11 Eylül’e dair birkaç şey söyledi. Arkadaşı olduğunu söylediği bir avukat olan Nick Rockefeller ile yaptığı bir telefon görüşmesinde 11 Eylül saldırılarından tam 11 ay evvelinde Afganistan ile Irak’ın işgaline yol açacak bir olayın gerçekleşeceğini belirtti. Bu iddiayla ilgili birkaç sorun göze çarpmaktadır:
Birincisi Russo (her ne kadar bir komplocu olsa da ) hükumeti eleştirmesinin sebebi toplumu önemsemesinden kaynaklanıyordu, arkadaşı olduğunu söylediği Nick ise kendisine bizzat toplumu hedef alan bir şeyden bahsettiğini belirtti. Neden sizinle hemfikir olmayan birisiyle böylesine “gizli” bir bilgi paylaşırsınız ki?
İkincisi, Russo 11 Eylül saldırıları hakkında tam 6 sene sonra bahsedilen röportajda dile getirdi. Bu sebeple Nick Rockefeller ile bir telefon görüşmesi yapıp yapmadığı da doğrulanamıyor. Üçüncüsü, günümüzde halkın arasında sıradan bir kişi bile daha olmamış jeopolitik olayları olacakmış gibi anlatabiliyor, bazıları da doğru bazıları da yanlış çıkabiliyor. Analistler ülkelerin siyasi ve ekonomik geleceği konusunda tahminler yürütmeye çalışıyorlar. Aaron Russo ile Nick Rockefeller arasında gerçekten böyle bir telefon görüşmesi olmuş olsa bile, Nick’in söylediklerinin bir tahmin olabilmesi de muhtemeldir (“Bak göreceksin” mantığı). İnsanların burada Aaron’a inanmalarının asıl sebeplerden biri de “Rockefeller” soyadını taşıyan birisiyle konuşmasından kaynaklanmaktadır.
Daha fazla iddia, bilgi ve detay için Debunking 911 Conspiracies adlı siteyi tavsiye ederiz.
Evrim Ağacı’ndan Arsel Acar’ın kaleme aldığı analizdeki ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.