Şam’daki konsolosluk binasına İsrail’in düzenlediği saldırılara cevap vermek isteyen İran, insansız hava araçları (İHA) ve füzelerle saldırı gerçekleştirdi. Peki, bu hamlenin amacı neydi? Tahran istediğini aldı mı? Yükselen tansiyondan Gazze nasıl etkilendi?
7 Ekim’den bu yana Gazze’de büyük bir katliama imza atan İsrail, komşu ülkelerle de gerilimin artmasına neden oldu. Lübnan ve Suriye’de İran destekli güçlere sık sık saldırılar düzenleyen Tel Aviv yönetimi, son olarak İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını hedef aldı.
Konsolosluk, uluslararası hukuka göre İran toprağı sayılıyor. Zaten Tahran da bölgedeki vekil güçlerine yapılan saldırılarla, bu saldırıyı aynı görmediğini verdiği tepkilerle gösterdi.
Esasen İran ile İsrail, uzun yıllardır vekil güçler üzerinden savaşıyor. Lübnan’da Hizbullah’ı destekleyen İran, İsrail’in kuzey cephesini sürekli sıcak tutarken, Yemen’de Husiler üzerinden Tel Aviv’e baskı yapmaya çalışıyor.
İsrail ise, hem Suriye hem de Lübnan’da İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Tugayları’na ve vekil güçlerine her fırsatta saldırılar düzenliyor. Suriye iç savaşının başladığı 2011’den bu yana ise “Şii Hilali” olarak tanımlanan Irak, Suriye ve Lübnan İsrail ve müttefikleri tarafından yakından gözleniyor.
Ancak İran İslam Devrimi’nin gerçekleştiği 1979’dan beri en olası sıcak çatışmanın beklendiği İran ile İsrail arasında tansiyon hiç bu kadar yükselmemişti. Geçtiğimiz günlerde yapılan saldırıyı öne çıkaran önemli hususlardan biri, doğrudan İran topraklarından İsrail’e yönelen İHA ve füzeler oldu.
Öyle ki, geleneksel Arap-İsrail savaşları haricinde en son İsrail topraklarına saldırı 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin tarafından düzenlenmişti. 39 scud füzesi fırlatan Irak, İsrail’de 2 kişinin ölümüne neden olmuştu.
İşte, İran saldırısı Orta Doğu’da bir devletin 30 yıl sonra İsrail’e doğrudan ilk saldırısı. Bu açıdan da çok önemli görülüyor.
Şimdi gelin İran saldırısını ve etkilerini alanında uzman isimlerle birlikte değerlendirelim.
İran bu saldırıyı neden yaptı?
İran ve İsrail arasında uzun bir süredir devam eden gerilim, gölge savaşları olarak adlandırılıyor. İran’ın 2011’de Suriye’ye yerleşmesinden bu yana ise iki ülke arasındaki saldırılar daha belirgin bir hal aldı. İran vekil güçleri üzerinden İsrail’e saldırılar düzenliyor, İsrail de Suriye ve Lübnan’da bu vekil güçleri hedef alıyordu.
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Tugayları’nın komutanı Kasım Süleymani’nin 2020’de ABD tarafından öldürülmesi, bu dinamiği değiştirdi ve İsrail’in İran içinde hedefler oluşturmasına olanak sağladı. Bu bağlamda, İranlı nükleer bilimci Fahrizade suikastı de önemli bir dönemeçti.
7 Ekim sonrasında ise hem Yemen’deki Husiler, hem Lübnan’daki Hizbullah hem de Irak’taki vekil güçler üzerinden gerilim arttı. Hatta iki ülke arasındaki gerilim makas değiştirdi. Son olarak, 31 Mart’ta İran’ın Irak’taki milisler aracılığıyla İsrail’in Eylat Donanma Üssü’ne saldırması, İsrail’in kırmızı çizgilerini zorlayan bir durum oluşturdu.
Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav’a göre, İran saldırılarının ana motivasyonu prestij. Zira, bir süredir İsrail’in İran içerisini de kapsayan suikastları bu prestiji oldukça yıprattı.
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) araştırmacısı Hurşit Dingil ise, İran’ın Direniş Ekseni cephelerini genişletmeyi ve vekil güçlerin etkinliğini artırmayı hedeflediğini söylüyor. Dingil’e göre İran, bölgesel hakimiyeti sağlama alıp Tahran’ın güvenliğini sınırları dışından başlatmayı amaçlıyor.
Marmara Üniveristesi Öğretim Üyesi Dr. Bilgehan Alagöz de iki ülke arasındaki gerilimin farklı bir evreye girdiğine dikkat çekiyor ve son saldırıyı “İran’ın güç gösterisi yapma arzusu ile bölgedeki vekil güçlere güçlü bir mesaj gönderme isteği” sözleriyle açıklıyor.
İran caydırıcılık pozisyonunu güçlendirdi mi?
İsrail ordusu, topraklarına fırlatılan nesne sayısının 300’ü aştığını bildirirken bunların 170’inin insansız hava aracı ve en az 120’sinin de balistik füze olduğunu duyurdu.
Saldırıda kullanılanların yüzde 99’unun İsrail ve ortaklarının hava savunma sistemleriyle etkisiz hale getirildiği ve altyapının hafif hasarlar aldığı belirtildi. Yalnızca 7 yaşındaki bir kız çocuğunun İsrail’in attığı önleme füzesi kaynaklı şarapnelden ağır yaralandığı duyuruldu.
Öte yandan şu ana kadar medyaya yansıyan bilgilere göre, İngiltere, ABD ve İsrail saldırıyı birlikte göğüsledi. İran’ın askeri ve siyasi elitleri saldırının ülkelerinin caydırıcılığını artırdığını ve yeni bir eşitlik pozisyonu oluşturduğunu söylüyor. İsrail ve ABD’li yetkililer ise Tahran’ın füze teknolojisine atıf yaparak ”başarısızlık senaryosu” çiziyor.
Oktav, İran’ın bu saldırıdan beklentisini üç maddede özetliyor.
Buna göre İran, dünyaya bir kağıt kaplan olmadığını göstermek istedi, İslam dünyasında sempati kazanmaya dönük bir adım attı ve kendi iç politikasındaki sorunları unutturmaya, halkı mobilize etmeye çalıştı.
Oktav’a göre Tahran bu hedeflere kısmen de olsa ulaştı.
Hurşit Dingil, İsrail’in katmanlı hava savunma sistemlerine rağmen bazı İsrail üslerinin bir şekilde vurabilmesinin yeni bir caydırıcılık seviyesi oluşturduğuna dikkat çekerek, İran ile İsrail’in güvenlik stratejilerindeki “büyük bir konvansiyonel savaşa girmeme” hedefinin yeniden güçlü bir şekilde ortaya çıktını belirtiyor.
Alagöz’e göre ise, bu saldırılar göstermelik ya da anlamsız saldırılar değil. İran için sınırları dışında güvenlik tehditlerini engellemek en önemli güvenlik stratejisi ve bunun odak noktasını Irak-Suriye-Lübnan ve Filistin’e uzanan Direniş Ekseni oluşturuyor.
Ancak İsrail’in konsolosluk saldırısının, İran’ın bölgedeki gücünü riske sokan önemli bir adım olduğuna dikkat çeken Dingil, saldırının ana hedefini de yine vekil güçler üzerinden okuyor:
Tahran’ın vekil güçleri üzerinde güçlü olduğu imajını koruması hem de bölge devletlerine yönelik bir caydırıcılık oluşturması saldırıdaki ana hedefiydi.
İsrail istediğini aldı mı?
7 Ekim’den bu yana Gazze’de binlerce masum sivili katleden İsrail, kurulduğu günden bu yana belki de dünya kamuoyundaki en zayıf dönemini yaşıyordu. Batı kamuoyunda neredeyse her gün yapılan ateşkes çağrılarına olumlu yanıt vermeyen Benyamin Netanyahu hükümeti, aksine saldırıların dozunu artırıyordu.
En büyük destekçi ABD ile de sorunlar gün yüzüne çıkmış, Biden yönetimi Netanyahu rahatsızlığını gizleme gereksinimi bile duymuyordu. Esasen ABD’de çok güçlü bir lobisi bulunan İsrail için alışılagelmiş bir durum değildi bu.
Zira bugüne kadar dünya kamuoyundaki baskınlıkları su götürmez bir gerçekti. Ancak Gazze’deki vahşet, Batı’da insanları sokağa döktü, kültürden sanata, spordan siyasete her alanda İsrail’e tepki vardı.
Öyle ki, Netanyahu’nun savaş kabinesine Refah’a saldırı düzenlenmemesi konusunda büyük bir baskı vardı. İsrail hükümetinin bu baskılara ne kadar kulak kabarttığı tartışılır ancak uluslararası kamuoyu İsrail’in koşulsuz desteklenmesi konusunda yol ayrımına geliyor yorumları sıkça duyuluyordu.
İşte, İran saldırıları tam da bu sırada gerçekleşti.
Dingil’e göre de İran saldırısıyla birlikte İsrail’in Gazze işgali ve Refah’a yönelik askeri hazırlıkları gündemden düştü. Uluslararası dikkat, artan İran-İsrail gerilimine yöneldi. İsrail’in Gazze işgalini durdurmasına yönelik baskılar da bu yolla azaldı.
Öte yandan saldırıların İsrail’e pratikte sağladığı faydalara da değinen Alagöz, İsrail’e yönelik asimetrik saldırıların önlenmesinin, Tel Aviv’in uzun süredir hedeflediği bölgesel hava savunma mimarisi için somut bir adım olduğuna dikkat çekiyor.
Alagöz ise saldırının İsrail’in güvenlik mimarisine zarar verdiği görüşünde.
“Eğer İsrail için nihai bir güvenlik İran’ın tamamen baskılanması ise istediğini aldı diyemeyiz. Aksine İran’ın nükleer faaliyetleri bundan sonraki dönemde daha da yoğunlaşacaktır ve çok yakın bir zamanda nükleer silah ürettiğini ilan eden bir İran gündeme gelebilir. Bu da İsrail için tehdidin bitmediğini daha da artabileceğini işaret etmektedir.”
Oktav’a göre de saldırlar Netanyahu’nun ABD ve AB nezdinde elini biraz daha güçlendirdi.
“Netanyahu’nun İran’ı kışkırtması ve İran’ı bir savaşın içine çekmek istemesi kendi konumunu korumak için çok işe yaradı.”
Gazze, bu saldırıdan nasıl etkilendi?
Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tanımlanan Gazze, bugünlerde adeta büyük bir mezarlığa döndü. 30 binden fazla masum sivilin katledildiği kentte 2 milyondan fazla insan Mısır sınırındaki Refah’a sığınmış durumda.
Üstelik uluslararası yardımların bile giremediği bölgeye İsrail savaş kabinesi saldırı başlatmaya hazırlanıyor. Her ne kadar Netanyahu’nun saldırıları ertelediği iddia edilse de uzmanlar bunun gerçekçi olmadığını savunuyor.
Hamas ile İsrail arasındaki müzakerelerde ise aylardır bir ilerleme kaydedilemedi. Bu durum, Hamas’ın elindeki esirlerin bırakılmasını isteyen İsrail kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor.
Hemen hemen her gün sokaklarda binlerce kişi Netanyahu karşıtı gösteri düzenliyor. Gazze’nin İran saldırılarından olumsuz etkilendiği konusunda neredeyse herkes hemfikir. Saldırı hem İsrail iç kamuoyunu birleştirdi hem de Netanyahu’nun kaybolan itibarını toparlamasına katkıda bulundu.
Alagöz’e göre de İran’ın eylemleri Gazze halkının menfaatlerini kollamaktan uzak.
Alagöz, İran’ın kendi çıkarlarını yeniden tesis etmek maksadıyla kaosu derinleştirdiğini ve İsrail’i daha agresif bir Filistin politikasına yönelten siyaset ürettiğini belirtiyor.