ABD’de gerçekleştirilen 3 Kasım 2020 seçimlerinde kazanan Demokrat aday Joe Biden, dün yemin ederek yeni ABD başkanı olarak görevine başladı.
Biden’ın başkanlığının Türkiye için ne ifade edeceği ise önemli bir gündem maddesi.
Trump devri ve ABD’nin “öngörülemez siyaseti”
ABD’nin gerek küresel gerekse yerel ölçekte dünya siyasetinde büyük bir rol oynadığı tartışılmaz bir gerçek. Ancak 2016-2020 arasındaki Trump döneminde ABD’nin dış politikası “olağanın dışında” bir seyre sahip oldu.
Trump yönetiminin “öngörülemez” hamleleri, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde gündemi belirledi. Trump liderliğinde ABD Suriye, Irak ve Afganistan’dan askerlerini çekme yönünde ani kararlar aldı. Aynı zamanda Doğu Akdeniz ve Karabağ gibi sıcak çatışma sahalarında da diğer küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesinde aktif bir görüntü vermedi. Bu durum, küresel güçlerin ötesinde bölgesel aktörlerin önemini artırması ve bölgesel dengelerde değişiklik yaşanması sonucunu doğurdu. Uzmanlar bu siyaseti Trump’ın “Çin’e karşı ticaret savaşı” ve “Önce Amerika” ilkeleri temelinde şekillendirdiği politikayla ilişkilendiriyor.
Biden döneminde ise ABD’nin alışılageldik politikasına yeniden döneceği, bu kapsamda, kimilerinin “küresel güç”, kimilerinin ise “dünyanın jandarması” olarak nitelediği daha müdahaleci ve aktif bir siyaset izleyeceği düşünülüyor. Türkiye’nin dış siyaseti özelinde bu durumun birçok yansıması olacağı tahmin ediliyor. Biden döneminde S-400 yaptırımları konusunda ve Suriye, Doğu Akdeniz, Güney Kafkasya gibi bölgelerde ABD’nin ağırlığını koyması halinde 4 yıllık dönemde yaşanan gelişmelerde farklılıklar olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Biden’ın Türkiye siyasetinin üzerinde durmadan önce, Biden’ın Türkiye ile ilgili geçmişine göz atmak gerekiyor.
Biden’ın Türkiye söylemi
ABD siyasetinin tecrübeli isimlerinden olan Joe Biden 2009-2017 yılları arasındaki Barack Obama hükümetinde Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Biden bu süreçte de, 2020 seçimleri için yürüttüğü kampanya döneminde de Türkiye için dikkat çekici nitelikte adımlar attı.
Biden’ın Türkiye ile olan geçmişi ise 70’li yıllara kadar uzanıyor. Biden 1974 yılında Türkiye’nın Kıbrıs harekatı sırasında Türkiye’ye karşı ambargo uygulanmasında rol oynadı. Ayrıca, 1980 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen askeri darbe öncesi, darbenin başındaki Kenan Evren ile görüşme gerçekleştirildiği iddia edildi.
Başkan Yardımcılığı döneminde de birçok kez Türkiye’yi ziyaret eden Biden, Suriye’deki savaş sürecinde IŞİD’e karşı YPG’nin desteklenmesinin arkasında duran isimlerdendi. Birçok kesim bu paralelde Biden’ın “ABD’in en Kürt yanlısı başkanı olacağı” görüşünde.
Daha önce “Ben bir Siyonistim” açıklamasında bulunan Biden’ın bölgede İsrail lehine bir politika izleyemeye devam edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Tüm bunların yanı sıra Biden’ın Türkiye’ye dair tutumunda, seçimlerden kısa bir süre önce verdiği röportajda sarf ettiği ifadeler de büyük önem arz ediyor. Biden, Ağustos 2020’de New York Times’a verdiği bir röportajda Türkiye’ye dair soruları da yanıtladı. Biden, otokrat olarak nitelediği Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı daha farklı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini dile getirdi. Erdoğan’ın bedel ödemesi gerektiğini ifade eden Biden, muhalefeti destekleyeceklerini, Kürt nüfusu parlamentoya entegre etmek istediklerini, Erdoğan’ı seçimle devirme arzusunda olduklarını belirtti. Bu ifadeler Türk kamuoyunda büyük bir infiale sebep olurken, Biden’ın seçilmesi halinde Türkiye’ye karşı politikalar izleyeceğine dair algıyı kuvvetlendirdi. Bu çıkışların bir kısmında popülist sebepler egemen olsa da, Türk kamuoyunda oluşan algıda da bir haklılık payı bulunuyor.
Yaklaşık 40 yıllık bürokratik ve siyasi serüveninde çizdiği profil göz önüne alındığı zaman, Biden’ın Türkiye’ye ilişkin izleyeceği politikanın, mevcut yönetim için beklendiği gibi “olumsuz” olacağını söylemek güç değil.
Biden’ın başkanlığı Türkiye için ne ifade edecek?
Biden’ın seçimlerde ipi göğüslediği, seçimlerin üzerinden geçen birkaç günün ardından, 7 Kasım’da resmi olmayan kaynaklarca açıklandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden’ı 3 gün sonra, diğer ülkelerle kıyaslandığında nispeten geç bir biçimde, 10 Kasım’da tebrik etti.
Erdoğan yayınladığı tebrik mesajında, Biden döneminde de iki ülke arasındaki müttefikliğin süreceğini vurguladı.
ABD’de yönetim değişikliğinin dünyanın geri kalanı için olduğu gibi Türkiye için de yeni bir dönem anlamına geleceği açık. Özellikle Trump döneminde ABD’nin birçok konuda açık bir şekilde Türkiye’nin karşısına çıkmadığı düşünüldüğünde, yeni dönemin büyük farklılık getireceğini söylemek mümkün. Zira Trump, Erdoğan ile görüşmelerinin ardından, ABD’de genel olarak “establishment” ve yargı erkini rahatsız edecek bazı adımlar atabiliyordu. Biden döneminde bu gibi gelişmelerin de pek mümkün olmayacağı düşünülüyor.
Biden döneminde Türkiye ile ABD arasında ortaya çıkabilecek ihtilafları genel hatlarıyla şu şekilde sınıflandırmak mümkün:
Rusya ile ilişkiler ve S-400 meselesi
ABD ile Türkiye’nin Biden döneminde karşı karşıya geleceği en büyük mesele şüphesiz, Türkiye’nin Rusya ile son yıllarda geliştirdiği ilişkiler ve S-400’ler meselesi olacak. Türkiye, özellikle Obama’nın başkanlığının son yılı olan ve Trump’ın yeni başkan seçildiği 2016 yılının sonlarından itibaren Rusya ile ilişkilerini ciddi biçimde geliştirdi. İlk olarak Suriye özelinde kendisini gösteren bu ilişkiler zamanla güçlendi. Nihai olarak Türkiye, Patriot hava savunma sistemlerinin kendisine verilmediği gerekçesiyle S-400’leri Rusya’dan satın aldı. Bu durum ABD ve NATO ile bir krize sebebiyet verdi.
ABD, Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımları için süreci başlatırken, bu yaptırımlarda süreç “ağırdan alındı”. Türkiye’ye yaptırımları da öngören Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı’nın (NDAA) kısa bir süre içerisinde Trump’ın önüne gelmesi bekleniyor. Ancak Trump bu yasayı veto edeceğini önceden açıklamıştı.
Biden döneminde ABD’nin NATO ile ilişkilerinin düzeleceği düşünüldüğünde, ABD’nin bu konuda ağırlığını koyacağı söylenebilir. ABD’nin Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerine karşılık Türkiye ile iş birliği azaltması ve CAATSA yaptırımlarını uygulaması, Türkiye ile Biden yönetimi arasındaki ilk ciddi sınav olabilir.
Suriye ve Irak
ABD, Trump döneminde her ne kadar YPG’ye olan desteğine devam etse de, Türkiye’nin Suriye’de düzenlediği askeri harekatlara karşı ciddi bir adımda bulunmadı. Buna ek olarak Suriye’den asker çekme kararıyla da bölgede Türkiye’nin askeri etkinliğinin artmasını kolaylaştırdı. Öte yandan Türkiye, yine bu süreçte Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı askeri hamlelerini sıklaştırdı ve bölgede kalıcı askeri noktalar tesis etmeyi başardı. Her ne kadar Irak, Arap Birliği ile Fransa gibi uluslararası aktörlerin desteğiyle bu operasyonlara karşı çıksa da, ABD’nin bu konularda açık bir itirazda bulunmayışı, Türkiye’nin hamlelerinin devam etmesine alan sağladı.
Biden’ın ise gerek YPG, gerekse Avrupalı ve Arap müttefikleriyle askeri ve siyasi ilişkileri güçlendireceği düşünülüyor. Bu minvalde Suriye ve Kuzey Irak’ta ABD’nin tam bir güçle terazinin diğer kefesine ağırlık vermesi, Türkiye’nin bir ikilemde kalmasına sebebiyet verecektir. Ya milli çıkarları göz önünde tutup ABD ile karşı karşıya gelmek ve askeri, siyasi ve iktisadi olarak sıkıntılı bir süreç yaşamak, yahut dış politikada askeri ve siyasi enstrümanları daha az etkin kullanmaya mecbur kalmak. Bu durum, ABD ile ilişkileri de etkileme potansiyeline sahip.
Kuzey Irak’ta, bilhassa Suriye’de Biden’ın yerel unsurlara, özellikle YPG’ye desteğini üst bir düzeye çıkarması bekleniyor.
Tüm bunların yanı sıra Biden’ın Esed rejimine dair politikası da denklemde yerini alıyor. ABD’nin Esed rejimine dair yeni siyasetinde Türkiye’nin mecburi bir partner olacağı bir gerçek. Biden’ın Esed rejimine karşı politikası şekillenirken, Türkiye bu durumu kendi milli çıkarları lehine kullanabilme şansına sahip. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Esed rejimiyle sıklıkla karşı karşıya gelen Türkiye için bu önemli bir potansiyel.
Genel dış siyaset
Şüphesiz Trump döneminde bölge diplomasisi pek de alışık olmadığı ve diplomatik tarzdan uzak bir 4 yıl geçirdi. Biden yönetimindeki ABD’nin ise geçmişte olduğu gibi daha kapalı kapılar ardında ve daha “saygın” bir diplomasi üslubu benimseyeceği düşünülüyor. Bu hesaba katıldığında, Ortadoğu ve Avrupa’da dış ilişkiler farklı bir seyir izleyecektir.
Trump’ın “benden sonra tufan” mantığı ile geliştirdiği dış siyaset, beklenmedik dış ilişkilere ve “hızlı gelişen” süreçlere sebebiyet verdi. Ancak Biden döneminde ABD’nin daha ince hesaplı ve “kurnaz” izleyeceği dış siyaset, özellikle Ortadoğu’da “zahiren” bakıldığında bölge ülkelerinin daha “dostane” ilişkiler kurmasıyla sonuçlanabilir. Katar ve Suudi Arabistan’ın ilişkilerini normalleştirme girişimleri “Biden dönemine hazırlık” bağlamında okunabilir. Bu şekilde Türkiye’nin de Suudi Arabistan ve İsrail gibi taraflarla ilişkilerindeki söylemi “normalleştireceğine” dair söylentiler, Biden döneminde gerçeklik kazanabilir. Hatta bu ilişkiler daha da ilerleyebilir.
Doğu Akdeniz ve Libya
Son aylarda Türkiye’nin dış siyasetteki en aktif gündem maddesi Doğu Akdeniz ve Libya oldu. Özellikle Libya bölgesel bir gündem olmaktan çıkarak, Rusya, ABD ve Avrupa Birliği’nin de dahil olduğu küresel bir meseleye dönüştü. Türkiye Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne olan desteğiyle dengeleri değiştiren aktör konumundaydı. Ancak Libya tüm dünyanın odağındayken, sahnede en alışıldık aktör yoktu: ABD.
Trump yönetimi Libya’da savaş ve diplomasi tüm hararetiyle sürerken sahada ve masada kendisini aktif bir şekilde hiç göstermedi. Bu da küresel aktörlerden ziyade bölgesel güçlerin öne çıkmasına, ayrıca Rusya’nın da Akdeniz’de etkin bir ülke haline gelmesine sebebiyet verdi. Türkiye de Libya’da güçlenirken İtalya, Fransa, Mısır ve BAE gibi ülkeler sahada kartlarını açık şekilde oynadı. Ancak Fransa başta olmak üzere Avrupa, ABD’nin ağırlığıyla NATO’nun desteğini alamadıkları bir düzlemde, Libya’da üstünlüğü Türkiye’ye ve Rusya’ya bırakmak zorunda kaldılar. Biden döneminde Libya’da ABD’nin kendisini aktif olarak hissettirmesi, bu minvalde de dengelerin değişmesi bekleniyor. Türkiye tarafından desteklenen Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) ABD desteğini alması halinde Türkiye ile olan ilişkilerinin nasıl devam edeceği merak konusu. Zor bir süreçte Türk desteğiyle ayakta kalan UMH, Biden döneminde ABD desteğini alarak Türkiye’ye sırt çevirdiği takdirde, Türkiye’nin Libya’daki etkinliği sorunlu hale gelebilir.
Öte yandan Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını sürdüren Türkiye, uzun süredir AB’nin yaptırım tehditleri ile karşı karşıya. Burada da AB’nin Biden dönemini beklediği ve ABD’nin açık desteğini alarak Türkiye’ye karşı yaptırımları artıracağı ifade ediliyor. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de de Biden’ın Türkiye karşıtı bir politika izlemesi halinde bölgedeki kriz derinleşebilir.
Güney Kafkasya
Ele alacağımız son bölge ise Güney Kafkasya. Eylül ayında bölgede başlayan çatışmalarda Azerbaycan, Karabağ’da Ermenistan’a karşı büyük bir üstünlük kurmuştu. Burada Türkiye’nin Azerbaycan’a olan siyasi ve askeri desteği büyük bir rol oynamıştı. Karabağ’daki çatışmalarda, tıpkı diğer bölgelerde olduğu gibi, ABD yine gündemde olmadı. Dünyaya yönelik çağrılarına karşın ne Avrupa ne de ABD Ermenistan’a ciddi bir destek sunabildi. Rusya’nın da yanında yer almadığı Ermenistan, bölgede ağır bir yenilgi aldı.
ABD, Fransa ve Rusya ile beraber, 1992 yılında bölgede diplomatik bir çözümü teşvik için kurulan AGİT Minsk grubunun eş başkanlarından biri. Fransa bu rolü paralelinde Ermenistan’a siyasi yönden destek olmak için bazı adımlar atmış olsa da, ABD’nin bu adımlara destek olmaması, bunları boşa çıkardı.
Güney Kafkasya, Karabağ Anlaşması’nın ardından sakinleşmiş durumda. Ancak gelecekte Biden yönetiminin bölgede söz sahibi olmak için Ermenistan’a destek niteliğinde adımlar atması, “Ermeni Soykırımı” başlıklı tasarıları gündeme getirmesi, Türkiye ile gerilim yaşanmasına sebep olabilir.
Sonuç
Tüm bu meseleler göz önüne alınırsa, Türkiye’nin önünde temel olarak iki ana tercih olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, Trump dönemindeki siyaseti sürdürerek Biden yönetimiyle karşı karşıya gelmek pahasına “aykırı” görülen, kendi milli çıkarlarını önceleyen bir politika izlemek. Diğer seçenek ise Biden yönetiminin küresel siyasetiyle daha uyumlu ve uzlaşmacı bir yol izlemek. “Aykırı” bir politika uygulanırsa Türkiye’yi “fırtınalı” bir 4 yılın bekliyor olacak. “Uyumun” tercih edilmesi ise Türkiye’nin, özellikle son 4 yılda yeni vizyonuyla elde ettiği pozisyonun ve kazanımların, ayrıca söylem üstünlüğünün bir ölçüde kaybedilmesi anlamına gelecek.
Türkiye’de son dönemde “ekonomik ve hukuki reformlar” gündemde. Bir süredir ekonomik bir kriz içerisinde bulunan Türkiye Batı dünyasıyla ilişkilerini yeniden iyileştirme arayışında. Biden dönemine bu eksende bakılırsa Türkiye’nin daha uzlaşmacı bir tavır alması muhtemel. Fakat Biden Türkiye’ye karşı daha sert bir politika tercih ederse, Türkiye kendi milli çıkarları için aynı şekilde sert tutumlar takınabilir.
Biden’ın başkanlığının Türkiye için ne ifade edeceği büyük ölçüde Türkiye’nin bu ana tercihine bağlı olacak.