ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post’un Dış Haberler analisti Tharoor Türkiye’nin Ayasofya kararını analiz etti. Tartışmalı ifadelerin de bulunduğu yazıyı, Batı’nın bakış açısına bir örnek olarak okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.
Brooklyn Üniversitesi’nden Profesör Louis Fishman, “Türkiye din ve milliyetçiliğin kesiştiği bir ülke, bu yüzden her zaman Erdoğan’a karşı duran kampın çoğunluğu anıttansa Türk egemenliği ilkesini destekleyecektir”
İstanbul’un Ayasofya’sının (Osmanlı’da camiye dönüştürülmüş ve seçkin bir küresel turizm güzergahı haline gelen Bizans katedrali) durumu, tıpkı kemerli bir kubbe gibi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin üzerinde uzun süredir asılı duruyordu. Ülkesinin İslami köklerinin istikrarlı bir şekilde yeniden ayağa kalkmasını savunan bir lider için Türkiye’nin en ünlü ibadet yerini tekrar Müslüman müminlere kazandırmak güçlü bir miras olacak.
Bu cezbedici meseleden kaçınmak için bariz sebepler vardı. 537’de İmparator I. Justinianus’un yaptırdığı Ayasofya, bir zamanlar tüm Hristiyan aleminin en büyük ve en haşmetli kiliseydi ki Ortodoks Hristiyanlık için hala manevi merkez konumunda. Meslektaşım Kareem Fahim, “Osmanlılar 1453’te İstanbul’u fethettiğinde, çevresine minareler dikilerek ve Bizans mozaikleri beyaz boyayla kaplanarak camiye çevrilmişti” diye yazdı. Ancak Ayasofya’nın gölgesinde, şimdi Türkiye olan yerde büyük ve belirgin Rum ve Hristiyan topluluklar yaşıyordu
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü takip eden kanlı kargaşada bu toplulukların çoğu ortadan kayboldu. Aynı zamanda modern Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’nın kültürel bağlılıklarının ötesine geçmeye çalıştı. Türkiye’nin seküler ve modern kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün 1934 tarihli kararnamesi, Ayasofya’yı İslam gelmeden önce sahip olduğu tarihi derinliğini de kucaklayan bir müzeye dönüştürdü. Dinin ötesine geçerek İstanbul’un farklı kültürlerin ve inançların merkezindeki yerinin önemini gösteren evrensel mirasa dair bir anıt haline gelmişti. Geçen 10 yıl içinde Türkiye’nin diğer bölgelerindeki (ki bazılarına yine Ayasofya deniyor) daha az ünlü eski kiliseler de cami olarak hizmet vermeye başlamış olsa da Erdoğan ve müttefikleri en büyük ödüllerini almaktan sakınmıştı.
Ta ki Türkiye Cumhurbaşkanı, Ayasofya’nın yeniden cami olacağını, yerleşkede ezanların iki hafta içinde tekrar başlayacağını açıkladığı güne kadar. Türk yetkililer alanın herkese açık kalacağını ve Hristiyan ikonlarıyla mozaiklerinin zarar görmeyeceğini duyurdu.
Dünyanın dört bir yanından yine de tepki geldi. Rus Patriği Kirill, hamleyi “tüm Hristiyan uygarlığına tehdit” diye niteledi. Pazar günü Papa Françesko, “Aziz Sophia’yı düşündüğünü” ve “derin bir acı içinde olduğunu” açıkladı. Birleşmiş Milletler’in kültür örgütü UNESCO, Türk makamlarını “alanın evrensel ehemmiyetini etkileyebilecek herhangi bir karar almamaya” dair uyaran bir açıklama yayımladı. Komşu Yunanistan’dan Trump yönetimine ve Kremlin’e kadar birçok hükümet endişe ve itiraz bildirileri yayımladı.
Bazı eleştirmenler, Türk sekülerizmine indirilen bir darbe olarak gördükleri bu meselenin yasını tuttu. Nobel ödüllü romancı Orhan Pamuk 10 Temmuz’da BBC’ye verdiği demeçte, “Ayasofya’yı yeniden camiye dönüştürmek ne yazık ki, dünyanın geri kalanına biz artık seküler değiliz demek anlamına geliyor” dedi.
“Benim gibi buna karşı çıkan ama sesleri duyulmayan milyonlarca laik Türk var.”
Orhan Pamuk
Erdoğan koronavirüs pandemisi esnasında daha da harap hale gelen vahim ekonomiyle uğraşırken siyasi rakipleri hamlenin zamanlaması üzerinde duruyor. Türkiye’nin en büyük muhalefet partisine mensup İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 10 Temmuz’daki açıklamasından önce geçen ay verdiği röportajda, “Dünyanın mirası bu, muazzam bir eser” demişti.
Şimdi bugün yüzde 97 oranında turizmin donduğu, otellerin kapandığı, turizmin dip yaptığı, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı bir ortamda bu tartışmayı açmak niye?
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu
Erdoğan kararı Türk egemenliğinin tatbiki diye nitelendirerek şikayetleri kale almadı. Ülkenin muhalefet partileri de çok fazla mesele çıkarmaya yeltenmedi. Brooklyn Üniversitesi’nden Profesör Louis Fishman, “Türkiye din ve milliyetçiliğin kesiştiği bir ülke, bu yüzden her zaman Erdoğan’a karşı duran kampın çoğunluğu anıttansa Türk egemenliği ilkesini destekleyecektir” dedi.
Egemenlik hakkına sahip çıkma arzusu Ayasofya’nın müze mi yoksa cami mi olacağıyla ilgili tartışmaları kesinlikle ortadan kaldıracaktır
Brooklyn Üniversitesi’nden Profesör Louis Fishman
Ayasofya, modern siyasete zıt düşen ilk tarihi dini mekan değil. Hindistan, bazı Hinduların önemli bir ilahın doğum yerine inşa edildiğine inandığı camiyi öfkeli bir güruhun yıkmasının ardından yaşanan 1992’deki dini isyanların izlerini hala taşıyor. Ülkenin mevcut Hindu milliyetçisi yöneticileri, alana dair anlaşmazlığı uzun zamandır silah olarak kullanıyor. Erdoğan için Ayasofya’nın statüsünü değiştirmek, tabanını hoşnut etmek ve siyasi markasına sahip çıkmakla ilgili bir hamle gibi görünüyor: Kendini daha seküler Türkiyelilerle onlarca yıldır süren ideolojik mücadeleye sıkıca bağlayan dindarlıkla biçim değiştiren rahatsız edici bir milliyetçilik.
Türkiye üzerine çalışan akademisyen Nicholas Danforth, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada “Bir müze olarak Ayasofya, insanlığı birleştirmek için dini aşan ortak sanatsal ve kültürel değerlerin olduğu fikrinin sembolüydü” dedi.
Camiye dönüşmesi bugün dünya çapındaki sağcı milliyetçiliğin ve dini şovenizmin yükselişine dair çok uygun bir sembol oldu.
Nicholas Danforth
Bu arada Türkiye’nin Hristiyan nüfusu, nihayetinde küçülen bir topluluğun karşılaştığı zorlukları göz ardı eden bu tartışmada seyirci konumunda kalıyor. Birleşik Krallık’taki Tarihsel Analiz ve Çatışma Araştırmaları Merkezi’nin müdürü ve Türkiyeli bir Hristiyan olan Ziya Meral, “Ne camiye dönüştürme gündemleri, ne de Türkiye’de ya da yurt dışında buna karşı verilen yüksek sesli tepkiler bizle ilgili değil” dedi.
Öyle olsaydı, odak noktası ülkede kalan 100 bin kadar Hristiyan’ın geleceğini nasıl koruyabileceğimiz ve yas tuttuğumuz trajedi de bu kadar fazla sayıda kilisemizin neden boşaldığı ve neden birkaç on yıl içinde Anadolu’nun zengin Hristiyan mirasının yaşayan kültürler ve topluluklar üzerinde pek de bir etkisi kalmayacağı olurdu.
Ziya Meral,
Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu