Salı, Nisan 30, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

ABD’nin yeni küresel ekonomik vizyonunun geleceği var mı? / Gideon Rachman

Amerika küresel ekonomiyi nasıl yeniden şekillendiriyor?

Biden yönetimi yeni bir Washington uzlaşısı için tartışmayı kazandığını düşünüyor. Bazı müttefikler temkinli davranıyor.

Amerika’nın uluslararası ekonomiye yaklaşımında önceden haber verilmeyen bir devrim gerçekleşti. Yeni düşünce ortaya çıktıkça, küresel ekonomiyi ve batı ittifakını yeniden şekillendiriyor.

Bu yaklaşım en açık şekilde Jake Sullivan’ın 27 Nisan’da yaptığı bir konuşmada ortaya kondu. Sullivan’ın Başkan Joe Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı olması bir ipucu. Çin ile stratejik rekabet yeni düşüncenin merkezinde yer alıyor.

Ancak Sullivan’ın konuşması jeopolitiğin çok ötesindeydi. Biden yönetiminin yerel ve uluslararası hedeflerini birleştirmek ve bunları tutarlı bir bütün haline getirmek için oldukça iddialı bir çabaydı. ABD yeni bir stratejik sanayi politikasıyla bir yandan Amerikan orta sınıfını ve ABD demokrasisini yeniden canlandırırken diğer yandan iklim değişikliğiyle mücadele etmeyi ve Çin’e karşı kalıcı bir teknolojik üstünlük kurmayı amaçlıyor.

Amerika’nın müttefiklerinin birçoğu, masadan kayıp giden parçanın yabancıların çıkarları olmasından korkuyor. Özellikle Enflasyonu Düşürme Yasası’nda öngörülen Amerikan sanayisine ve temiz teknolojiye yönelik yüz milyarlarca dolar değerindeki sübvansiyonların Avrupa ve Asya’daki üreticilerin ve işçilerin zararına olacağından endişe ediyorlar. Bazıları da Çin ile ticaretin ‘riskten arındırılması’ yönündeki baskıların uluslararası ticareti ciddi şekilde sekteye uğratacağından korkuyor. Ve pek çok kişi ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü’nde reform taleplerinin serbest ticaretin koruyucusuna zarar vereceğinden endişe ediyor.

ABD’li yetkililer, Sullivan’ın konuşmasında batılı müttefiklerin ve küresel güneyin çıkarlarına defalarca atıfta bulunduğuna işaret ederek bu önerilere karşı çıkıyorlar. Amerika’nın nihayet iklim değişikliğine karşı mücadelede liderliği ele aldığını ve bunun tüm dünyada memnuniyetle karşılanması gerektiğini savunuyorlar.

Sullivan ayrıca ‘riskten arındırmanın’ Çin’i küresel tedarik zincirlerinden çıkarmak anlamına gelmediğini vurgulamaktan da geri durmuyor. Geçen hafta bana şöyle dedi: “Kritik ürünler için birden fazla kaynağın bulunduğu bir dünya inşa etmeye çalışıyoruz. Çin iPhone üretmesin ya da güneş paneli üretmesin demiyoruz, ama diğer ülkeler de üretmeli diyoruz.”

Sullivan, Amerika’nın dostlarını bu ‘yeni Washington uzlaşısının’ herkes için işe yarayabileceğine ikna etmek istiyor. ABD’nin Hiroşima’daki son G7 toplantısında önemli bir ilerleme kaydettiğini düşünüyor ve zirvenin ‘ileriye doğru gerçekten önemli bir adım’ attığını savunuyor. Özellikle de Amerika’nın müttefiklerinin, yeşil dönüşümü sübvanse etme planları konusunda artık güven duyduklarına ve benzer bir yaklaşımı benimsediklerine inanıyor. Ona göre temiz enerjiye geçiş süreci “ileride sürtüşmeden ziyade bir işbirliği kaynağı olacak.”

G7 bildirisinde, risklerin azaltılmasından tedarik zincirlerine kadar çeşitli konularda önemli bir dil ve yaklaşım yakınlaşması olduğu açıktır.

Ama hem G7’deki hem de G7 dışındaki Amerikan müttefikleriyle konuşulduğunda, ABD’nin izlediği politika konusunda hâlâ bir tedirginlik olduğu açıkça görülüyor. Tekrarlanan endişelerden biri, Amerika’nın Çin’e yönelik tedbirler almaya devam edeceği ve bunun ardından ‘müttefik ve ortaklarının’ bu tedbirleri benimsemeleri için büyük baskı altına girecekleri yönünde.

Amerika’nın güneydoğu Asya’daki en yakın müttefiki Singapur’un başbakan yardımcısı Lawrence Wong geçtiğimiz günlerde şu uyarıda bulundu: “Riskten arındırma çok ileri götürülürse … daha parçalanmış ve ayrışmış bir dünya ekonomisi ile karşı karşıya kalırız.” Avrupa’da, Washington’da tasarlanan yeni bir küresel ekonomik mimarinin kaçınılmaz olarak ABD’li üreticileri ve işçileri kayıracağına dair endişeler devam ediyor.

ABD’nin farklı müttefikleri farklı şekillerde tepki veriyor. AB içinde, sanayi politikası yoluyla Avrupa şampiyonlarının yaratılmasını destekleyen bir lobi her zaman var olmuştur. Bu lobi Amerika’nın sanayi politikasına yönelmesiyle güçlendi. Geçtiğimiz Aralık ayında AB, yeşil ve dijital geçişler için ‘iddialı bir Avrupa sanayi politikası’ taahhüdünde bulundu.

Fakat AB’nin sübvansiyon yoluna gitmesi halinde kendi tek pazarını baltalayacağından endişe eden Avrupalılar da var. AB, ABD hükümetinden çok daha az mali güce sahip olduğundan, sübvansiyon yarışında sudan çıkmış balığa dönebilir.

İngiltere, Japonya ve Kanada gibi AB dışındaki Amerikan müttefiklerinin ayrı bir endişesi var. ABD ve AB arasındaki müzakereler ‘küresel batı’da bir uzlaşı sağlamanın ana yolu haline gelirse, iki ana blok dışında kalanların dezavantajlı duruma düşeceğinden endişe ediyorlar. Bir diplomatın ifadesiyle, AB ve ABD ‘iki dev panda gibi.’ Çok nadiren çiftleşirler. Fakat çiftleştiklerinde de bu ilişkinin münhasır bir ilişki olma tehlikesi vardır (gerçi teknik olarak pandalar tek eşli değildir).

Panda sorununa yanıt olarak Kanadalılar, G7’ye küresel ekonomi için yeni kuralların önerilmesi ve hazırlanmasında resmi bir rol vermeyi inceliyor.

Sullivan’ın ‘yenilikçi yeni uluslararası ekonomik ortaklıklardan’ söz etmesi İngilizlerin ilgisini çekti. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak bu hafta Washington’a yapacağı ziyarette, savunma teknolojisi ve yapay zekanın düzenlenmesi de dahil olmak üzere İngiltere’nin ABD ile bu tür bir ortaklık kurabileceği alanları araştıracak.

Tüm bu ekonomik tartışmaların üzerinde jeopolitik bir korku bulutu dolaşıyor. Rusya AB sınırlarında savaş yürütüyor. Japonlar Çin’den korkuyor. Tüm taraflar askeri koruma için Sam Amca’ya bakıyor. Amerika’nın müttefiklerinin Sullivan doktrini konusunda hâlâ çekinceleri var. Ama şu an ABD ile tartışmaya girmenin zamanı değil.

Gideon Rachman/Financial Times

Popüler Yazılar