Financial Times gazetesi, G7 ülkelerindeki siyasi merkezlerin parçalanmış olduğunu ve bu ülkelerin kendi iç yönetimlerini sağlamakta zorluk çektiklerini yazdı. Donald Trump’ın geri dönüşünün durumu daha da kötüleştirebileceği uyarısında bulundu.
Financial Times’a göre, Jake Sullivan, Biden yönetiminin Ulusal Güvenlik Danışmanı, G7’nin özgür dünya için liderlik rolü üstlendiğini iddia etti. Ancak, G7 ülkelerinin çoğu şu anda iç politik sorunlarla mücadele ediyor ve hatta kendi işlerini yönetmekte bile zorlanıyor; bu durumda, özgür dünyayı yönetmeleri pek olası görünmüyor.
Gazete, Fransa, Almanya, Kanada, Japonya ve Güney Kore’deki siyasi durumu ele alarak, Güney Kore’nin henüz G7 üyesi olmadığını ancak toplantılara katıldığını belirtti. Fransa’da, hükümetin bütçe tasarısını onaylayamaması nedeniyle hükümetin düşmesiyle birlikte yeni bir başbakan atandı; ancak aynı sorunlarla karşılaşması bekleniyor. Ayrıca, Emmanuel Macron‘un 2027’deki başkanlık dönemi bitmeden istifa edeceği yönünde spekülasyonlar var.
Almanya’da, “trafik ışığı” koalisyonunun çökmesinin ardından seçimler yaklaşırken, Japonya’da 2009’dan sonra ilk kez Liberal Demokrat Parti’nin hükümetin çoğunluğunu kaybettiği bir seçim oldu ve 2024’te başka bir seçim yapılması bekleniyor. Kanada’da ise, yaklaşık on yıldır iktidarda olan Justin Trudeau, anketlerde partisinin geriye düşmesi nedeniyle istifa çağrılarıyla karşı karşıya.
Güney Kore’de, Yoon Suk-yeol‘un siyasi pozisyonu o kadar zayıfladı ki, askeri hükümetin ilan edilmesine yol açtı. Halk protestoları onu hızla geri adım atmaya zorladı ve bu durum, meclisteki oylamalarla sonuçlandı.
Birleşik Krallık’ta, Keir Starmer, geçen yaz yapılan seçimlerde çoğunluğu kazanmış olsa da, o zamandan beri popülerliği büyük ölçüde düştü. Gerçek şu ki, beş ay iktidarda olmasına rağmen, İngiltere’de son dört ayın en az sevilen başbakanı oldu. Sadece İtalya’da Giorgia Meloni, seçmenleri arasında popüler olduğunu ve pazarda iyi bir performans sergilediğini iddia edebilir.
Raporun devamında, G7 demokrasilerindeki istikrarlı hükümetlerin sürdürülmesinin iki ana faktör nedeniyle zorlaştığı belirtiliyor: Birincisi, siyasi güç merkezlerinin popülerliğinin düşmesi ve popülist partilerin güç kazanması, ikincisi ise düşük ekonomik büyüme, finansal kriz, pandemi ve savunma harcamalarındaki artış talepleriyle ilgili mali baskılardır.
Popülizm ve mali problemler birbirini pekiştiriyor ve yönetim süreçlerini zorlaştırıyor. Fransa hükümeti, yüzde 6’lık bir bütçe açığını kapatmak için harcamaları kısmayı ve vergileri artırmayı amaçlayarak çöküşe uğradı. Fransa’daki aşırı sağın büyük bir kısmının parlamentoda bulunması, siyasi anlaşmalar yapmayı zorlaştırıyor.
Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi, G7 ülkelerinde daha fazla istikrarsızlık yaratabilir. Trump ve popüler ortağı Elon Musk, müttefik hükümetlere yardım etmek yerine daha fazla karışıklık yaratacaktır.
Trump, Justin Trudeau’yu aşağılama konusunda devam ediyor ve Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti olarak nitelendiriyor; Kanada başbakanını ise “valisi” olarak görüyor.
Trump’ın bağlı olduğu Cumhuriyetçi Parti, artık Avrupa’daki geleneksel muhafazakarları kardeş partiler olarak görmüyor. Kemi Badenoch (İngiltere Muhafazakar Partisi lideri) ve Friedrich Merz (Almanya Hristiyan Demokrat Partisi lideri) büyük bir hayal kırıklığı içinde, Trump ve Musk’ın, radikal ve sağcı partilerle olan tutumlarını endişeyle izliyorlar.
Almanya’daki Hristiyan Demokrat Parti, şu anda sağcı aşırı parti Alternatif für Deutschland‘dan daha fazla destek alıyor, ancak sağcılar ve popülistler, tüm G7’de Trump gibi bir dost bulabiliyorlar. Elon Musk, Alternatif für Deutschland gibi partilere para ve reklam desteği sağlayabilir, ancak bu destek çeşitli tepkilere yol açtı.
Financial Times, Trump’ın durumu daha da kötüleştirebilecek bir ortam yaratabileceğini ve ABD’nin en yakın müttefik ülkelerinin liderlerinin, artık onu tehlikeli bir siyasi rakip olarak görebileceğini belirtiyor.
