Hizbullah Hizbullah’tan, İsrail de İsrail’den ibaret değil. Kimse tek başına savaşmıyor. Olası Lübnan cephesi bunu daha da açığa çıkaracaktır. İsrail’in arkasındaki küresel gücün orantısızlığı da ortada. Ama yıkım ve öldürme gücü ile kırılganlık arasında ters orantı var.
Kıyamet sırası Lübnan’da mı? İsrail, Gazze cephesini kapattıktan sonra mı kuzeye yüklenecek yoksa iki cephede birden savaşa mı kalkışacak? Sorular, İsrail ordusunun gelişmiş ölüm makineleriyle yetinmeyip yangın çıkarmak için Orta Çağ’dan kalma mancınıkla alev topları fırlatması kadar sahici.
Gidişatın yönünün tayininde bakılması gereken birkaç yer var. İsrail’in vahşet potansiyeliyle yapabilecekleri bir kenara ABD ve İran’ın pozisyonu bu cephenin sınırlandırılması ya da serbest bırakılmasında belirleyici faktör olarak öne çıkıyor. İki ülkenin diplomatik manevraları Lübnan cephesinin hiçbir tarafta göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor.
Hizbullah’ın Safed, Akka, Nahariye, Tiberya ve Golan’a kadar 120-130 kilometrelik bir alanda etkili olan saldırıları İsrail’i kaldıramayacağı bir duruma soktu. İsrail kendisine meydan okunmasına alışık değil. Koruma çemberinin kırılmasından dolayı şaşkın. Karşı tarafa çok ağır bedeller ödetmesine rağmen caydırıcılığını yeniden kuramıyor. Aşama aşama işleyen bir stratejiyle Hizbullah, İHA uçurup hava savunmasını çözdü. Radarları atlatabileceği vadileri, tepeleri belirledi. Topografyaya uyumlu strateji geliştirdi. Roket ve SİHA saldırılarıyla kuzeyde radarlar, kameralar ve iletişim sistemlerini vurarak askeri üsler, gözetim kuleleri ve kontrol noktalarını köreltti. Hem İHA ve SİHA’larla Demir Kubbe’yi atlatıyor hem de sızma operasyonları düzenliyor. Eğer tam teşekküllü bir savaş patlak verirse kara savaşını İsrail’e taşıyabileceği koşulları oluşturuyor.
Ayrıca İsrail’in gururu Hermes 900 SİHA’lardan birkaçını düşürdü. İsrail jetlerini geri çekilmeye zorlayan uçaksavar atışları yaptı. Celile’de bir Demir Kubbe bataryasını vurdu. 250 kilometrelik alanda tarama yapabilen, özellikle alçak irtifada uçan SİHA’ları tespit eden ve üç katmanlı savunma sistemiyle korunan 230 milyon dolarlık casus balonu SKY DEW’i imha etti. Bu körelme sayesinde Irak İslami Direnişi’nin fırlattığı füzeler Hayfa’ya ulaşıyor. Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz hava sahasındaki tüm operasyonları koordine eden Meron Üssü’nü defalarca vurdu.
***
İsrail ordu raporunda belirtildiği üzere hava savunma sistemi roket ve füzeleri önlese de SİHA’larla baş edemiyor. Tuğgeneral Zvika Haimoviç “Gerçek şu ki, böylesi bir İHA savaşı ile yüzleşmeye hazır değildik. Hizbullah bizi şaşırttı” diyor. Haimoviç, İsrail’in SİHA tehdidini bertaraf edememesi halinde herhangi bir caydırıcılık yaratamayacağını vurguluyor. Maariv gazetesine göre savunma kuruluşları şimdi sistemin açıklarını nasıl kapatacaklarına kafa yoruyor.
Jerusalem Post’a göre ‘Hizbullah İsrail’in savunma katmanlarına sızmaya çalışıyor; İranlıların Ukrayna’ya karşı Rusya’ya transfer ettiği teknolojinin aynısını kullanıyor; yapay zekaya dayalı İHA’larla savunma duvarlarını gizlice geçiyor; bu da İsrail ordusunu şaşkına çeviriyor.’
Maariv de “Hizbullah kuzeyde çorak toprak istiyordu ve istediğini aldı. Hizbullah üyeleri sınır hattının birkaç yüz metre ötesinde faaliyet gösteriyor” diyor.
Yani pek çok açıdan İsrail’in üzerine yatamayacağı sonuçlar oluştu. İsrailli liderler histerik tepkilerle Lübnan’ı taş devrine döndürmekten, Beyrut’u Gazze’ye benzetmekten, Lübnan’ın güneyini işgal etmekten, Hizbullah’ı Litani nehrinin kuzeyine itip kalıcı tampon bölge kurmaktan söz ediyor. Haaretz yazarı Zvi Bar’el’e göre tartışmalarda Celile sakinlerinin evlerine dönebilmeleri için Lübnan’ın altyapısını yok edecek kesin bir darbe önerisi tek ve kaçınılmaz strateji olarak öne çıkıyor.
Gazze Şeridi’nde Filistinlileri aç bırakma ve topyekûn imha doktrininin fikir babası Tümgeneral Giora Eiland, Hizbullah’ın ağır bir darbe alsa bile kısa sürede toparlanacağını öngörüyor. Eiland’ın ikinci öngörüsü de şu: “Gazze’deki gibi Lübnan altyapısının çökertilmesi halinde Lübnanlı bir vatansever olarak Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ateşi kesmek zorunda kalabilir.”
Kuzeyde bazı birlikler Lübnan savaşı için eğitime sokuldu. Kan 11 televizyonuna göre ordudaki yedek kuvvetlerin sayısı 300 bine yükseldi, kuzey cephesi için sayı artırılabilir. İsrail Radyosu’na göre de savaş kabinesi, Lübnan cephesinin kızışması halinde hazır olmaları için 50 bin yedek askerin silah altına alınmasını kararlaştırdı. Ancak CBS News’e konuşan bir Amerikalı yetkilinin gözlemlerine göre eğitim çalışmalarına rağmen İsrail harekete geçmeye hazır değil.
Ne zaman ve nasıl bitireceğine kendisinin karar veremeyeceği bir savaş önünde duruyor. İsrail’in kuzey cephesi için karar verirken ayması gereken bazı açmazlar oluştu:
– Gazze’ye o kadar bomba yağdırdı ki cephaneliği ikmal gerektiriyor.
– Gazze’de plansızlık ve kayıplar ordunun moralini bozdu. Birliklerde tepkiler ve düzensizlikler artıyor. Asker sıkıntısı da çekiliyor. Ordu daha büyük bir cepheye hazır gözükmüyor.
– Ekonomik göstergeler kötüye gidiyor. Lübnan cephesi hazineyi batırabilir. (Elbette İsrail hazinesinin hortumları dışarda pek çok yere bağlı. Bu konuda çok endişeli olmayabilirler.)
– Lübnan’la savaş kuzeyin tamamen boşalmasına neden olabilir. Hayfa limanının devreden çıkması ağır darbe olur. Tahliyeden başka seçenek yok. Bu da içeride baskıyı artırabilir.
– Uluslararası alandaki tecrit hali büyüyor. Dost bildiği ülkeler nezdinde bile meşruiyet sorunu yaşıyor. Gazze’den farklı olarak Lübnan için uluslararası destek aramak zorunda kalabilir.
– Lübnan’a savaş açıldığında Suriye, Irak ve Yemen’den daha fazla roket ve füze gelmesi muhtemel. Amerikan-İngiliz koalisyonu bu ekseni kontrol altına almayı başaramadı. Ayrıca Körfez başta olmak üzere Arap ülkeleri arasında İsrail’i kayıran kolonlar çökebilir.
Özetle İsrail’in müttefiklerinden kapsamlı bir şekilde askeri, mali ve diplomatik destek almadan Lübnan’a dalması kendisi açısından “son savaşı” tetikleyebilir.
***
İsrail’in askeri doktrini bütün cephelerde savaşa hazır olmayı öngörüyor. Fakat Gazze cephesini kapatmadan Lübnan’a yönelme senaryosunu çok tehlikeli bulanlar da az değil. Dahası Gazze kapansa da Lübnan cephesinin İsrail’i geçmişteki hiçbir savaşla kıyaslanamayacak sonuçlarla karşı karşıya bırakacağı uyarıları geliyor.
Maariv’e konuşan Alma Enstitüsü’nden Tal Beeri savaş çıkarsa bunun neye benzeyeceğine dair şu öngörülerde bulunuyor:
– İsrail cephesi, 2006 savaşı dahil daha önce hiç görülmemiş bir ateş gücüyle karşılaşacaktır.
– Hizbullah isabetli atış kabiliyetiyle İsrail topraklarının tamamını hedef alabilir.
– Esas olarak büyük miktarda ateş altında kalacak olan bölge Hayfa’ya kadar olan tüm kuzey bölgesidir.
– Kuzeyde savaşın ilk iki haftasında normal yaşam imkânsız hale gelecektir.
– Daha güneydeki Hadera, Netanya ve Guş Dan hattı da hedefte olacaktır. Hizbullah için Guş Dan’a ateş açmak zaferdir.
– 300 km menzilli Fetih 110 dahil farklı füzeler kullanılacaktır. 500 kg patlayıcı taşıyan Fetih 110 füzelerinin bazıları çok isabetli.
– Hizbullah Celile’de işgale kalkışacaktır. Yüzlerce ajan kullanarak hedeflenen bir bölgeye sızmaya çalışacaktır. Rıdwan birlikleri bunu yapabilecek kapasitede.
Alma Enstitüsü’nün tahminlerine göre Hizbullah’ın cephaneliğinde şunlar var:
– 150 bin havan topu
– Menzili 80 km’ye varan 65 bin roket
– 80 ila 200 km menzilli 5 bin füze
– 200 km ve üzeri menzilli 5 bin füze
– 2500 İHA
– Yüzlerce uçaksavar ya da seyir füzeleri.
Hizbullah 13 Haziran’da önde gelen komutanlarından Talib Sami Abdullah’ın öldürülmesiyle ağır bir darbe alınca İsrail’i roket yağmuruna tuttu. Bu 8 Ekim’den bu yana en kapsamlı saldırıydı. Ayrıca İsrail el yükseltince Hizbullah’ın da ateş gücünü ve menzilini artırabildiği görüldü. Hizbullah silahlarını aşama aşama kullanıyor ve bu şekilde cephaneliğinin gizemini koruyor. Elindeki silahlara dair bilinmezlik hem tam teşekküllü bir savaş halinde ne olacağına dair öngörüleri zayıflatıyor hem de korku yaratıyor.
Malum Hizbullah bu cepheyi kapatmayı Gazze’de savaşın sonlandırılması şartına bağladı. Gazze’de ateşkese yanaşmayan İsrail’in tercihi şimdilik bir yıpratma savaşı içinde kalmak. Ama bu kuzeyde de karşılıklı bir yıpratma savaşı anlamına geliyor. Burada bir sarmal karşımıza çıkıyor. Gazze’deki savaşın sürmesi Lübnan, Yemen ve Irak’taki direniş hatlarının canlı kalacağı anlamına geliyor.
***
Lübnan cephesinin olası istikametine etki edebilecek ABD ve İran’ın ayak izlerine gelince: Birbirine düşman iki gücün Lübnan’da birbirine zıt tercihleri sadece çatışmanın sınırlandırılması konusunda çakışıyor. ABD başından beri bu cephenin açılmasını önlemeye çalıştı. Şark’ul Evsat’a göre Amerikalılar, Talib Sami Abdullah’ın öldürülmesinin ardından Hizbullah’a “Yanlış bir hesap yapıp da durumu tırmandırmayın” mesajı gönderdi. ABD Başkanı Joe Biden’ın özel elçisi Amos Hochstein kapsamlı bir savaşı engellemenin yollarını görüşmek üzere bugün İsrail’e gidiyor. CBS News’e göre Lübnan’a odaklanan Amerikalı yetkililer savaşı önlemede Gazze’de ateşkesin fırsat olacağını düşünüyor.
Hesap şu: Gazze’de ateşkes sağlanır, Hizbullah ateşi keser ve sınırdan uzaklaşır, böylece Mavi Hat’taki statü korunur ve İsrailli yerleşimciler kuzeye döner. Fransa da bunun peşinde. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, G7 zirvesinde İsrail, ABD ve Fransa’yı içeren üçlü bir komite önerdi. Fakat İsrail’de kafalar karışık. Savunma Bakanı Yoav Gallant, Fransa’nın İsrail’e karşı düşmanca politikalar benimsediğini öne sürüp “İsrail üçlü çerçeveye taraf olmayacak” diye çıkıştı. Dışişleri ise “Fransa’ya yönelik açıklamalar yanlış ve yersiz” diyerek Gallant’ı payladı.
Fakat İsrail mevcut durumun Hizbullah’ın kendi caydırıcılığını dayatabildiği yeni bir statüye dönüşmesini istemiyor.
Burada dönüp İran’a bakmak gerekiyor. Tahran için direniş ekseni kırmızı çizgi. Çöküşe izin vermek Tahran’da “İran için de sonun başlangıcı” olarak okunuyor. Çift yönlü bir rota izleniyor: Direnişi sağlam tutmak ve direnişi çökertecek daha büyük savaştan kaçınmak.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ın helikopter kazasında ölmesinin ardından çizgide sapma olmadı. Vekil Dışişleri Bakanı Ali Bagheri Kani’nin Lübnan, Suriye ve Irak’taki ayak izlerinin yanı sıra diğer ülkelerde temas trafiği şunu söylüyor: İran hem ‘Direniş Ekseni’ni güçlendirmeye devam edecek hem de savaşın bölgeselleşmemesi için etkisini kullanacak. Bunun için Amerikalılarla dolaylı görüşmeler yaparken İsrail’in kontrol edilmesini bekliyor.
Muhafazakarların dümenindeki İran, 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan çok önce İsrail-Amerikan ekseniyle olası çatışmanın kapsama alanlarında ilişkilerini normalleştirdi. Geçiş dönemi ekibi olası tırmanış senaryoları karşısında bir yandan Direniş Ekseni’ni temin etmeye diğer yandan komşuların tutumundan emin olmaya çalışıyor. Kani’nin Lübnan, Suriye ve Irak temasları sahalar ya da cephelerin birliği konseptine göre ortaklaşma amacını yansıtıyor. Kani’nin geçen hafta Bağdat’ta siyasi liderlerle görüşmelerinden çıkan sonuç memnuniyet yarattı. İsrail ve ABD’nin nüfuz edebildiği Kürdistan da yakın plana alındı. Kani’nin Erbil ve Süleymaniye’deki görüşmelerinde Kürdistan’la ilişkileri geliştirmenin önemine vurgu yapılırken bölgenin istikrarını tehdit eden girişimlere izin verilmemesi istendi. İranlı Kürt partilerin kamplarına ve bazı işadamlarının villalarına yönelik balistik salvolar dikkate alındığında Tahran’ın görmek istediği Kürdistan fotoğrafı netleşiyor: İran’a karşı Kürdistan fırlatma rampasına dönüşmesin.
Komşulardan emin olma arayışının Kafkasya tarafındaki sonuçları da kayda değer. Karabağ savaşından itibaren Azerbaycan’ı askeri tatbikatlarla tehdit eden İran bu ülkeyle sınır güvenliğine yönelik ortak askeri tatbikat düzenleyecek noktaya geldi.
ABD ile İsrail’i tanıma hedefini de içeren stratejik çerçeve anlaşmasının pazarlığını yapan Suudi Arabistan’la açılan yeni sayfaya halel gelmemesi için de çaba harcanıyor. Bu süreçte Kani, İsrail’i tanıyan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de temas etti. Gaz sahasının paylaşıldığı Katar’la zaten ilişkilerin rengi Suudi-Emirlik ikilisinden farklı. İçerde muhafazakârlar ipleri tamamen ellerine alırken dışarda normalleşme paradoksal bir durum olsa da bu anlaşılamaz bir şey değil.
İran’ın çevreyi güvenli kılma çabasına karşın hiçbir şeyin garantisinin olmayabileceğini gösteren başka bir girişim yaşandı. Axios’a göre İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, 10 Haziran’da Manama’da Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Mısır ve Bahreynli üst düzey komutanlarla bir araya geldi. İşbirliğinin ele alındığı toplantı ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) himayesinde gerçekleşti. Amerikalılar 13 Nisan’da İran’ın füze ve SİHA yağmuruna karşı önleme operasyonunun başarısını Arapları cesaretlendirmek için kullanıyor. Araplarla işbirliğinin İran’a karşı istihbarat ve erken uyarı mekanizmalarını nasıl işlevsel kıldığı anlatılıyor.
***
Özetlersek; Hizbullah Hizbullah’tan, İsrail de İsrail’den ibaret değil. Kimse tek başına savaşmıyor. Olası Lübnan cephesi bunu daha da açığa çıkaracaktır. İsrail’in arkasındaki küresel gücün orantısızlığı da ortada. Ama yıkım ve öldürme gücü ile kırılganlık arasında ters orantı var. Bu durum ağır kayıplar veren direniş lehine bir dengeleme etkisi yaratıyor. Amerikan, İngiliz ve Alman koruması altında kıyas kabul etmez güç üstünlüğü İsrail’e zafer sunmuyor. İsrail hem İran hem de ABD’nin kaçındığı bir savaşı çıkarmakta ısrar ederse klasik müttefikler düzeninde de bozulmalar yaşanabilir.
DuvaR