Suriye ve Irak’ın kuzeyine yönelik Pençe-Kılıç Harekatı’nın yankıları sürüyor. ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu’nca harekattan 1 gün önce yapılan uyarı ‘Nereden bildiler?’ sorusunu beraberinde getirdi. BM Antlaşması’nın 51. maddesine değinen uzmanlar, Ankara’nın bu nedenle diğer ülkeleri bilgilendirdiği ancak bir ‘onay alma’ süreci olmadığı görüşünde.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son dönemdeki en büyük hava harekatlarından biri olan Pençe-Kılıç kapsamında Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki terör bölgeleri eş zamanlı vuruldu. Aralarında sözde üst düzey isimlerin de bulunduğu 184 teröristin öldürüldüğü duyuruldu.
Harekatın sonuçları kadar öncesinde yaşananlar da dikkat çekici. Özellikle, ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu’nca Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyinde askeri harekat düzenleyebileceğine dair yaptığı ‘uyarı’ tartışılmaya devam ediyor.
Bölgeyi yakından takip eden isimlere göre uyarının yapıldığı alandaki ABD vatandaşlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Kamuya açık kaynaklardan yapılan bu uyarı haliyle başta PKK-PYD mensubu teröristler olmak üzere bölgedeki herkesin tedbir almasını kolaylaştırıyor.
Bu noktada karşımıza bir soru daha çıkıyor… ABD, Türkiye’nin bölgeye yönelik bir harekat icra edeceğini nasıl biliyor? Ankara, herhangi bir ülkeye operasyon yapacağına dair bilgi vermekle yükümlü mü? Bu durumun uluslararası hukuk penceresinden yansımaları nasıl görünüyor?
Tüm bu soruların yanıtını uluslararası hukuk alanında değerli çalışmaları olan Prof. Dr. Selami Kuran ile konuştuk.
BM 51. madde ne anlama geliyor?
Milli Savunma Bakanlığı, harekata dair detayları paylaşırken söz konusu adımın Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nın 51. maddesine dayandığını net bir şekilde vurgulamıştı.
Prof. Dr. Kuran da öncelikle 51. madde üzerinden bir çerçeve çiziyor. Uluslararası sistemde BM Antlaşması’nın en temel metin olduğuna vurgu yapıyor ve ikinci maddede ‘devletlerin toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına karşı kuvvet kullanmak yasaktır’ ifadesine dikkat çekiyor.
Ancak bu maddeyi kimi özel durumlarda ‘geçersiz’ kılabilecek 2 ayrı madde olduğundan bahsediyor. Bunlar, BM Antlaşması’nın 42. ve 51. maddeleri.
BM Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) yetki veren 42. maddeyi anlatıyor ilk olarak Prof. Dr. Kuran ve “Konseyin alacağı kararla bir ülkeye karşı askeri güç kullanılabilir.” diyor.
51. maddeyi ise temel olarak ‘meşru müdafaa hakkı’ üzerinden ele alıyor, bu madde kapsamında bir ülkenin diğer bir ülkeye meşru müdafaa ya da ortak meşru müdafaa kapsamında müdahale edebileceğinin altını çiziyor.
Terörle mücadele edemeyen komşularımız var
Prof. Dr. Selami Kuran bu noktada önemli bir husustan bahsediyor… Ülkelerin kendi sınırları içerisindeki teröristlerle mücadele etmesine yönelik iki farklı projeksiyon olduğunu söylüyor. Bunlardan ilki ‘isteksizlik teorisi’ olarak kabul ediliyor. Söz konusu ülkede teröristlere göz yumulması hatta kimi durumlarda yardım dahil edildiği bir süreci anlatıyor ve Hafız Esad yönetimindeki Suriye’yi örnek veriyor.
O dönemde PKK kamplarının Suriye’de rahatlıkla kurulması, teröristlere eğitim verilmesi, silah sağlanması, elebaşının ülke içinde korumaya alınması gibi meseleleri hatırlatıyor.
Diğer durumda ise merkezi hükümetin ülkenin bütününü kontrol edememesi sorun oluyor. Buna ‘acziyet teorisi’ deniliyor. Burada da Irak’ın kuzeyinden bahsediyor Prof. Dr. Kuran. “Merkezi hükümet ülke bütününde kontrolü ele alamıyorsa, belli bir noktadan komşu ülkeye devam eden saldırı tehdidi varsa, terör örgütleri orada yuvalanmış ve bu önlenemiyorsa BM Antlaşması’nın 51. maddesi devreye girer.” sözleriyle Türkiye’nin temel dayanak noktasını açıklıyor.
Türkiye herhangi bir ülkeden izin almıyor
Genel çerçeveyi bu şekilde çizdikten sonra madalyonun ABD tarafını çeviriyor Prof. Dr. Kuran.
‘Türkiye bu gibi harekatları önceden müttefiklerine ya da belirli merkezlere bildirmek zorunda mı?’ sorumuza yanıt veriyor:
“Ankara, bu gibi durumlarda herhangi bir güvenlik sorunu ya da istenmeyen durum yaşanmaması adına BM Güvenlik Konseyi’ne bildirimde bulunuyor. Uluslararası hukuk açısından da bu bildirimi yapmak durumundasınız.
Bu bildirim herhangi bir onay ya da icazet anlamına gelmiyor. ‘Harekat düzenleyebilir miyiz?’ diye sorulmuyor. ‘Biz, şu bölgelerde harekat düzenleyeceğiz siz de buna göre tedbirlerinizi alın’ deniliyor. Sivil kayıpların olmaması ve askeri açıdan istenmeyen bir durum yaşanmaması için bunu yapıyoruz.
Tabi burada özellikle Suriye’deki durum dikkate değer. Fırat’ın doğusunda ABD güçleri var. Hava kontrolü de onlar da. Nehrin batı yakasında ise Ruslar var. Türk uçaklarının herhangi bir sorun yaşamaması için de bu bildirimler önemli.
Türkiye, bu durumu BMGK’ya bildirdiği zaman son örnekte görüldüğü üzere diğer ülkeler de bu tür ‘uyarı’ mesajları yayımlayabiliyor. ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu tarafından yapılan duyurunun temelinde anlattığımız hususlar yatıyor.”