İki ülkenin son zamanlarda Moskova ve Pekin ile ilişkilerini güçlendirme arzusu ‘ortaklıkları çeşitlendirme’ stratejisine doğru bir kaymaya işaret ediyor.
Beyaz Saray’ın ABD Başkanı Joe Biden ile Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensleri arasında telefon görüşmesi yapıldığı yönündeki iddiaları reddetmesine rağmen Suudi Arabistan ve BAE’nin ABD’nin Yemen savaşı ile ilgili tutumu ve Viyana görüşmelerinden duyduğu memnuniyetsizliği gösteren bu olay yaşanmış olduğu gibi görünüyor.
Belki de bunu doğrulayan, Reuters’in Fars Körfezi ülkelerinden bir kaynağın aktardığı şu sözdür: ‘Washington yönetimi, Ukrayna krizinden önce Arap müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmek için harekete geçmeliydi.’
Bu konu, Washington’a boyun eğen Fars Körfezi’ne kıyısı olan Arap ülkelerinin ABD politikasını bu kadar şeffaf bir şekilde protesto etmeye cüret ettiği ender bir olaydır. Bunun nedeni, söz konusu Arap ülkelerini bir yol ayrımına getiren bir dizi gelişmedir.
Benzer olayların aksine, Fars Körfezi ülkeleri Ukrayna savaşında tarafsız kaldı ve şimdiye kadar Batı dünyası özellikle Washington’dan gelen baskıyı kontrol altına almayı başardılar.
Söz konusu Arap ülkelerinin tarafsız kalmasının kazara olduğu gözükmüyor. Körü körüne Afganistan’dan çekilip müttefiklerini yalnız bırakan ABD’nin bölgedeki askeri varlığının azaltılması ve aynı zamanda Suudi Arabistan ve BAE’nin Ensarullah’ı terör listesine alma taleplerine yanıt verilmemesi bu ülkeleri paniğe sokmuştur.
Washington, özellikle iki Arap başkentini (Riyad ve Abu Dabi) Yemen Ensarullah Hareketi’nden korumayı başaramadı, bunun yanı sıra İran nükleer anlaşmasına dönüşün Tahran’ın bölgedeki rolünü güçlendirebileceğine dair endişeleri artırdı.
ABD’nin Ukrayna’yı kışkırtıp ardından Rusya’nın önüne atılmasına değinen BAE’nin dış politika uzmanı ve Siyasal Bilgiler Profesörü Abdülhalik Abdullah, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının Kuveyt’e yönelik bir saldırı senaryosunu tekrarlayabileceğini söyledi. Bir Avrupa demokrasisini savunmak için asker göndermeden sadece yaptırımlar uygulayan ABD’nin tutumu ile ilgili şu sorular ortaya atıldı:
ABD bir Fars Körfezi ülkesini savunacak mı? ve bugünden sonra Washington’a güvenilebilir mi? Bu gelecekte, Fars Körfezi’nin güvenliği için en büyük zorluktur.
Suudi Arabistan ve BAE, özellikle Ortadoğu’daki ABD dış politikasının “reforma” ihtiyacı olduğuna inanıyor. Bu iki ülkenin kaygıları, Ensarullah’tan gelen tehdidin enerji güvenliğini ve deniz ticaret yollarının güvenliğini tehdit etmesi nedeniyle bölgesel ve uluslararası etkilere sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Fars Körfezi’ndeki Arap ülkelerine göre ABD bölgede zorlu bir sınavla karşı karşıyadır ve bölge ile ilişkilerini iyileştirmeye yönelik tepkisinin ölçütü Yemen’deki politikası olacaktır.
Bu bağlamda, Suudi Arabistan-BAE koalisyonu ABD’yi Yemen’deki savaşa doğrudan katılmaya veya stratejik yardımını artırmaya çağırıyor. Böylece, Ukrayna krizi, şu anda ABD koalisyonundan ayrılamayacaklarını fark eden Riyad ve Abu Dabi için Washington’a tarihi müttefiklerine tam destekle güvence vermek için çalışması gerektiğini hatırlatmak için iyi bir fırsat haline gelmiştir.
Suudi Arabistan ve BAE, böyle bir ihtilafın ABD’ye askeri veya siyasi açıdan daha fazla maliyeti olmayacağına inanıyor. Suudi koalisyon, Yemen’deki çatışmayı sona erdirmek için uluslararası ve diğer girişimleri de reddetiyor, çünkü bu tür girişimler Yemen müzakerelerinin konumunu güçlendirir.
Ancak Fars Körfezi’ne kıyısı olan Arap ülkeleri ile ABD arasında kalan tek sorun Yemen meselesi değil. Wall Street Journal, Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti de dahil olmak üzere çeşitli davalarla karşı karşıya olan Suudi Valiaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD’de yasal dokunulmazlık çağrısında bulunduğunu söylediğini aktardı.
Wall Street Journal gazetesi ayrıca, Beyaz Saray’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerini onarmak için çalıştığını, çünkü petrol fiyatlarının yaklaşık 14 yıl içinde ilk kez 130 doların üzerine çıkmasıyla bu ilişkilere ihtiyaç duyduğunu yazdı.”