Tutar’ın “Atlantik’in ölüm fermanı: AUKUS” başlıklı analizi;
Çin’in yükselişine karşı ABD, İngiltere ve Avustralya arasında imzalanan güvenlik anlaşması AUKUS, Asya- Pasifik’ten çok Atlantik dünyasında depreme yol açtı. AB ve Fransa’nın hedef ülke konumundaki Çin’den daha sert tepki göstermesi dikkat çekiyor.
Pekin yönetimi 16 Eylül 2021 tarihli AUKUS ittifakını ‘sorumsuzluk’ diye nitelerken bu anlaşmayla bypass edilen ve 90 milyar dolarlık askeri sözleşmelerden mahrum kalan Fransa ise küplere bindi.
Son yıllarda Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kafkasya, Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde Türkiye karşısında ağır hezimetler yaşayan Fransa, Anglo-Sakson dostlarından aldığı bu nihai darbeyle adeta yıkıldı.
Denizaşırı toprakları nedeniyle aynı zamanda kendini bir Pasifik aktörü olarak da gören Fransa’nın bu bölgede ABD tarafından askeri, siyasi ve ekonomik açıdan devre dışı bırakılması, Atlantik güçleri arasındaki kadim ittifakta tarihi kırılmanın işareti olarak görülüyor.
Sadece Fransa değil başta Almanya olmak üzere diğer AB üyesi ülkeler de ABD’nin AUKUS anlaşmasında Avrupalı müttefiklerini ekarte etmesinden dolayı derin hayal kırıklığı içinde.
Zaten Batı medyası daha şimdiden AUKUS’u Avrupa Birliği’nin en karanlık günü şeklinde tanımlamaya başladı bile.
Kuşkusuz en ağır sarsıntıyı yaşayan ülke Fransa. İlk tepki Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’dan geldi, ‘Sırtımızdan bıçaklandık’ diye… Ardından ABD-Fransa dostluk galasını iptal eden Paris yönetimi Washington ve Canberra büyükelçilerini geri çağırdı.
Avustralya ile imzalanan 90 milyar dolarlık işbirliğini daha önce ‘Yüzyılın Anlaşması’ diyerek öven Fransız siyasetçiler de bu fırsatı ellerinden alan ABD ve İngiltere’ye adeta ateş püskürüyor. Herkesin ağzında ‘Yüzyılın Anlaşması, yüzyılın fiyaskosuna dönüştü’ tepkisi var.
En ağır çıkışlardan birini de Londra’ya faturayı kesen Fransa’nın AB İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Clement Beaune yaptı. Bakan, AB’den ayrılan İngiltere’yi ABD’nin kölesi olmakla suçladı.
Oysa Anglo-Saksonlar bu anlaşma ile sadece Fransa’yı değil AB’nin diğer ülkelerini de aşağıladı. Karar konusunda ABD’nin önceden bilgilendirme yapmadığını söyleyen AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “Bu olaylar bir kez daha kendi özerkliğimizin olması gerektiğini göstermiştir. Bugünkü gibi münferit bir olaya karşı özel bir hareket geliştirmeyeceğiz” diyerek Avrupa’nın ABD’ye karşı gelecekte artık kolektif tepki gösterecek bir yapılanmaya yönelmesi gerektiği çağrısında bulundu.
Dolayısıyla ABD’nin AUKUS hamlesinin Çin kadar AB’yi de hedefe koyduğunu görüyoruz. Özellikle de zamanlama açısından. Zira Borrell’in AB’nin Hint-Pasifik stratejisini açıklamasından bir gün önce atağa kalkan ABD, AUKUS adımıyla AB’yi Pasifik’te resmen oyun dışı bıraktı.
Bu yolla ABD, Fransa ve Almanya’nın bu yılın sonuna doğru Çin ile imzalayacakları yatırım anlaşmasından nasıl bir rahatsızlık duyduğunu da göstermiş oldu.
İşin ilginç yönü ise Amerikan yönetiminin bu politik gösteriyi hem AB’yi hem de AB’nin en büyük askeri gücü konumundaki Fransa’yı alenen aşağılayarak yapmasıdır.
AUKUS anlaşmasıyla ABD bir bakıma, Rusya ve Çin ile farklı ilişkiler kurmak isteyen Fransa ve Almanya başta olmak üzere Avrupa kıtasındaki ülkeleri küresel jeo-politik güç mücadelesinde A sınıfı bir aktör olarak görmediğini de ilan etti.
Haliyle küresel jeo-politik ligden dışlanmaya en sert tepkinin Fransa’dan gelmesi gayet normal. Ne var ki bu kriz daha da derinleşecektir. Her ne kadar ABD, ‘Fransa hâlâ hayati ortağımız’ dese de AB ve ABD arasındaki Atlantik İttifakı artık resmen çökmüştür.
Bu bağlamda AUKUS anlaşması, her açıdan Atlantik’in ölüm fermanı olarak tarihe geçecektir.