Afganistan’a sınırı olan ülkeler ABD güçlerinin geri çekilişinin tamamlanmasının ardından, yıkıcı bir iç savaş ya da Taliban Hareketi’nin pençesinde bir Afganistan ile birlikte yaşamaya hazırlanıyorlar.
Aylar sonra bile Kabil’in Hareket’e karşı koyabileceğini gösteren herhangi bir gösterge yok.
Başkan Joe Biden ve Taliban’ın bazı eyalet başkentlerine yönelik saldırılarını engellemek için stratejik bombardıman uçakları gönderme kararı, yalnızca Kabil’in düşüş tarihini geciktirecek.
Amerikalılar tarafından eğitilen rejimin yaşadığı gerilim, işlerin elinden kayması korkusunu yansıtıyor.
Giden Amerikan uçaklarına tutunmaya çalışan çevirmenlerin paniği neredeyse Taliban’ın kaderinin bir süre ertelenebileceğini ancak bundan kaçınılamayacağını gösteriyor.
İran şanslı. ABD müdahalesinden önce Afganistan’ın kontrolü Taliban’ın elindeydi ve iki ülke arasındaki sınırda çatışmalar yaşanmıştı.
İran’ın önemli kartları yoktu. Savaşın herhangi bir şekilde genişletilmesi, Pakistan’ın dışında kalmayacağı bir Sünni-Şii çatışmasına yol açacaktı.
Dolayısıyla 11 Eylül saldırıları Tahran için bir armağandı. Amerikan ordusu ilerledi ve Kabil’deki Tahran karşıtı rejimi köklerinden söküp attı.
ABD, İran’a Afgan armağanını vermekle yetinmedi, ona hayatının armağanı sayılabilecek bir hediye de verdi.
Amerikan ordusu bu kez gelip yıkıcı bir savaşla İran nüfuzunun Irak’a ve bölgeye akışını engelleyen Saddam Hüseyin rejimini kökünden söktü.
İki armağana rağmen İran, özellikle de konuşlanmayı ve kararlarını kontrol etmeyi hayal ettiği haritalardan ABD’yi kovmayı amaçlayan politikasını sürdürdü.
Amerikan ciniyle oynadı. Onu yanılttı, kandırdı, takma adlarla hedef aldı, yorulup bu haritalardan gideceğine bahis oynadı.
Burada rahmetli Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin kendisi ile yaptığım ve anılarını anlattığı röportaj dizisinde söylediklerini hatırladım:
Bir keresinde İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Muttaki bana bu evde (Talabani’nin ikametgahı) şöyle demişti:
‘Dostunuz ABD Büyükelçisi Zalmay Halilzad’a – o dönemde Bağdat büyükelçisiydi- Amerikalıların bizden ne istediğini sorun. Biz Irak’ın Saddam’dan kurtuluşunu, Yönetim Konseyi’ni ve cumhurbaşkanı seçimini destekledik. Irak’ta Amerikalıların kurduğu bu yeni statükoya destek verdik. Amerikalıların yapıp da desteklemediğimiz hiçbir şey olmadı, o yüzden dostunuza bizden daha ne istediklerini sorun.’
Bu sözleri Halilzad’a ilettim ve bana ‘Irak’ta istikrar ve güvenlik istiyoruz’ dedi.
Talabani ardından sözlerini devamında ‘Halilzad ile Muttaki’yi bir araya getirmeye çalıştık ama başarılı olamadık. İki taraftan da görüşme için bir ön kabul almıştık, sonra Condoleezza Rice Kongre’ye gitti ve gizli bir şekilde gerçekleşmesi gereken bu toplantıyla ilgili imalarda bulundu, bu yüzden İranlılar geri çekildi’ dedi.
Tahran, Irak ve Afganistan sınırlarının yakınında konuşlanmış Amerikan kuvvetleriyle doğrudan bir çatışmadan kaçınmak istiyordu.
Bu nedenle Talabani’ye, ABD gerekli gerçekçilik seviyesini gösterirse Tahran’ın Afganistan’dan Lübnan’a Washington ile müzakere etmeye hazır olduğunu iletiyordu.
Irak; İran ve ABD arasında oldukça karmaşık bir deneyin sahasıydı. Eski Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Amerikalıların savaştan önce Cenevre’de İranlı yetkililerle defalarca pratik teknik konular, hava sahası ve sınır konularını görüştüklerini söylemişti.
Bu toplantıların Saddam rejiminin düşüşünden sonra da devam ettiğini doğrulamış ve Amerikalılar bu ilişkiyi kestikleri zaman kendilerine nedenini sorduklarında, “Onları teslim etmeyi reddeden İran’da olduklarını bildikleri bir grup aranan kişinin (el-Kaide’den) olduğunu” söylediklerini aktarmıştı.
İran iki dilde ve iki tarzda hareket ediyordu. Bir yandan Muttaki, “Amerikalılar bizden daha fazla ne istiyor” derken diğer yandan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, takma adlar altında Irak’taki Amerikan varlığına karşı bir savaşı yönetiyordu.
Zebari, İran’ın Irak’ta Amerikalıların öldürülmesine katkıda bulunup bulunmadığına ilişkin bir soruya yanıt olarak şöyle demişti:
Elbette. Ancak söylendiği gibi el-Kaide’yi desteklemedi. Bilakis bazı özel gruplara destek verdi. Örneğin Mehdi Ordusu içinde saldırılar düzenlemesi için eğitilen ve yönlendirilen özel bir grup vardı. Suriye de kesinlikle Amerikalıların öldürülmesine ve bombalı araç saldırılarına katkıda bulunmuştu. Suriye bize karşı on binlerce Iraklının ölümüne yol açan açık bir savaş başlatmıştı.
İran, müzakereye hazırmış gibi davranıyor ve ABD’nin gerçekçi politikalar izlemesini talep ediyordu.
Gerçekçi politika ile kastı, “Büyük Şeytan”ın İran’ın Ortadoğu’daki en büyük ortağı olabileceğini kabul etmesiydi.
Ancak, İran politikasının diğer yüzü, hem Irak hem de Afganistan’daki Amerikan askeri varlığını ve etkisini çökertmeye çalışmak üzerine kuruluydu.
İran, kullandığı veya dostlarını propagandasını yapmaya teşvik ettiği diplomatik ifadelere paralel olarak ‘İsrail’e ölüm’ ve ‘direniş’ sloganıyla örgütleri destekleyerek veya yeni örgütler yaratarak haritaların içine yerleşme politikasını sürdürüyordu.
Yirmi yıl süren çekişmelerden, manevralardan ve darbelerden sonra ABD’nin dünyadaki maliyetli askeri müdahalelerinin sahnelerinden bıktığı artık bir sır değil.
Sahadaki gerçekçi tablo, Amerikan politikasının sebat ve kararlılıktan, net bir vizyondan yoksun olduğunu, yönetimlerinin üslubu ve danışmanların tavsiyeleriyle sürekli değiştiğini gösteriyor.
Sonuç birden fazla yerde görülebilir. İran, Irak makamları tarafından alınan herhangi bir karar üzerinde bir tür veto hakkına sahip. Bu vetoyu Iraklı vitrinleri aracılığıyla uyguluyor.
Lübnan’da da durum aynı. Milislerinin rejimi kurtarma operasyonuna katılmasından bu yana Suriye’deki İran nüfuzu kanıtlanmaya gerek olmayacak biçimde açık.
Tahran’ın onayı olmadan Yemen’de ateşkese doğru ilerlemek mümkün değil. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi birçok haritada bilinen başkanlardan daha güçlü görünüyor.
ABD, İran sorunundan bıktı ve Çin’in yükselişine karşı koyma bahanesiyle nükleer anlaşmaya yeniden hayat vermek mi istiyor?
Biden yönetimi, bölgede birden fazla cepheyi ısıtmanın yanı sıra hassas koridorlarda seyrüseferi engelleme kudretini zaman zaman hatırlatan Tahran’a yeni bir hediye vermeye mi hazırlanıyor?
Afganistan’daki eyalet başkentlerinin peş peşe Taliban’ın eline düşerken, Ortadoğu halkı İran ile ABD arasındaki uzun ve maliyetli dansı hatırlıyor.
Amerikan-İran dansı, özellikle bazı Arap haritalarına çok pahalıya mal oldu.(Gassam Şerbil-Şarku’l Avsat Genel Yayın Yönetmeni)