Cuma, Mart 29, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

Marshall planı nedir, amacı neydi?

II. Dünya Savası’nın getirdiği büyük yıkım Avrupa’da kaos yaratmış, komünist partiler ve dolayısıyla Sovyetler Birliği yükselişe geçmişti. Amerika’ya göre, Sovyet yayılması karşısında çaresiz kalan Avrupa, maddi ve manevi olarak güçlendirilmeliydi ve ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilirse, siyasal olarak da bağımsızlığını koruyabilirdi. Amerika Birleşik Devletleri bu noktada İngiltere, Almanya ve Fransa’yı ve sonra tüm Avrupa’yı siyasal ve ekonomik işbirliği içine sokmak, böylece bütünleşmiş bir Avrupa yaratarak Sovyet ilerlemesini durdurmak istiyordu. 

Savaş sonrasında Amerikalı devlet adamları, Avrupa’nın tamirinin sınırlı iki taraflı kredilerle finanse edilecek Yeniden İmar Planı ile yapılabileceğini düşünmekteydiler. Ancak, giderek artan ekonomik istikrarsızlıklar bunlardan daha kapsamlı bir plan geliştirilmesi ihtiyacını doğurdu. Bunlarla birlikte, Avrupa’nın yeniden imarından en çok çıkarı olacak ülke de Amerika Birleşik Devletleriydi. ABD üretimi ile dünyanın diğer bölgelerindeki üretim ve ekonomiler arasında çok büyük bir bağ vardı. Amerika’nın kendi çıkarları açısından, diğer zor durumdaki Avrupa ülkelerine yardım etmesi gerekmekteydi.

Türkiye’nin yardım talebini geri çevirdiler

ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, 5 Haziran 1947’de Harvard Üniversitesi’nde verdiği bir söylevde, daha sonra kendi adıyla anılacak olan Avrupa’ya yardım planının ilk işaretlerini verdi. Marshall konuşmasında özetle, Avrupa devletlerinin iktisadi kalkınmalarını planlamak için bir araya gelmelerini istedi ve ortak bir plan hazırlanırsa Amerika Birleşik Devletleri’nin destek ve yardımını esirgemeyeceğini söyledi.

Daha sonra Marshall Planı adını alan bu teklifi görüşmek üzere, 27 Haziran 1947’de Paris’te bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Sovyetler Birliği de katıldı. Ancak Sovyetler, 2 Temmuz’da toplantıyı terk etti.

12 Temmuz 1947’de ise Paris’te Fransa Dışişleri Bakanlığı binası “Quai d’Orsay”de bir araya gelen Avusturya, Danimarka, Belçika, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere ve Fransa temsilcileri, Avrupa’nın acil ihtiyaçlarını belirlemek ve karşılamak için, Amerika Birleşik Devletleri’nin istediği biçimde Avrupa Ekonomik İsbirligi Konferansı (Conference of European Economic Co-operation, CEEC) adında bir örgüt kurdular.

Toplantıya katılan Türkiye de, hazırlamış olduğu ekonomik kalkınma programını gerçekleştirebilmek için ABD’den kendisine 615 Milyon $ yardım yapılmasını istedi. Ancak Amerikalı uzmanlar, Marshall Planı’nın ülkelerin kalkınma programlarının finansmanı için değil savaştan yıkılmış olarak çıkan Avrupa’nın kalkınması için hazırlandığı gerekçesiyle Türkiye’nin yardım talebini geri çevirdiler.

Amerikalı uzmanlara göre, Türkiye’nin altın ve döviz stoklarıyla dış ticaret dengesi diğer 15 Avrupa ülkesine göre daha iyi durumdaydı. Bu sebeple Türkiye’ye Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ülkelerine hammadde ihraç etme görevi yükleniyordu. Tarım ve madencilik sektöründe kullanılacak aletler, elektrik malzemeleri, nakliye kamyonları, petrol ürünleri ve kereste biçiminde, sadece 59 Milyon $’lık yardım yapılması öngörüldü.

Dönemin hükumeti, Paris’e hazırlıksız mı gitti?

Amerika’nın Marshall Planı ile ilgili bu ilk tutumları, Türkiye’de hayal kırıklığı ve tepkilere neden oldu. Dönemin bazı gazete yazılarına göre, Amerika’nın Türkiye’ye yardıma ihtiyacı olan ülkeler arasında yer vermemesi “yanlış” bir karardı ve nedeni de tam olarak belli değildi. Ayrıca bazı yazarlara göre dönemin hükumeti, Paris’e hazırlıksız gitmiş ve Türkiye’yi gerektiği gibi temsil edememişlerdi.

Türkiye, Marshall Planı içine alınmaması kararı üzerine, doğrudan doğruya ABD Hükumetine başvurarak kendisinin de Marshall Planına dâhil edilmesini istedi. Türkiye bu başvurusunda, ekonomik durumla askeri ve siyasal istikrar arasındaki ilişkiyi vurguladı. Bu arada, Ankara’daki ABD Büyükelçiligi, Washington’a bir rapor göndererek Türkiye’nin ekonomik durumu dolayısıyla yardım verilecek ülkeler listesine alınması gerektiğini belirtti.

Türk Hükümeti’nin bu isteği üzerine meseleyi bir kez daha ele alan, Türkiye’nin askeri gücü ve iç düzeni bakımından önemini anlayan Amerika, daha Avrupa İktisadi işbirliği Antlaşması imzalanmadan Türkiye’yi Marshall Planı içine almaya karar verdiler.

Marshall Planı çerçevesinde ABD’ye sunulan rapor, Kongre’de ele alındı ve 3 Nisan 1948 tarihinde yardımın finansmanının sağlanması için Ekonomik işbirliği Kanunu kabul edildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’yi Marshall Planı’na dâhil etme kararından sonra, söz konusu yardımdan yararlanabilmek için 4 Temmuz 1948 tarihinde ABD ile Ekonomik işbirliği Anlaşması imzalandı. Sözkonusu dönemde Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı görevini İsmet İnönü, Başbakanlık görevini ise Hasan Saka yürütüyordu.

Marshall Yardımlarının içeriği

Hibeler: Türkiye, Marshall Yardımları çerçevesinde 1948-1951 yılları arasında, ABD’den hibe olarak toplam 62 376 000 $ yardım almıştır.

Krediler: Türkiye, aynı yıllar arasında, ABD’nden ödünç olarak yaklaşık 72 milyon dolar yardım almıştır. Anlaşmaya göre; bu borçların ödenmesine 1952 Temmuzu’ndan itibaren başlanacaktır. 1952 yılından 1956 yılına kadar ABD’ye yalnız faiz tutarları ödenecek, o tarihten sonra da 35 sene süre ile %2.5 faizle gerek ana para, gerekse faizleri, bir arada ve eşit taksitlerle ödenerek borç kapatılacaktır.

Teknik Yardımlar: ABD’den getirtilecek teknik uzmanlarla, yardım gören ülkeden staj, tetkik gezisi ve buna benzer nedenlerle dışarıya gönderilen teknisyen, mühendis ve benzeri elemanların ve meslek erbabının gittikleri ülkelerdeki zaruri masrafları karşılanması öngörülmüştür.

Türkiye’nin dış ticaret dengesi bozuldu

Bu dönemde, Amerikan askeri yardımı çerçevesinde Türkiye’ye verilen malzemenin bakım ve yedek parça giderlerinin Türkiye bütçesinden karşılanması, Türkiye’nin ekonomisinde sıkıntıya neden oldu. Amerika’dan gelen yardımın bakım ve yedek parçası için Türkiye’nin bütçesinden yılda yaklaşık 145 Milyon $ ayrılması gerekti. Bu durum, Türkiye’nin II. Dünya Savası sonrasında elinde bulundurduğu döviz stokunun kısa sürede erimesine neden oldu. Bu doğrultuda yapılan ithalat arttıkça dolar sıkıntısı da büyüdü ve Türkiye’nin dış ticaret dengesi bozuldu. Amerika’nın yaptığı askeri yardımın niteliği de tartışma konusu oldu. Farklı bir bakış açısına göre, askeri yardımın büyük bölümü II. Dünya Savası’nda kullanılmış, kullanım süresinin dolmasına az kalmış, hasarlı ve ABD’nin artık kullanmadığı silah ve malzemeydi. Yardımın ancak çok küçük bir bölümü modern ve kullanılmamıştı. Daha da önemlisi, bu silah ve malzemenin mülkiyeti, Temmuz 1947 Antlaşmasının 4. Maddesi gereği ABD’ye aitti ve ABD’nin onay vermediği durumlarda Türkiye tarafından kullanılması mümkün değildi. Bu madde, ileride, 1964 yılında Kıbrıs’taki olaylar nedeniyle Türkiye, Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmak için Amerikan yardımıyla gelen silahları kullanmak istediğinde önem kazanacaktı ve Amerika, Türkiye’nin bu silahları Kıbrıs’ta kullanmasına izin vermeyecekti. ABD, gerektiğinde bu yardımla gönderdiği silah ve malzemeyi geri alma hakkına da sahipti. Amerikan yardımı, bu nitelikleriyle de tartışma konusu oldu.

Kaynak:DünyaBülteni

Popüler Yazılar