Perşembe, Nisan 25, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

‘Irkçı bir katil olabilirdim’: ABD’de Nazilikten Black Lives Matter’a uzanan bir hikaye

Mike, gençliğinde bir Nazi’ydi. Sadece altı yıl sonra şimdi Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketini destekleyenler arasında. Bir zamanlar nasıl silahını alıp bir kişiyi öldürecek hale geldiğini düşündükçe tüyleri ürperiyor, “Az daha katil olacaktım” diyor.

George Floyd’un öldürülmesinden (25 Mayıs 2020) üç gün sonra, Siyahların Hayatı Değerlidir hareketini desteklemek için ABD’nin her yanında gösteriler düzenleniyordu.

Mike kız arkadaşıyla birlikte Oakland ve California’daki protestolara katılmıştı ama akşam hava kararıp da polis plastik mermiler ve göz yaşartıcı gaz kullanmaya başlayınca oradan ayrılmaya karar verdiler.

Yanan çöp kutularından yükselen dumanlar arasında araçlarına doğru giderken beyaz bir kamyonetin durduğunu gördüler. Bunu silah sesleri izledi.

Mike daha sonra ölen kişinin Dave Patrick Underwood adında bir federal polis memuru olduğunu öğrendi.

Ne tesadüftür ki, Underwood ile bir bağlantısı vardı, o gün onun ailesiyle birlikte yürümüştü. Daha sonra onu öldürmekle suçlanan Steven Carillo ile de bir bağlantısı çıktı.

Daha birkaç yıl önce Mike’ın görev yaptığı California Hava Üssü’nde teğmendi Carillo…

Bununla da kalmadı. Mike’ın bir sırrı vardı. Evde, dolabında bir Nazi üniforması duruyordu. Eskiden nasıl biri olduğunu unutmamak için onu orada tutmaya devam ediyordu.

Carillo gibi, Mike da bir zamanlar aşırıcılığın dipsiz kuyusuna düşmüş ve Amerika’nın şiddet uygulamaktan kaçınmayan aşırı sağ gruplarının takipçisi olmuştu.

Çocukluğu taşrada küçük, çoğunlukla beyazların yaşadığı bir kasabada geçmişti. Günleri gölde kanoyla ya da yakın arkadaşlarıyla kasabada bisikletle dolaşmakla geçiyordu.

Ancak Mike 12 yaşındayken annesi üvey babasından boşandı ve ülkenin başka bir yerine taşındı.

‘Her şey bambaşkaydı’

Mike kendini birden, bunaltıcı, farklı ırkların yaşadığı bir beton yığını içinde buldu ve bundan nefret etti. “İnsanlar daha önce gördüklerime hiç benzemiyordu, yemekler başkaydı, suyun bile tadı değişikti, her şey bambaşkaydı” diyor o dönem için.

Durumları artık eskisi kadar iyi değildi, üvey babası da söz verdiği halde onları ziyaret etmiyordu.

Tüm bunlar Mike’ı öfkelendiriyordu. Beyaz milliyetçiliği öfkesini boşaltacak bir yer oldu onun için.

Bir arkadaşının babasının teşvikiyle Mike sağcı talk şov sunucusu Sean Hannity’yi dinlemeye başladı. Benzer içerikler ararken Facebook ve YouTube’da beyaz milliyetçiliğine dair video ve podcastlar buldu.

Sosyal medya algoritmaları dipsiz kuyu etkisi denilen etkiyi yaratmaya, onu giderek daha aşırıcı içeriklere yönlendirmeye başlamıştı bile.

Örneğin, boşanmanın ideal beyaz aile yapısını yıkmaya yönelik bir Yahudi komplosu olduğu gibi şeyler okuyordu. “Her nedense buna inanmak, üvey babamın beni ve kardeşlerimi döven bir alkolik olduğuna inanmaktan daha kolaydı” diyor.

Zamanla Mike internetin en karanlık köşelerine, beyaz milliyetçilerin mesajlaştığı yerlere girmeye başladı. Bu sitelerin, ırkçılar, Naziler ve beyaz milliyetçiler için, birbirlerini tanımasalar da rahatlıkla Nazi kelimesini kullanabildikleri bir sosyal kulüp gibi olduğunu söylüyor.

Bir keresinde internetten tanıştığı bir arkadaşı onu propaganda videoları çekmeye çağırdı. Arkadaşının çok sayıda silahı vardı, bir grupla birlikte bunlardan bazılarını kamyona yükleyerek yakınlardaki tepelere gittiler.

‘Üzerimizde Nazi üniformalarıyla koşuyorduk’

“Yarı otomatik ve otomatik silahlarla ateş ediyor, üzerimizde Nazi üniformalarıyla koşuyorduk” diyor Mike. Daha sadece 17 yaşındayken aşırılıkçılık zehrinin damarlarında dolaştığını söylüyor.

“Sadece öfkemi çıkarabileceğim bir yer arıyordum, bunun için en iyi yeri buldum” diye de ekliyor.

Mike bir yıl sonra okulu bitirdi ve eğitimine devam etmek için Londra’ya gitti. Melon şapkalar ve centilmenler göreceğini sanıyordu ama gerçek çok farklıydı. Okulu, hareketli bir Müslüman toplumunun bulunduğu Whitechapel semtindeydi.

“18 yaşında, korku içinde, son derece İslamofobik radikal bir beyaz milliyetçisiydim” diyor ve ekliyor:

“Oradaki farklılıkları kesinlikle olumlu bir şey olarak görmedim.”

Mike, Londra’da geçirdiği zaman boyunca beyaz milliyetçilik batağına daha da saplanarak, solcu Amerikalı ünlüleri internetten taciz etmeye başladı.

‘Aşırı dolmuştum’

Nisan 2017’de bir öğleden sonra, metroyla Parlamento Meydanı’ndaki bir pub’da arkadaşlarıyla buluşmaya giderken, Westminster istasyonunun bir polis operasyonu nedeniyle kapandığı anonsu yapıldı.

Bir araç saatte 70 mil hızla Westminster Köprüsü üzerindeki kaldırıma çıkarak yayaları biçmişti. Sürücü daha sonra dışarı çıkıp bir polis memurunu bıçaklamıştı. Olayda saldırgan dahil altı kişi öldü, 50 kişi yaralandı. Mike yakınlardaki bir metro istasyonundan dışarı çıktığında ortalıkta bir panik havası hakimdi. Orta Doğu’da hâlâ etkili bir güç olan IŞİD, saldırının sorumluluğunu üstlendi.

Mike birkaç hafta sonra tekrar California’daydı ve ABD Hava Üssü’ne kaydoluyordu.

“Aşırı dolmuştum, Afganistan ya da Irak gibi başka bir ülkeye gidip üniformamı giyerek, insanları öldürmeye can atıyordum” diye anlatıyor o zamanki duygularını.

Eğitimine başlamasına haftalar kala, garajında öfke içinde içki ve sigara içerek saatler geçirmişti. “Neredeyse her zaman yanımda bir silah olurdu. Biri bana bir şey söylese hemen yapacak durumdaydım” diyor.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), bu yılın Şubat ayında ordudaki yetkililere, askerlerdeki aşırıcı eğilimlere karşı harekete geçme emri verdi. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, “iç tehditleri” belirlemeye yönelik bir çalışma grubu kurdu ve artık orduya alınacak kişilerin aşırı gruplarla bağları olup olmadığının araştırılacağını söyledi.

Bu adımların atılması, 6 Ocak’ta ABD Kongresi’nin bulunduğu Capitol Hill’e düzenlenen saldırıya katılanlar hakkında yapılan ilk soruşturmalarda tutuklananların büyük bir kısmının ya o anda ya da eskiden ordu mensubu olduğunun belirlenmesini izledi. Oysa Mike için ordu, aşırı sağdan uzaklaşmasını sağlayacak yolculuğun başlangıcı olmuştu.

‘Hiç düşünmeyeceğim kişilerle arkadaş olmaya başlamıştım’

2017 sonuna doğru, askeri eğitiminin ikinci ayında Missouri ormanlarındaydı. “Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, Amerika’nın her yerinden binbir türlü insanla birlikteydim. Aralarında siyahlar, Yahudiler ve bana mızrakla balık tutmayı öğreten Guamlı biri de vardı” diyor ve ekliyor:

“Daha önce arkadaşlık etmeyi hiç düşünmeyeceğim kişilerle arkadaş olmaya başlamıştım.”

Eğitim kampında zorlanıyordu. Saatlere ve üstlerinin her hareketini kontrol etmesine alışmak zordu. Mike, “Garajda sigaraları uç uca ekleyerek aşırılıkçı yazılar okuyup gaza gelen bir çocuk olmak başka, ıssız bir yerde, bırakıp gidemeyeceğin ve insanların sana bağırdığı bir Hava Kuvvetleri üssünde olmak başka” diye anlatıyor.

Sekiz haftada altı kere orduyu bırakmaya çalışmış. Derken bir gün siyah bir er, beraber dua etmeyi önermiş. Sonraki haftalarda bu siyah erle, bir Yahudi genci en zor anlarında onu destekleyen kişiler olmuşlar.

Eğitim kampında internete girecek vakit de olmayınca, zehirli propagandadan uzak kalmış ve duyduğu nefret azalmaya başlamış.

Ruh sağlığının kötüleşmesi üzerine Hava Kuvvetleri’nden hastalık izni alan Mike, bir müzik kulübünde çalışmaya başlamış, punk rock müziğe hayran olmuş. Böylece çocukluktan beri biriken öfkesini boşaltabileceği bir alan bulmuş ve punk onun kurtarıcısı olmuş.

Hastalık izni bitince orduya dönmemiş ve asker kaçağı ilan edilmiş. Ama sonra her ne hikmetse, geçen Aralık’ta terhis edilmiş.

Ancak düştüğü dipsiz kuyudan çıkarken, bazı başka Amerikalıların bu batağa saplandığına tanık olmuş. Siyahların Hayatı Değerlidir hareketi adına gösteri yapanlar bazı şehirlerde yaralanırken, Mike Capitol Hill saldırısından da dehşet duyduğunu söylüyor.

Mike bugün Amerika’da aşırılıkçı ideolojinin birinin hayatına el koymasının ne kadar kolay olduğunun anlaşılmasını istiyor ve ekliyor:

“California’nın bir banliyösünde, en basitinden internet erişimi olan bir çocukken, derilerinin renklerinden veya dinlerinden dolayı insanlara şiddet uygulamayı isteyecek kadar radikalleştim. Herkes şunu bilsin isterim: Ben bir Naziydim. 1939’da Bavyera’da değil, günümüzün Amerikası’nda.”

Popüler Yazılar