Türkiye, ABD’nin 15 Temmuz 2016’da düzenlenen darbe girişimine destek verdiği yönündeki iddialarını bir kez daha gündeme getirirken, Washington yönetimi de bunların doğru olmadığını yineledi.
İki ülke arasındaki polemik bu kez İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarıyla yeniden alevlendi.
Soylu, bu hafta içerisinde Haber Global kanalında katıldığı bir programda, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında yalnızca Fethullah Gülen Yapılanması’nın olmadığını, ABD’nin de olduğunu öne sürdü.
Soylu, bunun ertesi günü Hürriyet’e verdiği demeçte de iddialarını bir adım ileriye götürerek, “Amerika’nın 15 Temmuz’un arkasında olduğu apaçık ortada. Onların talimatıyla bunu icra eden de FETÖ idi” diye konuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ise bu iddiaların “bütünüyle gerçek dışı” olduğunu söyledi.
Price, iddiaları ayrıca “temelsiz ve sorumsuz” olarak nitelendirdi ve iki ülke arasındaki müttefiklik ile stratejik ortaklık anlayışıyla çeliştiğini ifade etti.
İki ülke arasındaki 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili polemik yeni değil. Türkiye, darbe girişiminin ardından ABD’yi suçlayan açıklamalar yapmış ve bu iddialar 15 Temmuz ile ilgili hazırlanan davaların iddianamelerinde de yer almıştı.
Gülen ve destekçileri de darbe girişimini gerçekleştirdikleri yönündeki iddia ve suçlamaları reddediyor.
Türkiye ABD’yi neyle suçluyor?
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin başarısız olmasının ardından dönemin hükümet yetkilileri, yaşananlardan Fethullah Gülen Yapılanması’nı sorumlu tutmaya ve ABD’ye Gülen’i iade etme çağrısı yapmaya başladı.
ABD’nin darbe girişiminin arkasında olduğuna dair ilk iddiayı ortaya atan da o dönem yine Soylu olmuştu.
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan Soylu, darbe girişiminin başlamasından birkaç saat sonra yaptığı açıklamada, ABD’yi suçladı.
Soylu, 16 Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada, “Darbenin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var. Oradan yayınlanan birkaç dergi, bir kaç aydır faaliyette bulunuyordu. Biz ABD’ye aylardır Fethullah Gülen konusunda bir mesaj veriyoruz. ABD bize Fethullah Gülen’i vermek zorundadır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise darbe girişiminin ardından ABD’yi doğrudan suçlayıcı açıklamalar yapmaktan kaçınmakla birlikte Gülen’in iadesi talebini hemen her fırsatta ve daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.
Erdoğan, darbe girişiminin hemen ardından Amerikan CBS televizyonuna verdiği mülakatta, darbe girişimiyle ilgili ABD’yi suçlamayacağını ancak halkın bu şekilde düşüneceğini söyledi.
Erdoğan, 2018’in sonlarından itibaren ise ABD’de İran asıllı iş adamı Reza Zarrab ve Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın yargılandığı davayı başarısız darbe girişiminin uzantısı olarak nitelendirdi ve ABD’yi Türkiye’ye “tezgah kurmakla” suçladı.
Üst düzey hükümet yetkililerinin açıklamalarına ek olarak, ABD’nin darbe girişiminde rol oynadığına dair iddialar açılan bazı davalarda iddianame ve yargılama süreçlerine de taşındı.
Ayrıca Anadolu Ajansı (AA) ve TRT gibi devlete ait yayın organları ile hükümete yakın medya kuruluşlarında da darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğuna dair çok sayıda haber ve yorum yer aldı.
Türkiye neden ABD’yi suçluyor?
Türkiye’nin ABD’ye yönelik suçlamalarının arkasında birkaç etken yer alıyor. Bunların başında Türkiye’nin Gülen’in iadesine yönelik taleplerinin karşılık bulmaması geliyor.
Türkiye, darbe girişiminin hemen ardından Gülen’in iadesini ABD’den resmen talep etti. Ancak ABD’li yetkililer, Türkiye’nin yeterli kanıt sunmadığını ve bu nedenle de bu talebin yerine getirilemediğini söylüyor.
Gülen’in iadesi konusu iki ülke ilişkilerindeki sıkıntılı meselelerden biri olmayı sürdürüyor.
Ayrıca, ABD’li yetkililerin darbe girişiminin ilk saatlerinde net bir tavır takınmadığı ve sonucunu beklediği eleştirisi de yöneltiliyor.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, darbe girişiminin ilk saatlerinde Rus mevkidaşı Sergei Lavrov ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Türkiye’de olan bitenle ilgili henüz elinde bir bilgi olmadığını belirterek, yorum yapmasının doğru olmayacağını söyledi.
Kerry aynı açıklamada, “Şu noktada elimde yaşananların ayrıntılarına dair bir bilgi yok. Türkiye’de istikrar, barış ve devamlılık sağlanacağını umuyorum” dedi.
Kerry’nin sözleri, Ankara’da ABD’nin darbe girişimine açıktan karşı çıkmadığı ve sonucunu beklediği yönünde algılanarak tepki topladı. ABD’nin “seçilmiş hükümetin desteklenmesi” vurgusu yaparak, darbe girişimine doğrudan karşı çıktığı ilk açıklaması ise Kerry’nin sözlerinden birkaç saat sonra geldi.
ABD ile ilgili iddialar darbe girişimi nedeniyle açılan bazı davalara da yansıdı.
Genelkurmay Başkanlığı’nda yaşananlara dair hazırlanan çatı iddianamede, darbe girişiminin en önemli isimleri arasında olduğu iddia edilen Adil Öksüz’ün 15 Temmuz’dan önce ABD’ye gittiği ve darbeyle ilgili nihai kararın burada alındığı öne sürülüyor.
Ayrıca Pastör Andrew Brunson ve akademisyen Henri Barkey gibi ABD vatandaşlarının yanı sıra Amerikan Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz hakkında da Fethullah Gülen Yapılanması ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yargılama süreçleri başlatıldı.
Bu kişilerin tamamı hem Gülen Yapılanması hem de darbe girişimiyle bağlantılı oldukları iddialarını yalanlıyor.
Anadolu Ajansı ve hükümete yakın bazı haber kuruluşları, o dönemde “gölge CIA” olarak adlandırdıkları düşünce kuruluşu Stratfor’un Erdoğan’ı taşıyan uçağın uçuş takip uygulamalarından takip edilmesini sağlayacak bilgileri vermesini de darbe girişiminde ABD’nin de rol oynadığına dair iddialarına kanıt olarak sundu.
Stratfor ise bu bilgiyi açık kaynaklardan aldığını söyleyerek hakkındaki iddiaları reddetti.
ABD iddialara nasıl yanıt veriyor?
ABD, darbe girişimiyle bağlantısı olduğu ya da arkasında olduğu yönündeki iddiaları kesin bir dille reddederken, darbe girişiminin Gülen Yapılanması tarafından gerçekleştirildiğine dair Türkiye’nin tezini de henüz resmen kabul etmiş değil.
Gerek ABD Dışişleri Bakanlığı gerekse de Beyaz Saray’dan bugüne kadar yapılan açıklamalarda bu iddialar “gülünç” olarak nitelendirildi ve kesinlikle doğru olmadığı belirtildi.
Bu iddialar darbe girişiminin hemen ardından ABD yönetiminin en üst düzeyinden de reddedilmişti.
Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, darbe girişiminden bir hafta sonra yaptığı açıklamada, “Darbe girişiminden önceden haberdar olduğumuz ya da ABD’nin bunun bir parçası olduğu ya da Türk demokrasisi dışında başka bir şeyi desteklediğimiz yönündeki haberler tamamen ve tartışmasız bir şekilde yanlıştır” dedi.
Obama, bu söylentilerin ortalıkta dolaşmasının iki ülke arasındaki kritik ittifak ve işbirliğine zarar verdiğini de söyledi.
Bununla birlikte hem o dönem hem de şu anda yönetimin üst düzeyinde olan isimler, darbe girişimini kınamak ve Türk hükümetine destek vermek konusunda geç kaldıklarını da kabul ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden, başkan yardımcısı olduğu dönemde 24 Ağustos 2016’da Türkiye’yi ziyaret etti.
Biden, Erdoğan ile görüşmesinin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında “destek mesajını iletmek için Türkiye’ye daha erken gelemediği için özür diledi.”
Biden, darbe girişimi kınadı ancak Gülen’in iadesi konusunda kararı verecek olanın federal mahkemeler olduğunun altını çizdi. Biden ayrıca, Türkiye’den somut delil sunmasını beklediklerini de vurguladı.
Darbe girişiminin ardından Türkiye’yi ziyaret eden bir başka ABD’li yetkili de bugünün Dışişleri Bakanı Antony Blinken oldu.
Blinken, darbe gecesi vurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) ziyaret etti.
Buradaki açıklamasında ABD yönetiminin tutumuyla ilgili bir özeleştiri de yapan Blinken, “Aslına bakarsanız bir çoğumuzun Temmuz olayları sırasında Türkiye’deki duyguların derinliğini anladığımızı ya da belki anladığımızı ifade edebildiğimizi sanmıyorum. Bu Türk devletinin ve Türk halkının kalbine saplanan bir hançerdi” demişti.
ABD’nin Türkiye ile ilgili hazırladığı resmi raporlarda, darbe girişiminin “ordu içerisindeki bir grup tarafından” gerçekleştirildiği belirtiliyor ve Türkiye’nin Gülen Yapılanmasını sorumlu tuttuğuna dikkat çekiliyor.