Cuma, Nisan 19, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

Dr. Abbas Hameyar: İran milleti hiçbir zaman Amerika’ya güvenmedi

İslam İnkılabı ile başlayan Batı’nın İran karşıtlığı 42 yıldır politikalarından taviz vermeden direnmeye devam ediyor. Amerika’nın en ağır yaptırım ve ambargolarına karşı boyun eğmen İran, dünya siyasetine yön verecek kabiliyete ulaşmış durumda. Barışçıl nükleer enerji konusunda elde ettiği başarının önüne geçmek için her türlü bahaneyi ileri süren Batılı ülkeler, şimdi de anlaşmak için İran’a yanaşıyor. İran politikalarında bir değişiklik mi söz konusu, yoksa Batılı ülkelerin tutumu mu değişti? İran’ın başarılı diplomatlarında Dr. Abbas Hameyar ile gündemdeki İran’ı ele almaya çalışacağız.

Sayın Hameyar, konuya gündemdeki konuları doğru anlamak için İran’ın politikalarıyla ilgili bir giriş yaparak başlamak istiyorum. Batı dünyasını yeniden İran’la yakınlaşma çabasını görüyoruz, İran’ın politikalarından bir değişiklik mi oldu, yoksa Batılı ülkelerin tutumu mu değişti?

İran İslam Cumhuriyeti’nde dış politika sabittir, hükümetler değişir, ancak ülkenin genel politikası değişmez. Hükümette yürütme organlarının çoğunun ve dış politikayı düzenleyen ve iblağ eden rehberlik, yasama kurumları ve Milli Güvenlik Konseyi gibi ana merkezler olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti’nin makro politikası ne doğu ne de batıdır. Yani, dünya uluslarının karşı karşıya olduğu belirli çerçeveler biçiminde diğer hükümetlerden siyasi ve ekonomik olarak bağımsız olmaktır. İnkılabın başlangıcından günümüze kadar İran İslam Cumhuriyeti’nin dış politikası, dünyanın mazlumlarını desteklemek ve süper güçlerin zulmüne direnmek olmuştur. İran İslam Cumhuriyeti’nin politikasının aslı sabit ve değişmezdir. Bu nedenle Amerika, Siyonist rejim ve diğer batılı ülkeler İran İslam Cumhuriyeti’ne karşıdır. İran’daki tüm hükümetlerde, dış politikanın belirli bir prosedürü vardır ve sadece süper güçler karşısında ve dış politika sürecinde taktiklerin değişmesi mümkündür. Bu nedenle, Amerika gibi hükümetler de İran’a karşı dillerini değiştirebilirler, ancak İran İslam Cumhuriyetine karşı muhalefetleri aynı şekilde kalır. Bu nedenle İran İslam Cumhuriyeti’nin onlara karşı politikasının aslı değişmez ve sadece taktik değişir.

-Obama döneminde bazı yaptırımlar kısmen de olsa kaldırıldı, Tahran da Batı’nın endişe duyduğu bazı konularda üzerine düşeni yaptı. Trump ise göreve geldiği günden itibaren ilk icraatı İran’la her türlü anlaşmayı iptal etmek oldu. Burada “Amerika’nın güvenilmez” bir ülke olduğunu bir kez daha şahitlik ettik, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İran’da bizler, Amerika’nın İran’daki politikalarının düşmanca olduğuna ve bu ülkede cumhurbaşkanının kim olduğunun bir önemi olmadığına inanıyoruz ve onların her biri bir şekilde İran’a zarar vermeye çalıştı. Hepsi mümkün olan her yerde İran’a baskı yaptı ve Amerika’da hiçbir hükümet veya parti İran’la ilişkileri iyileştirmeye çalışmadı ve baskıyı zirveye çıkardılar. Örneğin Biden’ın başkanlığına baktığımızda herkes bu dönemde İran’a yönelik bu baskıların azalacağını bekliyordu ama bu baskılar azalmadığı gibi yeni yaptırımlar da eklendi ve İran’a yönelik ekonomik ve siyasi baskılar arttı. Bu sürece ve Amerika’daki diğer hükümetlerin pozisyonlarına baktığımızda, İran’la ilgili kararlar alan ve onu asla bırakmayacak bir gölge hükümetin olduğunu ve bu gölge hükümetin Amerika’nın dış politikasını düzenlediğini ve iblağ ettiğini görebiliriz.

Siyonist lobi, petrol ve ekonomi kartelleri ve ABD’deki silah üreticileri bu hikâyenin başrolündedir. Örneğin İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşmalara baktığımızda, bu anlaşmada sona yaklaştıkça Amerikalı politikacıların davranışlarının değiştiğini ve bu anlaşmanın bir sonuca varmasına engel olduklarını görüyoruz. Tabi burada Siyonist rejimin Amerika liderleri üzerinde yaptığı baskıyı da unutmamak gerekir. Yine görüyoruz ki Amerika’da nükleer konuda İran’la bir anlaşmaya varma iradesi yok. Bunun nedeni, Amerikalıların İran’ın çöküşünün peşinde olmasıdır ve onlar, Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta ve Yemen’de yaşananların İran’ın çöküşünün başlangıcı olduğunu defalarca ilan ettiler ve bunu aşikâr bir şekilde açıkladılar.

-İran’a karşı en açık tutumu sergileyen Donald Trump oldu. Neydi Trump’ı bu denli hareket etmesini sağlayan etken?

Amerika’da İran’a yönelik politikalar tüm hükümetlerde tutarlı ve düşmanca olmuştur. Ancak Trump döneminde, Amerika içinde bölge ülkeleri ve İran ile ilgili yeni ve benzersiz bir durumla karşı karşıyaydık. O da Trump’ın başkan olmasıydı. Trump sadece uluslararası sistemde bölünmelere neden olmakla kalmadı, aynı zamanda Amerika içinde de bölünmeleri ve ihtilafları zirveye taşıdı ve Amerikan toplumunu resmen kutuplaştırdı ve bu Amerika için bir skandaldı. Çünkü Amerika’nın içindeki tüm gerilimler, Amerika’nın gerçek yüzünü dünyaya gösterdi. Trump, Amerika’nın gerçek yüzünden maskeyi çıkardı ve bu yüzü kongre seçimlerinde ve başkanlık seçimlerinin ardından Trump yanlılarının kongreye saldırmasından sonra gördük. Bu ayaklanmalarda Amerika’nın medeni yüzü tam anlamıyla ortaya çıktı ve bu bir dönüm noktasıydı.

Ancak Trump’ı eleştirdiğimizde bu, ondan önceki ve sonraki kişileri dikkate almamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Bu insanlara kötü polis ve iyi polis açısından bakmalıyız. Trump kötü bir polis ve Biden gibi biri görünüşte iyi bir polis ama aslında tüm bunların doğası aynıdır ve bu da İran İslam Cumhuriyeti’ne muhalefettir.

-İran İslam Cumhuriyeti de boş durmadı, durmuyor da. ABD’nin her dönem sergilediği tutuma göre pozisyon aldı ve bunda da başarılı oldu. Amerika’nın her hamlesini boşa çıkaracak kadar kararlı olmanın arkasındaki güç nedir?

Amerika’nın güçsüzlüğü bir slogan değil, İran’da bir inançtır ve şu anda Amerika en zayıf dönemini yaşamaktadır. Amerika geçmişteki gücünü ve hegemonyasını korumaya çalışıyor. Bugün Amerika Avrupalılar gibi müttefikleri arasında güçlü olarak görülebilir ama Batı Asya ve Ortadoğu bölgesinde Amerika’nın gücünü her geçen gün kaybettiğini görüyoruz. ABD, müttefiklerine kendini güçlü göstermek için bir çizgi çeker ama gerçekte ABD’nin gücü sahte ve boştur.

İranlılar olayları iyi bir şekilde analiz ediyor ve genellikle tarihten ders alıyorlar ve geçmişe bakarsak Amerika ile temas halinde olan tüm ülkelerin şu anki durumunu ve nereye vardıklarını görebiliriz. Bu ülkelerin çoğu ekonomik, siyasi ve sosyal kriz içindedir. Bu ülkelere örnek verecek olursak, bölgede Mısır, Ürdün gibi ABD’nin ciddi müttefiki olan ülkelerden söz edebiliriz. ABD bu ülkelere verdiği sözleri hiçbir zaman tutmadı.

İmam Hamanei’nin ifadesine göre, direnişin bedeli teslim olmaktan daha azdır ve bu tarihi bir tecrübedir. Biz de bu tecrübeye dayanarak bu konuya inanıyoruz ve bu bir slogan değildir. İnkılaptan sonraki 40 yıllık tecrübe, Amerika’nın hiçbir halt yapamayacağı inancını herkese kanıtladı. İranlılar da Saddam gibi teslim olsaydı, İran liderlerinin gizlenme yeri de kuyular olacaktı. Örneğin, eğer Kasım Süleymani’nin şehadetinden sonra İran ABD’nin üslerini vurmasaydı, bugün İran’ın birçok komutanı Amerika tarafından suikasta uğrardı.

Amerika eski gücünü kaybetti, bu gözle görülür bir hale geldi. Afganistan’dan çekildi, Irak’ta işlevsiz hale geldi. Bundan sonraki ABD’nin bölgedeki hedefleri ne olabilir?

Amerikalılar Batı Asya ve Ortadoğu bölgesini kaybettiler ve bölge milletleri istediği için bu bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Şimdi Irak’a bir bakın. Amerikalılar Irak’ı insan hakları ve özgürlük iddiası ile işgal etti ama bugün Irak halkı Amerika karşıtıdır. Afganistan’a bir bakın, Amerika bu ülkeyi de terk etmek zorunda kaldı. Lübnan’da da aynı şekilde mevcut tüm ekonomik baskılara rağmen Lübnanlılar ayakta durmakta ve Amerikalıların baskısı karşısında direnmektedir.

Bizim Amerikalıların varlığı için bir tanımımız olmalı ve Amerikalılar artık bölgede manevi bir şekilde bulunmuyorlar ve onların düşünceleri bölgeden uzaklaştı ve bölgeyi terk etmek zorunda kadılar ve kalacaklar.

İranlılar Amerika ile asla anlaşmayacaklar ve bu olsaydı İran’ın durumu böyle olmazdı. Amerika’nın bu dönemde önceliği daha çok Çin olmuştur ve bu Amerika’nın stratejik politikalarında görülmektedir, hatta Rusya’nın Ukrayna’da Batılılarla çatışması bile Amerika’nın başını çektiği Batı’nın Çin ile karşı karşıya gelmesine bir başlangıçtır.

Öte yandan Amerikalılar İran’ın bölgedeki rolünden habersiz değiller ve İran’ın bölgede önemli ve etkili bir faktör olduğunu biliyorlar. Ancak bu, İran ve Amerika’nın yakın olduğu anlamına gelmez, çünkü Amerika bir yalancı ve aldatıcıdır ve İran ile Amerika arasındaki bu güvensizlik duvarı her geçen gün daha da kalınlaşmakta ve yükselmektedir.

Seyyid İbrahim Resi ile birlikte İran politikasında gözle görülür bir değişim oldu. İran küresel bir güç olarak dünya sahnesine döndü ve son olarak Şanghay’a tam üye oldu, bu konuda görüşünüz nedir?

İran’da yaklaşık bir yıldır var olan yeni hükümet, dünyadaki tüm ülkelerle bağlantı kurmaya ve siyasi ve ekonomik ilişkilerini genişletmeye çalışıyor. İran’ın Şanghay Zirvesi’ne üyeliği, diğer hükümetlerin başkanlarıyla daha sık görüşülmesini ve diplomatik ziyaretleri bu hükümette önceki hükümete kıyasla daha fazla görüyoruz. Bu hükümette Amerika’nın gayri meşru taleplerine karşı direniş ve duruş daha keskin ve belirleyicidir. Bunun nedeni de açıktır çünkü Amerika, önceki hükümetinde verdiği sözleri hiçbir zaman tutmamıştır ve bu konuda nükleer anlaşmaya değinebiliriz. Amerika bu uluslararası anlaşmada olmasına ve bu anlaşmayı imzalamasına rağmen hiçbir zaman bu anlaşmaya bağlı kalmamıştır. Buna dayanarak, İran’ın bu hükümeti, yolun Amerika ile bir yere varmayacağını biliyor. Bu yüzden Amerika’nın sömürgeci ve zorba talepleri karşısında daha sağlam duruyor. İran’da mevcut hükümetin inancı budur ve elde edilen sonuçlar gösteriyor ki Amerika karşısında direnişin bedeli, bu rejimle uzlaşmaktan daha azdır.

-İran’ın büyük başarı elde ettiği bir dönemde hep bir iç sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bütün bu konuları ele aldığımızda da İran’da bir karışıklık meydana geldi. Mesha Emini olayı… bu konuda neler söylemek istersiniz?

Son olaylarla ilgili olarak, kanıtlar, Batılı hükümetlerin muhaliflerinin bir olay olması durumunda tüm güçlerini sahaya çıkarmaya hazır olduklarını ve Mehsa Emini’nin ölümünün İran’da kaos yaratmak için bu bahaneyi sağladığını gösteriyor. Kesinlikle bu konuyu bekliyorlardı ve seferber oldular. Bu operasyon ortak bir savaş odasında tasarlandı. Örneğin Farsça yayın yapan Kanal 290’a değinebiliriz. Olayların ilk kıvılcımlarıyla birlikte tüm programları İran’da kaos yaratmak içindi. Tabii, İran’ın nükleer anlaşmaya yakınlığı, İran’ın diplomatik alandaki başarıları ve ekonomik açılımları, İran’ın Şanghay Zirvesi’ne üyeliği ve İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Birleşmiş Milletler ziyaretiyle birlikte İran İslam Cumhuriyeti düşmanları bu operasyonları ve isyanları tasarlayarak İran’ın ülke içindeki ve dışındaki başarılarının üzerini örtmek istediler.

Ancak tecrübeler İran halkının rejimle birlikte olduğunu ve İran İslam Cumhuriyetini ciddi bir şeyin tehdit etmediğini gösterdi. Tabi İran’da devlet adamları halkın ekonomik, sosyal ve geçim ihtiyaçlarıyla daha fazla ilgilenmeli ve İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı kötü niyet besleyenlerin eline bahane vermemelidir.

Kaynak:7sabah.com.tr

Popüler Yazılar