Salı, Nisan 16, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

Biden yönetimi, “Amerika geri döndü” ifadesinin gerçek anlamını kanla yazdı

Suriye’ye füze saldırısı düzenleyen Biden, Ortadoğu’da ABD saldırganlığını tırmandırıyor…

Biden yönetimi, Cuma günü Suriye-Irak sınırında bulunan bir İran destekli Irak milisi mevzisine düzenlediği öldürücü füze saldırısıyla, durmadan tekrarladığı “Amerika geri döndü” ifadesinin gerçek anlamını kanla yazdı.

Uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek ve ABD Kongresi’nden herhangi bir yasal izin alınmadan düzenlenen bu saldırı, Biden başkanlığındaki Beyaz Saray’ın Ortadoğu’da ve dünya genelinde militarizmi ve selefinin yürüttüğü çatışmaları tırmandırarak oldukça saldırgan bir Amerikan dış politikasına giriştiğine işaret ediyor.

Reuters’ın aktardığı Suriye tıbbi kaynaklarına göre, Cuma günü şafak vakti düzenlenen ABD hava saldırısında en az 17 Iraklı milis öldürüldü. Britanya merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise, Irak ordusunun resmi bir kolu olan ve IŞİD’le savaşmak üzere Suriye’ye gönderilen Haşdi Şabi örgütünden (Halk Seferberlik Güçleri) 22 savaşçının öldürüldüğünü bildirdi. Çok daha fazla savaşçı yaralanırken, ölü sayısının artması bekleniyor.

Görünüşe göre, füze saldırısı, 15 Şubat’ta Irak Kürdistanı’nın başkenti Erbil’deki bir ABD üssüne düzenlenen ve bir Suriyeli paralı askerin öldüğü roket saldırısına misillemeydi. ABD üssüne yönelik saldırının, ABD’nin Cuma günü vurduğu İran destekli milis gücü tarafından yapıldığına dair hiçbir kanıt bulunmuyor. Söz konusu milis gücü, Erbil üssüne yapılan saldırının sorumluluğunu reddetmiş ve saldırıyı kınamıştı.

Pentagon yetkilileri, Başkan Joe Biden’a, Suriye’ye füze saldırısı konusunda seçim yapması için ABD’nin askeri imha seviyelerinden ve hedeflerinden oluşan bir seçenek listesi verildiğini belirttiler.

Pentagon Sözcüsü John Kirby, Cuma günü MSNBC televizyon haberlerinde, Biden’ın bu saldırıyla ne “mesaj” verdiği sorusunu şöyle yanıtladı: “Mesaj açık ve nettir; bölgedeki ulusal çıkarlarımızı koruyacağız.”

Suriye’ye saldırı düzenleme kararı, şüphe götürmez bir stratejik önemi sahiptir. ABD, 29 Aralık 2019’dan beri savaştan harap olmuş bu ülkedeki hedeflere ilk kez saldırıyor. O tarihte, Donald Trump, yine görünüşte Irak’taki bir ABD üssüne yapılan roket saldırısına yanıt olarak bir hava saldırı emri vermişti.

O saldırıdan beş gün sonra, 3 Ocak 2020’de, Washington, İran’daki en etkili ikinci siyasi figür olduğu düşünülen, İran Devrim Muhafızları Generali Kasım Süleymani’yi insansız hava aracı füzesiyle öldürdü. Bu füze saldırısı, Trump yönetiminin İran’a karşı “azami baskı” harekâtında önemli bir tırmanmaya işaret ediyordu.

Washington, Ortadoğu’yu ve potansiyel olarak tüm dünyayı, Irak ve Afganistan’da on yıllardır süren ABD müdahalelerinin yol açtığı ölüm ve yıkımı hızla gölgede bırakacak yeni bir yıkıcı savaşın eşiğine getirmiş olan çatışmada geri adım atmıştı.

Biden’ın emrini verdiği saldırı, ABD’nin Süleymani suikastı sonrası Suriye’deki hava saldırılarına verdiği yaklaşık bir yıllık aranın sona erdiğini göstermektedir. Bu, ABD’ye yarım milyondan fazla COVID-19 ölümüne yol açan canice politikanın ve ABD’nin egemen siyaset kurumu içinde Trump’ın iki kez suçlanmasına yol açan şiddetli bir mücadelenin hakim olduğu bir yıl oldu. Bu çatışma, büyük ölçüde, dış politika üzerine olan farklılıklar üzerine odaklanmıştı: Demokratlar, Trump’ı, her ikisi de nükleer silah sahibi olan Rusya ve Çin karşısında çok “yumuşak” olmakla suçladılar.

Suriye’deki saldırı, yaygın ve haklı olarak, ABD’nin saldırganlığında, bir kez daha bölgesel ve hatta küresel bir çatışma tehdidi yaratabilecek tehlikeli bir tırmanış olarak görülüyor. Bu saldırı, ABD’nin yeni Demokrat yönetimi altında gelişmekte olan politika değişikliğinin somut bir tezahürüdür.

Suriye hükümeti, füze saldırısını, “ABD’nin korkakça bir saldırganlık eylemi” olarak kınadı ve Biden yönetimini “orman kanunlarına” göre hareket etmekle suçladı. Rusya, Çin ve İran yetkilileri de saldırıyı kınadılar.

ABD’nin saldırısını kutlayan, İsrail oldu. İsrail de Suriye’ye, genellikle sorumluluğunu almayı reddettiği hava saldırıları düzenliyor. İsmi açıklanmayan üst düzey bir İsrailli yetkili, Walla haber sitesine şunları belirtti: “İranlılar, Biden’ın Obama olmadığını ve bu yanlış hesap yolunda ilerlemeye devam ederlerse sonunda vurulacaklarını fark etmiş değiller.”

İran, Cuma günkü füze saldırısının en doğrudan hedefleri arasındadır. Biden yönetimi, Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) anlaşmasına yeniden katılma sözü vererek göreve gelmişti. 2015 yılında İran ile büyük güçler arasında yapılan bu anlaşma, cezalandırıcı ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın sivil nükleer programına katı sınırlamalar getiriyordu. Trump, 2018 yılında anlaşmayı feshederek, bir savaş haline denk olan tek taraflı yaptırımları iki katına çıkaran “azami baskı” harekâtını başlattı.

Washington, Biden’ın göreve başlamasından bu yana bu yaptırımları ya da ABD’nin insanlığın üçte birinden fazlasını oluşturan ülkelere uyguladığı diğer yaptırımları kaldırmak için hiçbir adım atmadı. Bunun yerine ABD, önce Tahran’ın JCPOA şartlarına tam olarak uyması konusunda ısrar ediyor. Bu, Tahran’ın, Washington’ın anlaşmayı yırtmasına ve Avrupalı güçlerin ABD yaptırımlarına etkili bir şekilde karşı çıkmamasına tepki olarak uranyum zenginleştirme faaliyetinde gerçekleştirdiği sınırlı artışları geri çekmesi anlamına geliyor.

Biden’ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken, tekrar tekrar yaptığı açıklamalarda, İran ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın Obama döneminde yapılandan “daha uzun ve daha güçlü” olması gerekeceğini ilan etti. Bu, İran’ın nükleer programına kalıcı sınırlamalar getirilmesine ek olarak, İran’ın konvansiyonel füze programının kaldırılması ve Ortadoğu genelindeki etkisini azaltması anlamına geliyor. Suriye’ye yapılan saldırı, bu amacı gerçekleştirmek üzere yenilenen bir saldırganlık harekâtının başlangıç salvosudur.

Suriye’deki füze saldırısı aynı zamanda hem Rusya’yı ve Çin’i hem de onların bölgedeki etkisini hedef alıyordu. Biden yönetimi tarafından Washington’ın bir numaralı “stratejik rakibi” ve “aşırı rekabet” hedefi olarak tanımlanan Çin, ABD’nin Ortadoğu’da yirmi yıldır devam eden emperyalist askeri müdahalelerinin ardından, bölgenin en büyük yatırımcısı ve birçok ülkenin başlıca ticaret ortağı olarak ortaya çıkmış durumda.

Suriye’deki son ABD füze saldırısının, Hint Okyanusu’nun stratejik sularında İran, Rusya ve Çin savaş gemilerinin ortak tatbikatlarının hemen ardından gelmesi bir tesadüf değildir. Bu türdeki son tatbikat olan İran-Rusya-Çin ortak “Deniz Güvenliği Kuşağı” tatbikatları, Süleymani’nin öldürülmesinden önce, Aralık 2019’da düzenlenmişti.

Tam da Washington Ortadoğu’daki saldırganlığını tırmandırırken, Pentagon, Güney Çin Denizi’nde ve Tayvan Boğazı’nda provokatif deniz tatbikatları düzenliyor; diğer tarafta da, Norveç’e B-1 bombardıman uçakları konuşlandırarak, doğrudan Rusya’yı tehdit ediyor.

Suriye’deki füze saldırısı, aynı zamanda, Washington’ın eski NATO müttefiklerine, özellikle de Almanya ile Fransa’ya yönelik bir uyarı işlevi görmektedir. Saldırı, Şansölye Angela Merkel ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Biden’ın geçtiğimiz hafta Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayı dikkate değer bir soğuklukla karşılamasının ardından geliyor. Orada Biden, tam üç kez “Amerika geri döndü” diye ilan etmiş ve Avrupalı emperyalist güçlerin ABD’nin çıkarlarına tabi olmalarını talep etmişti.

Suriye’ye yapılan saldırı, Demokratik Parti önderliğinden geniş destek gördü ve önde gelen Cumhuriyetçiler tarafından alkışlandı. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ndeki üst düzey Cumhuriyetçi Michael McCaul, şunları söylüyordu: “Bunun gibi yanıtlar gerekli bir caydırıcıdır ve İran’a, onun vekillerine ve dünyanın dört bir yanındaki düşmanlarımıza ABD çıkarlarına yönelik saldırılara müsamaha gösterilmeyeceğini hatırlatır.”

Saldırı, ABD’nin emperyalist küresel hegemonyasının gerilemesini dengelemek için askeri saldırganlığın artması konusundaki mutabakatın, Biden yönetiminin, kazandığı seçimi iptal etmeye çalışan Cumhuriyetçi Parti içindeki faşist unsurlarla “iki partili birlik” arayışının temelini oluşturacağını açıkça ortaya koymuştur.

ABD militarizminin tırmanması için ayrıca güçlü bir iç siyasi neden var. Bu, Amerikan kapitalizminin muazzam ve sürdürülemez toplumsal çelişkilerini dışa yöneltme ihtiyacıdır. (Bill Van Auken –  WSWS)

Popüler Yazılar