Pazar, Kasım 24, 2024

Son Haberler

İlgili Yazılar

Biden Trumplaşırken: Salvolardan ne çıkar? / Fehim Taştekin

Orta Doğu kritik bir kavşakta olacak ve temkini elden bırakıp sakince bir gece geçirecek. Ne mümkün!

Hesap bu ya, ABD enerjisini Orta Doğu’nun müzmin sorunları için tüketmeyip Asya odaklı stratejisine ağırlık verecek, bu minvalde Çin’e karşı yeni bir soğuk savaş dengesi kuracak, stratejik tehdidi kendinden uzak gören Avrupalı dostlarını uyandıracak, Kıta Avrupası’nda Almanya, İtalya ve Fransa’nın itirazlarını geriletecek,

Çin’in kaygılı komşularının korkularını organize edecek, Çin tehlikesini NATO’nun meselesi yapacak, yanı sıra Rusya’yı çevreleme siyasetine dönecek ama Moskova-Pekin’in ortak eksen oluşturma ihtimalini mayınlayacak, İran’ın da bu ikiliye sacayağı olmasına izin vermeyecek!
Öncelik Asya olsa da Amerika diplomasisi Suriye, Irak, Filistin ve Lübnan dosyalarından kopamıyor. Bir yere kadar İsrail’in güvenliği için Amerikan adanmışlığı da bunu gerektiriyor.

Sonu gelmez savaşları bitirmek sabık Başkan Donald Trump’ın sloganıydı. Yenisi Joe Biden da “Amerika döndü” diyerek “insani ve demokratik müdahaleciliği” yeniden cilalarken selefinin Afganistan’dan çekilme planına da sadakat gösteriyor. Peki, bu çekilme eğilimi Irak ve Suriye’ye nasıl yansıyacak?

*** 

Geçen pazarı pazartesiye bağlayan gece Biden’ın yine Trumplaşacağı tuttu. Gece 02.00’de Amerikan güçleri Irak ve Suriye’de Haşd el Şaabi’ye bağlı Ketaib Hizbullah ve Ketaib Seyyid’üş Şüheda’nın bulunduğu üç tesisi vurdu. Saldırıda 4 ile 7 kişi arasında milis öldü. Hedef alınanlar, İran rejiminin dayandığı ‘Velayet-i Fakih’ çizgisindeki örgütler. İran destekli milisler de Suriye’de Fırat hattındaki El Meyadin’den El Ömer petrol sahasındaki Amerikan üssünü vurarak yanıt verdi. Koalisyon sözcüsü Albay Wayne Marotto’ya göre üsse 34 adet 122 mm roket atıldı, ölen ya da yaralanan olmadı.  

Biden Amerikan personelini korumak için anayasanın ikinci maddesi uyarınca saldırı emrini verdiğini duyurdu.

Pentagon Sözcüsü John Kirby’ye göre vurulan tesisler Irak’ta Amerikan güçlerine yönelik saldırılarda kullanılıyordu; saldırı da ‘savunma’, ‘gerilim riskini sınırlama’ ve ‘caydırıcı mesaj verme’ amacını taşıyordu. Geçen şubattaki gibi ortada savunma gerekçesini haklı kılacak bir saldırı hazırlığı, eli kulağında bir saldırı ya da kışkırtıcı bir eylem yok. Gerilim denildiği gibi sınırlanmadı, tersine tırmandı. Ayrıca Amerikan karşıtı cephede kimse bir şeylerden caymış gözükmüyor.

***
Amerikalı yetkililer saldırıları haklı göstermek için değişen tehdit üzerinde duruyor. Buna göre İran destekli gruplar nisandan bu yana Amerikan hedeflerine yönelik bomba yüklü insansız uçaklarla 5 saldırı düzenlendi. Hedefler arasında CIA ve ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın bulunduğu tesisler de var. Daha önce General Kenneth McKenzie insansız hava araçlarının ABD güçleri açısından en büyük tehdit haline geldiğini söylemişti.

Amerikalı kaynaklara göre Iraklı milislerin elindeki İran yapımı CES-04 insansız hava araçları seyyar bir rampadan kalkabiliyor, 1200-1500 km uçabiliyor, GPS ile hedefe varıyor ve alçak uçuşla radara yakalanmıyor. 8 Mayıs’ta Ayn el Esad Üssü’ne gönderilen iki kamikaze İHA’nın da CES-04 tipi olduğu söyleniyor. Bir başka bilgi; Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile İsrailli mevkidaşı Meyr Ben-Şabbat 27 Nisan’da bu konuyu görüşüp yeni tehdide karşı işbirliği yapmak üzere anlaşmış.

***
Saldırı ABD’nin umut bağladığı Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi’yi zapturapt altına almaya çalıştığı Haşd el Şaabi karşısında daha da müşkül duruma düşürdü. Meclis’teki önde gelen bloklar; Hadi el Amiri’nin Fetih Koalisyonu, Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Koalisyonu, eski Başbakan Haydar el İbadi’nin Nasır Koalisyonu ve eski Başbakan Nuri el Maliki’nin Kanun Devleti saldırıyı kınadı. Haşd el Şaabi ‘yanıt verme hakkını saklı tuttuğunu’ vurguladı. Asayib Ehli’l Hak Hareketi lideri Kays Hazali “Taktiğimiz düşmanın askeri yeteneklerine zarar verip onları çekilmeye itmekti. ABD kan akıtarak savaşı başka aşamaya çekti. İntikam işgal güçlerinin kanını akıtarak alınacak” ifadelerini kullandı.

Bu tırmanış karşısında Kazımi de diğerleri kadar sert durmak zorunda. Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlık Sözcüsü Yahya Resul saldırıyı “egemenliğin kabaca ihlali” diyerek kınadı. Ulusal Güvenlik Konseyi’nin acil toplantının ardından Başbakanlık Ofisi, Washington’la Amerikan güçlerinin çekilmesi konusunda lojistik ayrıntıları tartışacak düzeyde ilerleme olduğunu açıkladı. Geçen yıl Trump’ın emriyle Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşd el Şaabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el Mühendis Bağdat’ta öldürülünce Irak Parlamentosu Amerikan güçlerinin çekilmesini öngören bir tasarıyı kabul etmişti. Ama hükümetteki Sünni ve Kürt bloklar istemediği için karar sürüncemede kaldı. Bunun yerine ABD ile stratejik ortaklığın geleceğini belirleyen müzakerelere geçildi. Fakat Haşd el Şaabi’nin Irak’ın Amerikalılar için güvenli olmadığını gösterme çabası kesilmedi. Suikasttan beri karşılıklı olarak adı konulmamış bir angajman kuralı işliyor: Saldırı olursa misilleme de olur ama gerilim savaşı tetikleyecek şekilde tırmanmaz.

Çekilme pazarlıklarının geleceği hala belirsiz. Belki hükümet sözünü ettiğim açıklama ile kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. Kazımi’nin Haşd el Şaabi’nin inatçı kanadıyla restleşmesi iyi gitmedi. Kazımi geçen ay Ayn el Esad Üssü’ne saldırıdan sorumlu tutulan Haşd el Şaabi’nin Anbar bölgesi komutanı Kasım Muslih’i tutuklatmıştı. Haşd el Şaabi grupları, Bağdat’ta Yeşil Bölge’yi kuşatınca geri adım atmak zorunda kaldı.

Dahası 26 Haziran’da Haşd el Şaabi’nin kuruluşunun yıldönümünde düzenlenen resmi geçit törenine komutanlarla omuz omuza poz verdi. Muslih de törendeydi. İran yapımı İHA’lar da sergilendi. Çok garipsenecek bir durum değil. Sonuçta Haşd el Şaabi 2016’dan beri devletin resmi güvenlik şemsiyesi altında. Haşd el Şaabi Genelkurmay Başkanı Abdülaziz Ebu Fedek de ‘Başkomutan’ Kazımi’ye bağlı.

Kazımi, İran’da İbrahim Reisi müesses nizamın seçim mühendisliğiyle Cumhurbaşkanı olurken Tahran’la ilişkilerin çok iyi gittiği mesajı verme gereği duyuyor.

***
Peki ortalıkta celallenmeyi anlamlı kılacak bir tırmanış yokken şubattan sonra gelen bu ikinci vur emri için Biden’ın mazereti ne olabilir?
– İran’la nükleer müzakereler ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ aşamasında bekliyor. Biden İran’ı baskılamak için gerilimin dozunu biraz artırmak istemiş olabilir mi? Belki. Ama işe yaramayacağını İran’a vakıf bütün Amerikalılar bilir.

– Biden saldırının ertesi günü İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’i Beyaz Saray’da ağırladı. Ve “Benim şahitliğimde İran nükleer silah sahibi olamayacak” dedi. Acaba İran’la nükleer anlaşmayı tehlikeli bulan ama Washington’la ilişkileri yumuşatma eğilimi taşıyan yeni Başbakan Naftali Bennett’e “İçini rahat tut, Amerika bir yere gitmiyor” diye güvence vermek istemiş olabilir mi? Mantıksız sayılmaz. Ama aynı Amerikalılar İsrail’in bundan etkilenmeyeceğini de biliyordur. İsrail, Amerika’yı sömürür ama ipini başkasının kazığına da bağlamaz.

– Reisi ile birlikte Irak-Suriye hattında umulan esnemenin olmayacağı düşüncesiyle Biden sert adam görüntüsü vermek istiyor olabilir mi? Muhtemeldir. Lakin İran uzmanı Amerikalılar Tahran’ın bölge siyasetinin cumhurbaşkanını aştığı gerçeğini de bilirler. Elbette dini lider ve Devrim Muhafızları ile uyumlu muhafazakar bir cumhurbaşkanı reformcu seleflerinden daha farklı manevralar da yapabilir. Ancak nükleer dosyada gösterilen pragmatik esneklik şimdilik Tahran’ın Irak-Suriye-Lübnan-Filistin’e ulaşan ‘Direniş Ekseni’ kurgusunda çok fazla değişim içermiyor.

Amerikan yönetimi Tahran’la nükleer müzakerelere dönerken İran’ın balistik füze programının kelepçelenmesi, Irak-Suriye’deki askeri-milis varlığına son vermesi, diğer bölgelerdeki asimetrik savaş stratejisinden vazgeçmesi koşullarını da masaya koymak istiyordu. İran kategorik olarak nükleer program dışında herhangi bir şeyi pazarlık konusu etmeyeceğini söylüyor. Asaib Ehl’il Hak ve Ketaib Hizbullah gibi örgütler Reisi’nin seçilmesini direnişin zaferi olarak kutlamıştı. Reisi’nin seçilmesi elbette bu gruplara daha da cesaret verecektir. Yine de anlamlı bir uzlaşı, Orta Doğu’da çatışmacı profilin düşürülmesi yönünde bir yan etki yaratabilir. Anlamlı uzlaşı da İran’a yaptırımların tamamen kaldırılmasına dayanır. ABD henüz bu noktada değil. Viyana’daki müzakere masasının altındaki mayın da bu zaten.

***
Bunlar dışında son salvoların ışığında ele alınabilecek bir iki husus daha var:
– Irak’taki saldırı-misilleme döngüsü Suriye’yi de kolayca bu hesaplaşmanın arenasına dönüştürebilir. Amerikan güçlerinin Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği alanda bulunuyor olması İran destekli milislerle Kürtleri karşı karşıya getirebilir. Böylece ABD’nin Suriye’de kalmak için “Çekilirsek Suriye ordusu SDG’ye karşı saldırıya geçer” yönündeki gerekçeye İran destekli milis tehdidi de ekleniyor. Amerikan güçleri 2018’de Fırat’ı geçip Conoca gaz tesislerini ele geçirmek için harekete geçen hükümet güçleri ve Rus paralı askerlerini havadan ve karadan bombalamış, yaklaşık 300 kayıp verdirmişti. Ondan beri Fırat hattında Elbu Kemal ve El Meyadin’de varlığını daha da tahkim eden İran destekli milislerin varlığı iki amaçla açıklanabilir: El Kaim-Elbu Kemal sınırını bir ikmal hattı olarak korumak ve Fırat’ın üstüne geçmek için koşulların oluşmasını beklemek. Şu anda sayıları 900 civarında olan Amerikan varlığı sürdükçe sonuncu senaryonun önü kapalı. 

– Suriye’deki Amerikan askeri varlığı daha önce doğrudan füzelere hedef olmamıştı. İran destekli milislerin ulaştığı saldırı kapasitesi görülmüş oldu. Bu durum Amerikalıları yeni bir durum değerlendirmesine zorlayabilir.  

– İran asimetrik yanıt kapasitesini koruyor. ‘Direniş Ekseni’ konseptine alınan örgütler arasında doğrusal olmayan karmaşık ilişkiler gelişiyor. Saldırıya uğrayan örgütle misilleme yapan örgüt ya da saldıran örgütle misillemeye uğrayan örgüt aynı olmayabilir. ABD açısından tehdit ve hedeflerle ilgili öngörülemezlik artıyor. İz sürmeyi zorlaştıran gölge örgütler denkleme giriyor. Süleymani’nin yerini alan İsmail Kaani’nin boşluğu dolduramadığı ve bu örgütler üzerindeki kontrolün zayıfladığı çıkarımları ABD’yi çevreleyen koşulların zorlaştığı gerçeğini değiştirmiyor. Velhasıl ne İran ne de ABD nükleer anlaşmanın hatırına baltalarını gömmek niyetinde. 

Popüler Yazılar